Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Başbakan olacak çocuk

Japonya tarihinin en genç başbakanı olan Shinzano Abe, bu görev için özel olarak yetiştirildi. Akranlarının çelik-çomak oynadıkları yaşlarda o, ikisi de devlet adamı olan dedesinin ve babasının dizlerinde başbakanlık dersleri alıyordu

O, Japonya'ya devlet adamı yetiştirmeyi kendine misyon edinmiş bir ailede dünyaya geldi. O, anasından başbakan olmak için doğdu. O, akranlarının masal dinlediği yaşlarda, önce dedesinin (Nobusuke Kishi), sonra babasının (Shintaro Abe) dizlerinde başbakanlık dersleri aldı. O, başbakan bir dedenin ve başbakanlığı kıl payı yitirip 'sadece' dışişleri bakanlığıyla yetinmek zorunda kalan bir babanın oğlu olarak büyüdü. Ah, az daha unutuyorduk; büyük amcası, yani dedesinin kardeşi de (Eisako Sato) başbakandı! Ah, yine unutuyorduk; ailenin tarihe geçmiş veya tarih yazmış bir büyüğü daha var: Yosuke Matsuoka. O da dışişleri bakanıydı ve 1941'de Japonya- Almanya-İtalya üçlü ittifakının doğmasını sağlayan anlaşmaya Hitler ve Mussolini ile birlikte imza atmıştı. Kısacası başbakanlık onun hem genlerine işlenmişti, hem alın yazısına. Kaderinden kaç(a)madı... Ve başbakan oldu!

HEP ŞIK VE BAKIMLI
Kaderinden kaç(a)mayan kahramanımız, 26 Eylül 2006 Salı günü, Japonya'da modern devlet yapısına kavuştuğu 19. yüzyıl sonundan bu yana 90'ıncı başbakan olarak göreve başlayan Shinzo Abe. Japonya tarihinin en genç (52 yaşında) başbakanı Shinzo Abe. Japonya'nın son 60 yılda o koltuğa oturanlar arasında İkinci Dünya Savaşı'nı görmemiş ilk başbakanı Shinzo Abe. Japonya'nın İkinci Dünya Savaşı'nı görmemiş ama tüm yaşamını İkinci Dünya Savaşı öncesinin güçlü, gururlu, onurlu Güneş İmparatorluğu'nu yeniden yaratmaya adamış başbakanı Shinzo Abe. Japonya'nın gelmiş-geçmiş en şık, en bakımlı, en çok kadın hayrana sahip başbakanı Shinzo Abe. Ve Japonya'nın en azından son çeyrek yüzyılda gördüğü en sıkı milliyetçi başbakanı Shinzo Abe. Shinzo Abe'yi karakterinden dünya görüşüne kadar bizim -ve dünyaiçin gerçekten çok önemli olan yönleriyle anlatabilmek için, soyağacında onun tünediği yerin en az iki dal üstüne çıkmamız şart. O dal da iki çatallı. Birinde dedesi Nobusuke Kishi var, diğerinde ise dedesinin 'biyolojik' kardeşi Eisaku Sato. 'Biyolojik', yani 'kan' bağıyla kardeşi diye vurgulamamızın nedenini az sonra anlatacağız.

ÇATALLI SOYAĞACI
Dede Nobusuke Kishi, 13 Kasım 1896'da Tokyo'da doğdu. Dünyaya gözlerini açtığı, daha doğrusu kendisinin dünyaya gelmesini sağlayan ailenin soyadı Sato'ydu. Ancak Nobusuke genç yaşta baba evini terk edip, çok daha güçlü ve etkili bir aileye, Kishi'lere evlatlık gitti. Onların soyadını aldı. Tokyo İmparatorluk Üniversitesi'ni (günümüzdeki Tokyo Üniversitesi) parlak dereceyle bitirdikten sonra, 1920'de Ticaret ve Sanayi Bakanlığı'na memur olarak girdi. Hızla yükseldi. Onun basamakları neredeyse ikişer ikişer çıktığı yıllarda, 1931'de Çin'i istila eden Japonya (Çin'den çok önce Kore'yi de işgal etmişti), ülkenin kuzeydoğusuna düşen Mançurya eyaletini Pekin yönetiminden kopardı. Orada sözde bağımsız kukla bir devlet kurdu. Tarih: 18 Şubat 1932. Çin'in Qing hanedanının son imparatoru Aixinjueluo Puyi, 1934'te Mançurya tahtına oturtuldu. Ancak yürütme organı, yani hükümet, Japonya'dan gönderilen teknokratlardan oluşturuldu.

