Evet, devletimiz bu kez kararlı gözüküyor. Bir Ulusal Sinema Kurumu (veya merkezi, adı değişebilir) galiba bu kez kurulacak. Gidiş onu gösteriyor. Daha 70'lerin hemen başında, ilk kültür bakanımız Talat Sait Halman'ın davetlisi olarak rahmetli Onat Kutlar ve başkalarıyla birlikte Ankara'ya gidip böyle bir kurumu oluşturacak çabalara katılan kaşarlanmış bir sinema yazarı olarak, artık bu konularda yazmak istemiyorum. Çünkü bu hikâyeden biraz yoruldum. Ama yine de yazmak gerekiyor. Özellikle geçen gün berberimde karşılaştığım (meğer yıllardır aynı berbere gidermişiz!) sevgili Kadir İnanır "mutlaka yazmalısın" diye bir tür görev verince! Evet, Kadir İnanır'ın elinde çok geniş bir kişisel arşiv birikmiş. Yıllardır çevirdiği filmlerin setlerini kamerayla filme çekermiş. Bunlar duruyor. Ayrıca sayısız eşya, giysi, anı, dergi, kupür, resim, ıvır zıvır. İnanır bunları bir tür 'Milli Sinema Arşivi' gibi bir kuruluşa verip değerlendirilmesini beklediğini söylüyor. Ne tuhaf raslantı, Türkan Şoray da bana kişisel arşivinin ne kadar zengin olduğunu söylüyordu. Ve şu günlerde, biraz da bunu kamuoyuna sunmak için bir TV programına hazırlanıyor. Kimbilir daha kaç yıldızımızın veya Yeşilçam emekçisinin böyle koleksiyonları, arşivleri vardır. Ayrıca, geçen hafta okudunuz, eski filmlerimiz gözde. Yalnız bizde değil, Batı'da da: Ömer Kavur ve Metin Erksan toplugösterileri yapılacak Fransa'nın önemli kent ve kurumlarında... Bunların başka ülkelerden de ilgi görüp davet alacağını öngörmek kehanet değil. Kopyaların çağdaş tekniklerle adam gibi basılmasını, giderek negatiflerin elden geçirilip onarılmasını sağlamak koşuluyla... Tüm bunları organize ve koordine edecek bir kuruma gerçekten ihtiyaç var. Ayrıca elbette yeni Türk sinemasını destekleyecek, senaryolara belli krediler sağlayacak, genç sanatçıların önünü açacak çabalarla birlikte... Demek ki bir Ulusal Sinema Kurumu'nun oluşumu artık kaçınılmaz gözüküyor. Devlet de bunun farkında, sektör de... Erden Kıral'ın başkanlığındaki bir Sinema Platformu, İstanbul'da günlerdir toplanıyor, çeşitli derneklerden, sendikalardan görüşler alınıyor. Olası bir tehlike, kimilerinin inatla özerk bir kurum istemeleri. Evet, en iyisi o. Ama dış ülkelerde bile bunu sağlamak kolay değil. Parayı veren devlet, kendi sözünün de dinlenmesini istiyor. Bizde ise bu geleneksel olarak böyle. Bu konuda çok ısrarcı olmamak, daha ziyade yarı-özerk bir kurum statüsüyle yetinmek gerekiyor. Gerçekçi olmanın icabı olarak... Evet, artık böyle bir kurum ufukta gözüktü. Kendi adıma, sinemamızın giderek büyüyen sorunlarına direkt olarak muhatap olacak bir kurumu içtenlikle özlüyor ve bekliyorum.