Tayfun Pirselimoğlu, yazar, yönetmen, ressam olarak dört başı mamur bir sanatçı kariyerini mütevazı biçimde inşa ediyor. Sinemaya bakarsak, kimi kısa filmlerden sonra
Hiçbir Yerde ile siyasal sinemanın ülkemizdeki en güzel örneklerinden birini vermişti. Sonraki iki filmi,
Rıza ve bu hafta gösterime çıkan
Pus'la yönetmen çok başka sulara açılıyor. Bu filmlerde, ilkinin tersine ne 'politically correct' bir siyasal yan, ne yıldız bir oyuncu, ne de herhangi bir estetik arayışı var. Bu değişim, biraz Semih Kaplanoğlu'nun kariyeriyle kıyaslanabilir: O da
Herkes Kendi Evinde'yle başlayıp, sonunda
Bal'a uzanan bir kariyerde benzer bir gelişimi sürdürmemiş miydi? (Ama Pirselimoğlu'nun daha kısa yönetmenliğindeki değişimi daha radikal bulmak da mümkün.) Anılan son iki filmde, yönetmen klasik dramatürjiden sıyrılmayı deniyor. Gerçi hikâyede kimi dramatik olaylar eksik değil.
Pus'ta, başlığa aldığım gibi, tam dört ölüm ve bir de mütevazı nikâh sahnesi var. Ama bu elbette Mike Newell'in ünlü komedisinden çok farklı bir film. İstanbul varoşlarında (bu kez Kartal'da) yolları kesişen temelde dört kişinin öyküsü bu. Bir teknisyen, bir kasap, kasabın vefasız karısı ve bir marketin genç ve güzel kasiyeri. Bu dört kişi rastlaşıyor, asgari sözcüklerle konuşuyor, minimum bir ilişki kuruyorlar. Arada dediğim gibi ölümler oluyor: Cinayet, intihar ve doğal ölüm biçiminde... Ancak tüm bunlardan ne herhangi bir gerilim ne de doyurucu karakterler çıkıyor. Çünkü yönetmen, alabildiğine sade, minimalist bir anlatımı seçiyor. Sinemasının bir su damlası kadar berrak ve katışıksız olmasını istiyor. Konuşmalar azın azı, müzik (açık TV'lerden gelenin dışında) hiç yok gibi. Birçok şey, başta yüzü bir roman gibi açık duran Ruhi Sarı'nınki olmak üzere, oyuncuların bakışlarıyla veriliyor. Ruhlarda esen fırtınalar o kırık-dökük sözlerden çok o gergin yüzlere yansıyor. Varoşların o çirkin, bakımsız, yoksulluğu çağrıştıran coğrafyasında yaşananlar da ayni ölçüde çirkin, anlamsız ve yoz. Ve böylece ölümler art arda gelir, hüzün kentin üzerine ağır bir sis gibi çökerken, ne filmin kendisi ne de karanlık finali en küçük bir umut bile içermiyor. Bu bir avuç insanın kaderleri ve kederleri birleşiyor, bu masum, mutsuz hayatlar iç içe örülüyor ve film, kendi hüznünü bir daire gibi kapatıyor. Bizi hayli sıkılmış, ama yine de yüreklerimiz yaralı bırakarak... Böylesi bir etkinin bir sanat yapıtı için soylu bir amaç olduğunu düşünenler az da olsa mutlaka vardır, hep varolacaktır. İşte bu film, o seçkin seyirci için...
PUS **
Yönetim ve senaryo: Tayfun Pirselimoğlu
Görüntü: Ercan Özkan
Müzik: Cengiz Onural
Oyuncular: Ruhi Sarı, Nurcan Ülger, Mehmet Avcı, Bahar Yanılmaz, Birol Engeler, Serhan Keskin
Zuzi Film yapımı