HAFTANIN YILDIZ TABLOSU
KOSMOS ****
TEK BAŞINA BİR ADAM ***
BAL ***
AŞKIN YAŞI YOK ***
MIN DİT ***
SALGIN **
ŞARK OYUNLARI **
TİTANLARIN SAVAŞI **
DR. PARNASSUS **
SON İSTASYON *
Sapına kadar sinema adamı (öyle olmak için 20 yıllık operatördoktorluğunu bile bıraktı!), gezginci festivalin yaratıcısı, Ankara Sinema Derneği başkanı, Eurimages temsilcimiz Ahmet Boyacıoğlu'nun ilk uzun film serüveni. Hemen söyleyelim: genel-geçer sinema seyircisi için pek değil, ama aydın takımı için hoş bir deneyim... Boyacıoğlu, Ankara akşamlarının vazgeçilmez mekânı, vaktiyle benim de tüm Ankara ziyaretlerimde uğrak yerim olan Siyah-Beyaz adlı kulüpte geçen bir öykü anlatıyor. Beş ana kahramanımız var: mekânın sahibi, tam 40 yıldır işlettiği bu kulüpten artık sıkılmış ve kapamaya kararlı gözüken Faruk; eski kulağı kesiklerden, onulmaz komünist ressam Ahmet Nihat; sağlığı bozulduktan sonra işi-gücü bırakmış, küçük tamiratla ve sümüklüböcek beslemekle vakit geçiren avukat Muzaffer; filmin hemen başında karısı tarafından terk edilen, meslek yorgunu doktor ve de iş kadını Ayten. Yaşları ressamın 74. baharı ile doktor ve Ayten'in 'yolun yarısı' 35 yaşları arasında değişen bu grubu birbirine bağlayan şeyler ise bohem bir yaşam tarzı, akşamcılık ve bol konuşma şehvetidir. Böylece Ankara'nın sıkıcı (olabilecek) akşamları değerlenir, dertler paylaşılır ve ömür denen belalı yolculukta düzenli bir durak sahibi olunur. Boyacıoğlu, öz olarak Rohmer veya Scola filmlerini (hele ikincisinin
Teras ve
Birbirimizi Ne Kadar Sevmiştik filmleri hemen akla geliyor) ve onların bir grup insanın dostluğu çevresinde gelişen dünyasını benimsiyor. Biçim olarak ise uzun planları yeğliyor: kurguyu fazlaca araya sokup konuşmaların doğal akışını zedelemeden... Yakın planları pek sevmemesi, filme bir tür mozaik görselliği sağlıyor. Tüm bunlar aslında belli bir yapaylık yaratmıyor da değil. Ama aynı ölçüde, filmin bizim sinemamız içinde ulaştığı özgünlük de yadsınamaz. Bu geveze filmin kahramanları içinde özdeşleştikleriniz olduğu ölçüde (ki olmaması mümkün değil), filmle ilişki kurabilirsiniz. Kadro bir rüya gibi... Herkes tam rolünü ve ağzına yakışan lafları bulmuş, hepsi iyi yönetilmiş. Beni en çok Sevval Şam şaşırttı; böyle bir oyunculuğu olduğunu hiç bilmezdim! Ve sonunda, bu Ankaralı küçük burjuvaların küçük öykülerinin bazıları belli bir sona ulaşırken, bazıları ise açık bırakılıyor. Siyah- Beyaz ise sanırım açık kalacak: gerçi o ünlü fotoğraflar finalde kapanın elinde kaldı, ama böylesine bir dostluk yuvası tümüyle kapanabilir mi?