Dile kolay altı senedir bir şekilde hayatımızdaydı o ada ve ahalisi. Haftaya bugün sabaha karşı 05.00'te (pazartesi oluyor gerçi), Amerika'yla aynı anda final bölümü yayınlanacak. Yok artık o saatte kalkıp ekran karşısına geçecek değilim ama tabii ki ben de altı senede biriken bu bir kamyon saçmalık nereye bağlanacak diye çok merak ediyorum. Senaryoyu yazanların hayal gücünün sınırlarının son noktasını yani... Hani ne yalan söyleyeyim ben bu hikâyenin aslında çok daha kısa zamanda noktalanmasının planlandığını ama reytingler yapımcının ağzını sulandırdıkça senaryonun sakıza bağlandığını düşünüyordum. Fakat taaa birinci sezondaki siyah-beyaz taşlar ve kadın-erkek iskeletlerinin öyküsünü son sezonda öğrenince, 'Pes,' dedim. Hani tamam anladık, ana fikrimiz herhalde şuydu, değil mi? 'Aslında iyi-kötü diye bir şey yoktur, her 'kötü' içinde 'iyilik', her 'iyi' içinde 'kötülük' barındırır.' Yani en azından ben bunu anladım. Ama bu felsefeyi anlatmak için yaratılan senaryo, insanoğlunun hayal dünyasının sınırlarını nerelere kadar zorlayabileceğini hepimize gösterdi doğrusu. O nasıl bir 'işkembe-i kübra'dır ki, içindekiler at at bitmez! Bu arada Kate rolündeki Evangeline Lilly'nin sezon finalini ağzından kaçırdığı ve Jack'in uyanıp 'Çok acayip bir rüya gördüm birader,' diyeceği söyleniyor. İnanmam. Bir kere bu yapımda görev alan herkesin, çenesini sıkı tutmak konusunda yüksek tazminatlarla sınırlandırıldığına eminim. Onun dışında tüm bunlar rüya çıkacaksa, ben de tüm o Lost arşivimi, üzerine sarımsaklı yoğurt döküp yerim arkadaşım.