0000 Kilometre filminin başrol oyuncusu Ahmet Haktan Zavlak, Sabah Günaydın TV'de Yasemin Döngel'in sunduğu 'Yasemİnce İtiraflar' programına konuk oldu. Gelen eleştiriler hakkında konuşan Zavlak, "Eleştiriler tabii ki haklı. Siz sadece dört tane yazılan kelimeyi seslendirmeye kalksanız buna bile binlerce tepki gelir." dedi. Özel hayatına da değindi, "Aşk için her şeyi yaparım, yaptım" itirafıyla dikkatleri üzerine çekti. Oyunculuk serüveni anlatırken kurduğu cümleler ise büyük ses getirdi: "Gerekirse yerleri süpürürüm, ben sette olmak istiyorum." dedim! İşte Ahmet Haktan Zavlak röportajının tüm detayları...
-Ocakta görüşmüştük en son, neredeyse 1 yıl oldu. Neler değişti bu süre zarfında hayatında?
Bir yılda ne yaptım… Dinlendim, gezdim, tatil yaptım, okudum, eğitime gittim, çok dolu bir yıldı benim için. İkinci filmin hazırlığı çekimi derken zaten yıl bitti. İlk film çıktı; işte pr süreci, gezmesi takvimi derken o biter bitmez de zaten ikinin hazırlığı konuşulmaya başlandı. O yüzden böyle karıştı biraz ortalık. Dolu dolu bir yıl geçirdim.
-"İkincisini çekiyoruz" dediklerinde ilk ne hissettin?
Aslında biz içten içe biliyorduk. İnsan şeyi düşünüyor; bu iki kitaplık bir seri, ilk film çekiliyorsa ikinciyi de muhtemelen çekeceğiz demektir. Böyle bir şey yoktu tabii biz böyle düşündük. Mutluyuz, umutluyuz.
-Kendinin katil olduğunu düşünürken aslında ağabeyinin gerçek katil olduğunu görüyoruz ilk filmde. Haktan olarak kendini yerine koysan, ne hissederdin?
Bu zaten başlı başına bir ihanet. İhanetin her türlüsü çok kötü ama bu en yakınından, ağabeyinden, örnek aldığın rol modelden gelince daha bir tepetaklak oluyor. İnsanın hayatı boyunca örnek almaya çalıştığı kişiden gelmesi tabii ki karakteri çok yıpratıyor. Ama sonrasında çok büyük ve güzel bir olgunluğa eriştiriyor.
-Hiç böyle büyük bir ihanete uğradığın oldu mu?
Tabii. Hepimiz uğramışızdır ki. İhanete uğramadım diyen ben sanmıyorum, yoktur yani.
İNTİKAM ALIRDIM, ARTIK BÜYÜDÜM
-Peki, nasıl tepki verirsin bu durum karşısında? Veya yaşadığın olayda nasıl tepki verdin?
İlk başlarda bu tarz durumlarla karşılaştığımda çözmeye, sinirlenip intikam almaya vermiştim kendimi ve bu fark ettim ki ne insanları değiştiriyor ne durumu ne de geçmişi değiştiriyor. Şunu anladım; kimseyi değiştiremezsin, geçmişi de değiştiremezsin. İnsanları sadece hayatından kaldırabilirsin. Baktın olmuyor, sana değer vermiyor yapacak bir şey yok. O durumu kabullenip, onun üzerine çok fazla düşünmeyip yarına ulaşmak hedefimiz. Düne takılıp kalarak yaşamanın pek bir anlamı yok, bunu fark ettim. O yüzden biraz sakinleştim. Deli dolu geçiyordu o intikam zamanları ama büyüdük (gülüyor).
-3391 KM filminden sonra nasıl tepkiler aldınız?
İlk film tabii ki çok izlendiği için iyi tepkiler aldık, kötü tepkiler aldık, ortada tepkiler aldık, yani bir filmin alabileceği her tepkiyi aldık. Çok güzel oldu bundan çok mutluyuz, kötüsünden iyisine bütün eleştiriler bizim için çok değerli. Çünkü bu sayede ikinci filmde bunları da düşünerekten ve üstüne koyaraktan, ya bunu çok net ve rahatça söyleyebilirim ki çok iyi bir iş çıkardık. İlk film bizim için çok güzel bir kılavuz oldu, aldığımız yorumlar bizim için çok güzel bir yol oldu. Çok güzel bir süreç yaşadık ve çok güzel toparladık bazı şeyleri. Çok üstüne koyduk, çok çalıştık.