AİLEDEN POLİTİKACI
İşte o ekipte Nobusuke Kishi de yer alıyordu. Çok zengin yeraltı kaynakları sayesinde, Japonya'nın desteğiyle hızla sanayileşen kukla devlette Tokyo'nun en güçlü, en önemli ve en etkili temsilcilerinden biri oldu. (Sadece Almanya, İtalya ve Vatikan'ın tanıdığı Mançurya devleti, 1945'te Japonya'nın teslim olmasıyla birlikte tarihe karıştı. Çin, bu zengin eyaletine yeniden kavuştu.) Sadece en güçlü, en etkili değil, aynı zamanda en başarılı bakandı da. O kadar başarılı oldu ki Kishi, 1941'de anavatana çağrıldı ve General Hideki Tojo'nun (O da Mançurya fatihleri arasında bulunuyordu) kurduğu hükümette Sanayi, Ticaret ve İaşe Bakanlığı'na getirildi. Savaş döneminin en kilit bakanlığına... Japonya'nın teslim olduğu 1945 yazına kadar o görevi yürüttü. Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarından sonra teslim olan Japonya'nın kaderi General Douglas McArthur'un ellerine teslim edildi. O da 'savaş suçlusu' ilan ettiği Japon yönetiminde köklü temizliğe, tüm önde gelenleri hızla tutuklamaya başladı. Demir parmaklıklar arasına konulanlar arasında Nobusuke Kishi de vardı. Hem de 'A grubu' suçlu damgasıyla. Başbakan Hideki Tojo gibi. Tojo, Çokuluslu Savaş Suçluları Mahkemesi (Hitler rejiminin önde gelenlerini yargılayan Nüremberg Mahkemesi'nin Tokyo'daki benzeri) tarafından idama mahkum edilip asıldı. Ancak Kishi 1945-1948 yılları arasında cezaevinde tutulmasına rağmen, asla o mahkemenin önüne çıkmadı, asla yargılanmadı. Çünkü istihbarat servislerinin General McArthur'a telkinleri sonucu ABD'nin sağlam, güvenilir dostu olabilecek yeni kuşak Japon yöneticileri listesine alınmıştı. (Kishi'nin akrabası, Hitler ve Mussolini ile ittifak anlaşmasının mimarı olan Dışişleri Bakanı Yosuke Matsuoka ise mahkeme sonuçlanmadan kısa bir süre önce hücresinde son nefesini vererek idam edilmekten kurtuldu.)

