İngilizlerin çiçeği burnunda başbakanının bir zamanlar Rus gizli servisi KGB’nin elinden zor kurtulduğunu, gençliğinde uyuşturucu kullandığını itiraf edecek kadar dürüst olduğunu, esprilerinin aylarca konuşulduğunu biliyor muydunuz? Alev RİGEL / PARA DERGİSİ Cameron, Türk kamuoyu için yabancı bir devlet adamı. Mayıs ayı içinde eski başbakan Gordon Brown’ın istifasıyla iktidara geldi ve İngiltere’nin en genç başbakanı oldu. Kendisini biraz daha tanıyalım. Cameron, 1966/Londra doğumlu. Oldukça geniş ve zengin bir aileden geliyor. Dedesi 1880’lerde ABD’ye göç edip Chicago tahıl borsasında zengin olduktan sonra ülkesine dönmüş bir İskoçyalı. Babası da borsacı. Ailenin ikisi kız, ikisi erkek dört evladından biri olan Cameron, İngiliz, İskoç, Danimarka ve Alman kökenli. 13 yaşında iken Eton Koleji’nde okumaya başladı. Bu okul, dünyanın en bağımsız okulu olarak tanınıyor. Eton, aynı zamanda İngiltere’ye devlet adamı yetiştirme konusunda da haklı bir üne kavuşmuş. Önceleri sanata ilgi duyan Cameron daha sonra parlamentoda muhafazakar üyelerin ofislerinde araştırmacı olarak görev aldı. Daha sonra Hong Kong’a gitti. Orada tecrübe gerektirmeyen ancak kendisine tecrübe kazandıracak işlerde çalıştı. KGB CASUS YAPMAK İSTEDİ Döndükten kısa bir süre sonra Moskova’ya ve Yalta’ya gitti. Çalışmalarında kendisine çok iyi İngilizce konuşan iki Rus profesör yardımcı oldu. Profesörlerden biri daha sonra bu yakınlaşmanın asıl amacının, Rus İstihbarat Teşkilatı KGB’nin Cameron’u casus olarak yetiştirme çabasının bir parçası olduğunu itiraf etti. İngiltere’ye kaçarcasına dönen Cameron, Oxford Üniversitesi’nde felsefe, siyaset ve ekonomi okumaya başladı. Hocası Vernon Bogdanor, kendisinin eğittiği en Cameron aynı zamanda, duyarlı ve ılımlı muhafazakar görüşlere sahip biri olarak nitelendiriliyordu. Cameron mezuniyetten sonra 1988’de Muhafazakar Parti’nin Araştırma Departmanı’na girdi (Burada 1993’e kadar çalışacaktı). İş görüşmesi öncesi, Muhafazakar Parti’ye, Kraliyet Sarayı Buckingham’dan bir telefon geldi. Bir erkek sesi, parti görevlisine, “Cameron’la görüşmek üzere olduğunuzu duydum. Onu vazgeçirmek, siyasette zaman kaybetmesini önlemek için epey uğraştım ama başarısız oldum. Eşsiz bir genç adamla tanışmak üzeresiniz” diyordu. 12-20 SAAT ÇALIŞTI Ancak 1992’deki genel seçimlerde Muhafazakar Parti’nin seçim kampanyaları sorumluluğunu Cameron’a vermediler. Kendisi ekonomi danışmanı olarak kaldı. Yine de her sabah 05:00’te kalkıyor, 12-20 saat arası çalışıyordu. Bu ağır tempo, kendisini çok yıprattı ve Cameron siyasetten çekilerek gazeteci olmaya karar verdi. Muhafazakarlar, 1992 seçimlerini beklenmedik bir şekilde kazanınca Hazine Bakanı Norman Lamont’un özel danışmanlığına getirildi. Yine de kamuoyunda tanınan bir isim değildi. Seçim kaybedilseydi siyasetten tamamen çekilecekti zaten. Para spekülatörlerinin sterlin’i Avrupa Döviz Mekanizması’ndan çıkarmaya çalıştığı Kara Çarşamba, hükümeti ve ülkeyi önemli ölçüde sarstı. 16 Eylül 1992’de olan kriz, İngiltere’ye 3.4 milyar sterlin kaybettirdi. Oysa devletin 24 milyar dolarlık döviz rezervi vardı. Sterlin devalüe edilseydi hükümet, bu krizden 2.4 milyar sterlin kazançlı çıkacaktı. Oysa kazanan, uluslararası yatırımcı George Soros oldu. Sterlin satışından bir milyar dolar kâr etti. İYİ HUYLU KEDİ O, risk alıyor, parti içinde adeta bir “kamikaze” gibi hareket ediyordu. Uzun süre danışman olarak kalmadı. Parlamento üyesi değildi. Öncelikle parlamentoya girmeliydi. Aday adayı seçileceği bölgeye giden tren rötar yapınca listeye alınmadı. Bu, ona iki yıl kaybettirdi. 1996’da vergilerde indirim planını açıklayınca kamuoyu tarafından tanınır oldu. Kendi ceplerinden para harcayarak işletmelerini ayakta tutmaya çalışan küçük şirketlerin O dönem 10 numaraya Tony Blair yerleşti. Çünkü Avrupalı liderler İngiliz aslanı değil, iyi huylu bir kedi istemişlerdi. MODERN, MERHAMETLİ, LİBERAL İki haftada bir çıkan mizah dergisi Private Eye da Blair ile Cameron’un resimlerini yan yana koyarak “Dünyanın ilk yüz nakli başarıyla gerçekleştirildi” başlığını kullandı. Önceki başbakan Gordon Brown’ın istifasıyla Kraliçe II. Elizabeth, Cameron’u hükümeti kurmaya davet etti. Böylece Cameron 43 yaşında, 1812’de Lord Liverpool’un atanmasından bu yana ülkenin en genç başbakanı oldu. Cameron kendisini, “modern, merhametli ve liberal bir muhafazakar” olarak tanımlıyor. Eski başbakanlardan Thatcher’in hayranı. Ancak Thatcherism’in bütün ilkelerine bağlı değil. Derin ideolojilerin adamı olmadığını söylüyor. İşine bisikletle giden, ofisinde yaptığı resmi toplantılara pizza, hamburger gibi fast-food getirten, başbakanlık konutundan parlamentoya kadar yürüyerek, korumaları çıldırtan bir devlet adamı. Bakanlarının çoğu da zaten resmi makam araçlarını kullanmayıp işe metroyla geliyor. Gölge bakan olduğu dönemlerde Gordon Brown’ı, “dijital çağda analog bir politikacı” olarak nitelemesi, parlamentodaki müzakereleri de, karı koca kukla karakterlerin ilişkisini kısa sahnelerle anlatan “Punch ve Judy” oyununa benzetmesi, uzun süre esprilere konu olmuştu. EĞİTİM REFORMU İÇİN ÇALIŞIYOR Singapur ve Güney Kore’nin eğitim sistemini çok beğenen Cameron, benzer bir eğitim reformu için çalışıyor. Gençliğinde uyuşturucu kullandığını saklamaması da kendisini kamuoyunda dürüst bir politikacı haline getiriyor.