TABİİ Kİ ELEŞTİRİLECEK, TABİİ Kİ TEPKİ ALACAĞIZ
-İlk filmden sonra eleştiriler almışsınız Derya (Pınar Ak) bahsetti, ne düşünüyorsun gelen eleştirilerle ilgili? Sence haklı mı bu gelen eleştiriler?
Tabii ki haklı. Siz sadece dört tane yazılan kelimeyi seslendirmeye kalksanız buna bile binlerce tepki gelir. Bir kitap düşünün 300-400 sayfa ve milyonlarca insan okumuş; milyarlarca kelime, milyarlarca hayal gücü. Tabii ki eleştiri alacak, tabii ki tepki alacağız. Zaten biz olabildiğince bunları kısarak en az tepki alacak şekilde ve insanların o hayal ettiği güzel dünyayı onlara en uygun şekilde sunacak hale getirmeye çalıştık. İkinci iş için de aynı, ikinci işte daha da üstüne koyduk çünkü önümüzde bir veri vardı ve biz bu veriyi çok güzel analiz edip kullandık. Hatalarımızı ya da iyi olduğumuz yanları biraz daha geliştirdik.
-Nasıl geçti çekimler, bu kez neler yaşadınız?
Çok atraksiyonlu bir set geçirdik. Arılar, yağmurlar…
-Yağmur hikayesini dinledim ama arı hikayesini dinlemedim…
Ya biz çekim için Sasala'ya gittik İzmir'de. Çok güzel bir yer ama şöyle bir sıkıntısı var: Kovan bölgesi çıktı. O kadar çok soktular ki… Kayıt sırasında oynuyoruz "Ah, uh" falan diye. En son artık öyle bir sahne değildi ama ona çevirmek zorunda kaldık çünkü sahnenin doğalı da o oldu. Orada gerçekten oyun değil acı çekiyoruz arkadaşlar. Orayı izleyin ve kulak verin söylediklerime (gülüyor).
-Doğaçlama sahneler de var o zaman…
Doğaçlama çok. Ben doğaçlama severim ama senaryoda eklenen bazı yerler var, hikayeyi daha oturtmak amacıyla yapılmış. Renk katmak diyeyim, renk katmak için yapılmış bazı küçük yerler var, rahatsız etmeyecek merak etmeyin. Oralarda küçük, tatlı, karakterleri de geliştirip daha lezzet vermek için bir şeyler yaptık. Ve bence çok da güzel oldu.
EGE İLE BENZEDİĞİMİZ ÇOK NOKTA VAR
-Sosyal medyada "Haktan bence gerçekte Ege" yorumları yapmışlar, ne diyorsun benzerlikler var mı?
Var. İstediğini alma konusunda Ege zaten kafayı sıyırmış durumda. Ben de günlük hayatımda istediğimi almak için çok çabalarım. Kafayı sıyırma derecesinde olmasa da bir şey istiyorsam gerçekten irdelerim. Son noktasına kadar gitmeye çalışırım. Sahip çıkma, sevme, değer verme; bu zaten her insana yapılan bir şey değil, hayatımdaki insanlara, sevdiğim insanlara çok sahip çıkarım. Çok değer veririm, çok kollarım ya da trip attığım zaman çok trip atarım. Benzediğimiz çok nokta var. Ama zaten oynadığın karakterlere bir noktan hep benzemek zorundadır. Oyunculuk arkadaşlık gibi aslında; sen biriyle arkadaş olacaksan ne kadar zıt kutup olursan ol her zaman bir şey olması gerek. Bir yakınlık hissedersin, mesela sizinle müzik hakkında konuşuruz ortak noktamız odur. Karakterlerde de böyle. O karakterle benim bir ortak noktam olması gerekiyor ki arkadaşım olsun, onu içime alayım. Büyüteyim içimde, daha değerli bir hale getireyim.
-Var mı favori bir sahnen diye sorayım…
İlk filmde Müslüm sahnesi demiştim galiba.
BU FİLM ÇOK ÇOK DEĞİŞİK BİR FİLM OLDU
-Aynen.
Arı sahnesi ya. Neden bilmiyorum ama bizim işimiz şimdi duygu yaşamak ve bir duygu yaşatmak. Biz orada çok fazla şeyi birden yaşadık: endişe, korku, acı, mutluluk, gülmek… O gün böyle çok deli dolu bir gündü ve o sahne de bence çok güzel oldu, çok doğalında tatlı bir şey oldu. O sahneyi çok seviyorum. Bir de Ege'nin İzmir'e nazlandığı bir sahne var, o sahneyi de çok seviyorum. Bakınca aslında bütün sahneleri çok seviyorum, bu film çok çok değişik bir film oldu.
-Bir de yağmur altında sahneniz olmuş…
Tabii. Biz istediğimiz zaman böyle, "Allah'ım ne olur yağsın" diyoruz ve bir anda şakır şakır yağmur yağıyor.
-"Ben tam bundan bir sene önce bu zamanlarda bir röportaj verdim. 'Aşık olmadım' dedim. Şu an onun farkındalığı geldi. Bir sene içerisinde hem aşık olmuşum, hem çok fazla şey değişmiş hayatımda. Büyüyorum ya. Bir sene sonra da bunu izleyecek Haktan'a sesleniyorum: Büyüyorsun ya!" Geçen röportajında böyle bir itirafın olmuştu. Hala aşık mısın?
Değişiyoruz, büyüyoruz. Tabii ki bu tadılması gereken bir şey. Tattım, büyüdüm, bir sene içerisinde yine çok şey yaşadım. Çok dost kazandım, çok dost kaybettim. Çok insan girdi çıktı hayatıma. Çok şey değişti, ben çok değiştim.
-Hangi anlamda değiştin?
Büyüdüm, olgunlaştım. Bir şeylerin hırsına artık kapılmamak gerektiğini, bir şeylerin kızgınlığıyla ve kırgınlığıyla yaşamamak gerektiğini, önemli olanın yaşamak gerektiğini anladım. Ne olursa olsun, ne yaşarsan yaşa; üzüntü de mutluluk da hepsi çok değerli. Hastalık bile, hastalığı yaşamak bile çok değerli çünkü sağlık geliyor. Her kötü şeyin sonunda güzel bir şey geliyor ve illa ki kıymetini anlıyorsun. Bunları öğrendim.
-Her güzel şeyin bir sonu var mı sence?
Tabii ki var. Var, olmak zorunda. Çünkü güzel şeyler biter, kötü şeyler başlar. Kötü şeyler devam ederken yeni güzel şeylere kapı açar. Sürekli her insan güzel yaşayamaz ki. Bugün hepimizin en mutlu günü olsun, yarın en mutlu gün bir daha olamaz ki. Çok parametre var, çok fazla hayat var, çok insan var, çok fazla değişim var. Her şey sürekli değişiyor; duygularımız, düşüncelerimiz, çevremizdeki insanlar, sürekli aynı duygu içerisinde olamayız. Ama yaşadığımız her şey çok kıymetli çünkü ne yaşarsak yaşayalım insanız.
-Biraz da aşk konuşalım… Aşk sence ilk görüşte midir?
Bence çeşidine göre değişir. Kimi insan var ilk görüşte aşık olur, kimi insan var tanıdıkça aşık olur. Ya da kimi insan var tanımamaya başladığında artık aşık olmaya başlar. Yani bu herkeste farklıdır. Kimi kara kaşına kara gözüne aşık olur, kimi söylediği bir cümleye. Bunun çok çeşidi var. Bence aşk… Bencesi yok bunun ya, bencesini keşfedemedim. Bu da benim araştırdığım, sürekli sorduğum sorulardan biri. Bunu araştırmak ve sorgulamak da hoşuma gidiyor çünkü bu arayış ve beklenti içerisindeyken biliyorum ki bir gün çarpacak. Yıkılacağım ya da tekrardan büyüyeceğim. Yani bulacağız.
