Alaçatı günlüğü yazayım biraz. Sabah PT (Personal Trainer/ Kişisel Antrenör), akşam sahne arkası... Alaçatı'ya varılır varılmaz ilk yapılacak şey: Esra'yı aramak. Çünkü günün programı oradan şekillenir.
1 Esra Türker'e ulaşmalı: Hemen onunla konuşurum. Kendisi Alaçatı kraliçesi olur.
2 Gece kulübü kapanışı değil, sabah sporu açılışı: Artık "Bu saatlerde eve dönüyorduk" yerine, "Bu saatlerde grup dersindeyim" cümlesi kuruluyor. İstanbullu hocalar Alaçatı'da, sanki Boğaz Köprüsü'nü mat pilatesle geçmişler gibi... Deli gibi spor!
3 Tenisin yazlık kardeşi: PADEL: Alaçatı evlerinin duvarlarına top sesi çarpıyor geceleri. Müzik değil raket yankılanıyor. Fresh terli, protein barlı, raketli yazlar... Her yer padel kortu!
4 Beach programı: 2.500 TL altıysa şanslısın. Bazı beach'lerde sadece girişe homurdanılıyor. Harcama limiti olan plajlar çıktı: "Yemezsen giremezsin" kafası. Plajlar artık küçük AVM: dört mağaza minimum, DJ standı bonus.
5 Ege mutfağı + şef yarışı: Menüler yeşillendi, göbeğin yerini semizotu aldı. Ünlü şeflerin gövde gösterisi: "Bugün kimin ceviche'si daha cool?"
6 Parti değil konser sezonu: Gündüz partileri out. Gece konserleri in. Sahne arkası en az sahne önü kadar önemli. Sanki Alaçatı değil, mini Coachella!
7 Cool alternatifler: Çağla Şıkel bir Çeşme klasiği ünlümüz. Denk gelirseniz doğru yerdesiniz, Sarp Apak & Bengi Apak sahnede cool'ların tercihi... Stand-up mı istersin? Buyur al sana yazlık kültür sanatı!
8 Kıvanç Kasar TIR'ı: Nişantaşı-Alaçatı arası mekik dokuyan mobil eğlence! Yeni nesil matine: Bol Türkçe pop, bol enerji, bol "şimdi eller havaya!"
9 Tabak kırma furyası: Kır, dök ama dikkat et: kırıklar faturaya yazılıyor. Bodrum'dan Çeşme'ye uzanan "kır ama pahalı" kültürü.

ACAİ YEMEK İÇİN BULUŞALIM MI?
Yeni nesil aşk çağrısı bu: "Tatlım acai yemeye buluşalım mı?" Artık kimse "kahve içer miyiz?" demiyor.
Çünkü kahve yanında bir dilim kek değil, bir bowl enerji istiyor.
Şehrin yeni rüzgarı: Acai Bowl.
Eskiden sadece Instagram'da görürdük, şimdi Bebek-Ortaköy hattında her köşe başında karşımıza çıkıyor.
Adeta smoothie kasesinin tahtına oturmuş durumda.
Her şey var içinde: böğürtlen, muz, fıstık ezmesi, granola, chia tohumu, hindistan cevizi rendesi...
Yok yok! Sanki tropikal bir rüyadan uyanmış da kahvaltıya gelmiş gibi.
Amazon ormanlarından mutfağımıza kadar gelmiş bu mor mucize.

Dondurulmuş acai meyvesiyle hazırlanan bu bowl, hem besleyici hem de tam bir kalori dostu. (ya da en azından öyle sanıyoruz) Bir kaşık alıyorsun, tatlı krizini bastırıyor, vicdan azabını bastırmıyor.
Çünkü sonuçta içinde meyve var, yani sağlıklı (!) Trend alarmı: Eğer bu yaz bir beach'te ya da sahilde acai bowl ile story atmıyorsan "I'm in my wellness era" diyemiyorsun. Yani aura düşük, bowl sıfır. Ama dikkat: Evde yaparsan ekonomik, dışarıda sipariş edersen 700 TL'yi gözden çıkar.
Evet, yanlış duymadın.
Bir kâse bowl, bir çift terlik fiyatına.
Ama tabii içine fıstık ezmesi eklettin mi, o zaman değiyor...
Tatlı gibi tatlı değil, spor sonrası gibi enerji veriyor ama selfie sonrası gibi havalı.
Acai bowl, sadece bir kahvaltı değil artık. Bir duruş, bir ruh hali.
Bir story filtresi. Bir "Ben şu an çok sağlıklıyım" ilanı.

CANCELLANDIN TATLIM
Eskiden insanlar hata yapardı. Sonra bir şekilde zamanla unutulurdu. Yeni gündemler çıkar, hayat akar giderdi. Ama şimdi öyle değil. Artık bir hata yapıyorsun ve bir tuşla yok sayılıyorsun. Adeta görünmez ilan ediliyorsun. Modern çağın en keskin sosyal refleksi bu: Cancel kültürü...
Özellikle Gen Z'nin güçlü bir refleksi haline gelen bu kültürde, birini hayatından silmek çok kolay. Bir eski tweet, bir yanlış kelime, bir paylaşım... Yetiyor. Bir anda "iptal edilenler" listesindesin.
Ben bu hikâyeyi uzaktan izleyenlerden değilim.
Yaşadım.
Ve ne yalan söyleyeyim, önce çok şaşırdım.
"Bu kadar mı kolay?" dedim kendi kendime.
Sonra bir sessizlik başladı.
Telefonlar sustu.
WhatsApp gruplarında adım geçiyordu ama ben yokmuşum gibi.
Bazıları açık açık araya mesafe koydu.
Bazılarıysa hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalıştı.
Ama ben anladım.
Enerji gitmişti, bağ kopmuştu.
O an bir karar veriyorsun:
Ya yıkılıyorsun, ya yeniden kuruluyorsun.
Ben ikincisini seçtim.
Ama kolay mı? Değil.
Kendini yeniden toparlamak zaman alıyor.
Kırılan güvenleri onarmak, samimiyetini göstermek, iç hesaplaşmalarını yapmak kolay değil.
Ama şunu anladım:
Cancellanmak son değil.
Ama dönüş, ciddi bir karakter sınavı.
Kendine yeniden inanman, Sabırla, şeffaflıkla, karşındakilere de bunu göstermen gerekiyor.
Şimdi daha dikkatliyim.
Söylediğim her söze, attığım her adıma dikkat ediyorum.
Çünkü artık "sadece sosyal medya" meselesi değil bu.
Arkadaş gruplarında da "cancel" butonu var.
Tatlım, "beni gruptan sildiler" cümlesi bu çağın en acı gerçeklerinden biri.
Ama ne olursa olsun...
Yalnız değiliz.
Bu yıl, herkes kendi sınavını kendi içinde veriyor.
Ve ben, her geçen gün kendime daha çok güveniyorum.
Sen de güven.
Sen de yeniden başlayabilirsin.