ŞAHİN PRENS
Kishi'ye sadece bu yeni ve uysal çizgisine alışabilmesi için bir süreliğine devlette görev alma yasağı getirildi, o kadar. O yasak 1952'de kalkar kalkmaz Kishi politikaya girdi. Demokratik Parti'den. Yelpazenin sağında yer alan bu partinin çok güçlü bir rakibi vardı: Liberal Parti. Kishi tüm gücünü ve mesaisini iki partiyi birleştirmeye harcadı. Başardı da: İki parti 1954'de Liberal Demokrat Parti adıyla bütünleştiler. O tarihten beri de Japonya'yı kesintisiz olarak bu parti yönetiyor. Kishi ebeliğini yaptığı yeni partinin, daha doğrusu yeni değişmez iktidarın üçüncü başbakanı oldu. Üç yıl süren başbakanlık dönemi biraz çalkantılı geçti. Önce ABD-Japonya güvenlik anlaşmasını Diete'ten (Japon parlamentosu) geçirdi. Binbir güçlükle. Çünkü parlamento önünde toplanan büyük bir topluluk gece-gündüz "Kahrolsun ABD" sloganlarıyla kıyameti koparıyordu. Göstericilerle güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmalarda 400'den fazla kişi yaralandı. Ortalık biraz yatışınca Kishi yeni dostu ABD'ye gitti. Bu kez iki ülke arasında işbirliği anlaşması imzalamak için. Ama anlaşma parlamentonun onayına sunulunca bir kez daha ortalık karıştı. O kadar ki, 1960 Haziranı'nda Beyaz Saray Sekreteri James Hagerty, ABD'ye dönmek üzere Tokyo havaalanına giderken aracı öfkeli kalabalık tarafından sarıldı. Garibim helikopterle arabadan alınarak mutlak bir ölümden kurtarıldı. Tam da o günlerde ABD Başkanı General Dwight Eisenhower, Japonya'yı ziyarete hazırlanıyordu. Kishi, "Ne olur gezinizi erteleyin, güvence veremiyorum," mesajı göndermek zorunda kaldı. Daha sonra o ziyaret asla gerçekleşmeyecekti. ABD ile işbirliği anlaşmasına karşı olan sokağın öfkesi kontrol edilemez boyutlara ulaşınca, 15 Temmuz 1960'da Kishi istifa etmek zorunda kaldı. Köşesine çekildi. Kalan yıllarını siyasette emin adımlarla ilerleyen damadının (Shintaro Abe) önünü açmak için kulis yaparak geçirdi. Bir de torununa (Shinzo Abe) daha küçük yaşlarından itibaren siyaset dersleri vererek. 1979'da BM Barış Ödülü'ne layık görüldü. Ödülün bir de ortağı vardı: Ryoişi Sasakawa! O da Kishi gibi savaş suçlusuydu! 'Şahin Prens' diye nitelenen Shinzo Abe'ye geçmeden önce, ailesinin diğer büyüklerini de birkaç satırla anlatalım. Babası Shintaro Abe (Nobusuke Kishi'nin damadı), 29 Nisan 1924'te doğdu, 15 Mayıs 1991'de öldü. Tarım ve Ticaret Bakanlığı yaptı. Son görevi Yasuhiro Nakosone hükümetinde Dışişleri Bakanlığı oldu. Başbakanlık koltuğuna oturmak için çok uğraştı ama parti içindeki önseçim yarışında hiçbir zaman ipi göğüsleyemedi. Hem de Liberal Demokrat Parti'nin Genel Sekreterliği'ne kadar yükselmesine rağmen. Günümüzün başbakanı Shinzo Abe onun ikinci oğluydu.

İYİ EĞİTİMLİ
Shintaro Abe'nin 1894-1946 yılları arasında yaşayan babası da milletvekiliydi. Tam İkinci Dünya Savaşı sonrasının ilk seçimlerine hazırlandığı ve gözünü yukarılara, başbakanlığa diktiği sırada, 30 Ocak 1946'da ölüverdi. Shinzo Abe 21 Eylül 1954'te işte böylesine buram buram siyaset ve gelenek kokan, imparatora saygı ve 'büyük Japonya' idealinin sindiği bir atmosferde dünyaya geldi. Çok iyi eğitim gördüğünü söylemeye gerek var mı? 1977'de Seikei Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin siyasal bilgiler bölümünü parlak bir dereceyle bitirdi. Ardından Güney Kaliforniya Üniversitesi'nde, yine siyasal bilimler dalında master yaptı. Ülkeye dönüşünde bir süre, 1982'ye kadar, metalurji sektörünün en büyük gruplarından olan 'Kobe Steel'de üst düzey yöneticilik yaptı. Orada yeterince piştikten sonra asıl mesleğinde işbaşı yaptı: Dışişleri Bakanlığı'nda danışmanlığa atandı. Bunu iktidar partisi Liberal Demokrasi'nin bir numaralı isminin, yani genel sekreterin özel danışmanlığı izledi.