AŞK İÇİN HER ŞEYİ YAPARIM, YAPTIM
-Aşk için her şeyi yapar mısın?
Yaparım, yaptım. Değiyorsa yapılır. Gerçekten değiyorsa yapılır. Çünkü bu bulunmaz bir nimet yani.
-"Yaptım" dediğin yerde kaldım. Ne yaptın acaba…
Bilemeyiz. Kameralar kapansın bir çay içelim (gülüyor).
-Uzak mesafede kusursuz bir ilişki mi, yakın mesafede çalkantılı bir ilişki mi?
Sorunsuz bir ilişkiyi seçmem. Çünkü ne olursa olsun bence bir ilişkinin güzel yanı sorunlardan geliyor olmasıdır. İki insanın birbirini tanıma süreci o sorunları nasıl çözdüğüne, sorunlara nasıl tepki verdiğine göredir. İnsanları böyle tanırsınız.
-O zaman yakın mesafede çalkantılı bir ilişkiyi tercih edersin…
Çalkantılı bir ilişki ama bu iki tarafın birbirini anlamadığı ve sürekli sorunları büyüttüğü, geçmişe takılı kaldığı bir şeyse hayır. Sorunlar yaşansın ama bunların üzerinden birbirini anlayarak, iki taraf da haklı olduğu yönleri çok iyi anlatarak gidecekse sorunlu olan tabii ki.
HAKLI OLMAK MUTLU OLMAK DEĞİL
-Bir olay yaşadın, yüzde 100 haklısın. Sen de öyle düşünüyorsun, çevrendekilere anlattın onlar da öyle düşünüyorlar. Ama karşı taraf adım atmıyor hiçbir şekilde. Sen yine de adım atar mısın?
Benim günlük hayatım böyle geçiyor. Ben bu yüzden büyüdüm. Bir sorun oluyor, artık haberlere çıkıp "Ya kim haklı?" falan demek istiyorum. Ben mi delirdim, ben haklı değil miyim ya? Haklı haklı haklı, 30 kişiden duyuyorum, "O zaman niye böyle?" diyorum. Haklı olmak mutlu olmak değil, yemin ederim değil. Haklı olmaya çalışmayın arkadaşlar mutlu olmuyorsunuz. "Haklısın" dediğinde biri "Oh be" diye bir rahatlama yok. Başından keseceksin atacaksın. "En haklı sensin. Bu dünyaya iki kere gelsen üç kere sen haklı olursun" diyeceksin atacaksın. Çünkü o aradaki haklı olmayı ispatladığın çaba içindeki enerjiyi sömürüyor. Çok haklıyım değil mi?
-Çok haklısın (gülümseme). Peki oyunculuk? Bu aşk sende nasıl başladı?
İlk harçlık çıkar mantığıyla oldu. Onlar yapıyor sen de yap gibi, bir tanıdık vasıtasıyla. O dönem böyle bir düşüncem yoktu ama ben sinemaya aşık olarak büyüdüm. İlk aşkım gerçekten sinemaydı; tek başıma filmlere giderdim, evde sürekli, "Ne olur beni sinemaya götürün" diye yalvarırdım. Hatta annemin, "Küçükken 'beni sinemaya götür' diye yalvardığın salonlarda şu an pankartların var. Yolun açık olsun" diye çok güzel bir sözü var.
"GEREKİRSE YERLERİ SÜPÜRÜRÜM, BEN SETTE OLMAK İSTİYORUM" DEDİM!
-Kaç yaşındaydın ilk başladığında?
17. Ama gerçekten ben buradayım dediğimde 18-19. "Bir Aile Hikayesi" vardı ilk dizim. Sete girdim ve herkesin hayatında böyle olur ya "Doğru yerdeyim ben"; hani bir tüylerin ürperir, görüntü gider gelir sallanırsın. Sete ilk adımımı attım; reji koşturuyor, makyöz koşturuyor, herkesin birbirinden alakasız bir kargaşası var ama kargaşanın getirdiği bir düzen ve birlik var. Bayıldım! Ağzım açık kaldı. Çocuk halimle "Ben başka hiçbir şey yapmak istemiyorum" dedim. Ben oyuncu olmasam bile gerekirse yerleri süpürürüm, ben sette olmak istiyorum.
18 YAŞINDA HAYAT AMACIMI BULDUM
Benim yerim set, benim yerim burası. Ben buradayım artık, benim amacım buymuş" dedim. 18 yaşımda hayat amacımı bulduğumu hissettim. Böyle başladı.
-Hayatının dönüm noktası diyebilir miyiz?
Deriz. Benim hayatım bence 18-19 seneme haksızlık etmek gibi olmasın ama gerçekten orada başladı. Çünkü kayıptım, hepimiz zaten öyle bir dönem yaşamışızdır 17'mizde 18'imizde. "Ben ne yapacağım, ben ne yapabiliyorum ya da neye yönlenmem gerekiyor." Ben bu sorunun cevabını çok erken buldum. Bu yüzden çok şanslıyım.
KISA SORULAR
-Hayata karşı sizi güçlü kıldığına inandığınız bir sloganınız var mı?
"Amaaan."
-Yok artık…
Gerçekten. Çok ciddiyim. Eğer beni düşürecek veya yoracak bir şey yaşıyorsam, "Amaaan bu da geçecek, elbet bitecek, bir gün bitecek" diyorum.
-Biraz gamsızlık var mı?
Bu gamsızlık değil aslında. Gamsızlığım yok, şöyle bir yerden yok; ne kendimi yıpratmak istiyorum, ne sevdiklerimi yıpratmak istiyorum, ne insanları kırmak istiyorum. O yüzden tartışmıyorum. Ben uyumlanmayı öğrendim, bu gamsızlık değil aslında. İnsanlar bunu gamsızlığa vuruyor ama ben öyle olduğunu düşünmüyorum.
-Haktan, biri seni çok yormuş.
Biri değil birileri.
-Biri daha fazla sanki…
Aslında kendimi en çok ben yoruyorum.
-"Kendimi en çok bu konuda eleştiririm" dediğin şey nedir?
Bir şey elde etmek istediğimde çok fazla yırtınıyorum. Bir şeye başlıyorsam en iyisini yapmak zorundayım. Bu da beni çok yıpratıyor.
-Çok keşkeleriniz var mıdır hayatta?
Yok. Keşke demek kendine haksızlık. Keşke dediğin şeyde o an verdiğin kararı sorguluyorsun, kendini sorguluyorsun, kendine haksızlık ediyorsun.
-Kolay affeder misin?
Duruma göre değişir.
-Peki; affetmek mi, intikam almak mı?
Affetmek. Affetmeye daha yakınım.
-En büyük zaafınız nedir?
Yemek ve uyku. Bir de müzik.
-Hiç linç yediniz mi?
Çok, oo. Neler neler.
-Unutamadığın bir yorum var mı?
Yok. İlk başlarda küçükken çok takıyordum, "Ne yapacağım ne edeceğim" diye, "Hayır bu böyle değil" falan yazmak istiyordum. Ama sonra düşündüm, bunu ne kadar yaparsan yap bunun sonu yok ki. Bir sonu olmayacak.
-Stalk yapar mısınız?
Yok. Benim telefonla çok işim yok.
-Neyi asla affetmezsiniz?
Benim anlayacağımı bile bile bana söylenen yalanı asla affetmem. Yalanı yakalarım.
-Hiçbir yalanı kabul etmez misin hayatında?
Etmem. Bir de bunu çoğu kişi bilmez; yalanı yakalıyorum ve asla söylemiyorum.
-Ortaya çıkmasını mı bekliyorsun?
Hayır. Hiçbir şey söylemiyorum. Ben hatta kapatıyorum, ortaya çıkmasın diye ben kapatıyorum.
-Son olarak filmi izlemeyi düşünenlere ne söylemek istersiniz?
Eşinizi, dostunuzu, arkadaşınızı alın gelin. Alın gelin ve kafanızı dağıtın. Çok tatlı bir hikaye oldu, güvenin.