SAĞIN SINIRLARINDA
Babası, yani Dışişleri eski Bakanı Shintaro Abe 1991'de ölünce Shinzo Abe onun seçim bölgesinden (Yamaguşi), onun yerine aday oldu. Yıl 1993. Ve, o bölgede o güne kadar en yüksek oyla seçildi. Birkaç bakanlıkta müsteşarlık görevine getirildi. Sabırla vaktinin gelmesini bekledi. Bu bekleyiş 2001'e kadar sürdü. Junişiro Koizumi'nin başbakanlığa seçilmesine kadar. Koizumi onu önce Kuzey Kore ile görüşmeleri yapacak heyetin başına getirdi. (Kuzey Kore, 1970'lerde gönderdiği timlerle bir plajda güneşlenmekte olan çok sayıda Japon'u kaçırmıştı. Dünyanın bu son katı komünist ülkesinin lideri Kim Il-Jong bir gün bunu ağzından kaçırınca, sağ kalan birkaç tutsağın yüksek fidye karşılığı kurtarılması için Kuzey Kore ile müzakere masasına oturulması kararı alınmıştı. Shinzo Abe işte o pazarlığı yürütecekti.) Başardı. Ve 31 Ekim 2005 tarihinde hükümet sözcülüğüne atandı. Siyasi kariyeri boyunca hiçbir bakanlık yapmamış olan Abe bir anda hükümetin iki numaralı ismi oluverdi. Ve 2006 sonbaharında görevi bırakacağını açıklayan Başbakan Koizumi'nin halefi olmak için daha ilk günden kolları sıvadı. Ve o gün geldiğinde önce Liberal Demokrat Parti delegelerinin, ardından da Diete'te milletvekillerinin dörtte üçünden fazlasının oylarını alarak, Koizumi'nin halefi olmayı başardı. Ve Kuzey Kore bir yana hem Çin'de, hem de Güney Kore'de, ayrıca Uzakdoğu'nun güçlerin yeni kapışma alanı olacağını bilen Batı başkentlerinde kaygı, hatta korku faylarını harekete geçirdi. Çünkü, Koizumi popülistti, Abe ise milliyetçi. Hatta onun da ötesinde, aşırı sağın sınırlarında. Ve de üç hedefi var:

HER ŞEY VATAN İÇİN
İlki General McArthur döneminde hazırlanmış ve askeri yönden Japonya'nın elini kolunu bağlayan anayasayı değiştirmek. Amacı, Japonya'nın ekonomik gücüne (Dünyanın ikinci zengini) yaraşır bir silahlı kuvvetlere, hatta nükleer silaha sahip olmasını sağlamak. İkincisi ders kitaplarını yeniden yazdırmak. Çünkü, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin ezikliğini yansıtan mevcut ders kitapları, gencecik beyinlere neredeyse 'Mazoşist' denebilecek kadar alttan almayı, atalarının günahlarını ödemeye devam etmelerini öğütlüyor. Üçüncüsü ise yükselen güç Çin'e karşı yeni ittifak arayışlarına girmek. Bir yandan ABD'nin güvenlik şemsiyesinden yararlanmaya devam ederken, bir yandan da Asya'nın yeni güçleriyle ortak cephe oluşturmak. Örneğin, Hindistan'la. Göreceksiniz; Shinzo Abe dünyanın yüreğini ağzına getirecek. Sık sık. Ve yine sık sık mahkum olmamış savaş suçlusu dedesi Nabusuke Kishi'nin sözünü hatırlatacak: "Ne yaptıysak vatan için yaptık. Sen de öyle yap. Sen de öyle yapmak zorundasın..."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA