EYLEM BİLGİÇ GÜNAYDIN
atv’de yayınlanan ‘Ezel’ dizisinde, Kenan İmirzalıoğlu’nun oynadığı ‘Ezel’ karakterinin görme engelli annesi ‘Meliha’yı canlandıran İpek Bilgin’le; ‘Ezel’deki oyunculuğunu, ‘oyun’ tutkusunu ve yeni tiyatro projesini konuştuk.
* Çoğu insanın sizi gerçekten görme özürlü zannettiğini biliyor musunuz?
Evet ya, ben de duydum bunu (gülüyor).
* Çevrenizde hiç görme engelli biri var mıydı, rolünüze hazırlanırken gözlem yapabildiniz mi yani?
Öyle bir hazırlığa gerek kalmıyor, çünkü zaten hayatın boyunca görüyorsun görme engelli insanları. Ama ‘Kadın Kokusu’ filminde Al Pacino’yu seyrettim teknik olarak ne yapmış diye. Ondan sonra alışıyorsun, sette ‘motor’ dendiği anda görmüyorsun zaten.
“ANNE İYİ AKŞAMLAR!”
* Yolda ‘Anne ben geldim’ diye boynunuza sarılmak isteyenler olduğunu duydum. Karşılaşıyor musunuz böyle şeylerle?
Sarılan olmadı ama yoldan geçerken “Anne iyi akşamlar” diyenler oluyor. En çok da onları seviyorum çünkü lafı saçma sapan uzatmıyorlar, esprilerini yapıp geçiyorlar.
* Filmografinize bakınca ‘Hokkabaz’ da görülüyor ama filmde sizi göremedik. Niye?
‘Hokkabaz’daki sahnemi attı Cem Yılmaz. Hiç görünmedim orada, üstelik rezil oldum el âleme. “Ne yapıyorsun?” diye soruyorlardı, “Cem Yılmaz’la ‘Hokkabaz’ diye film çekiyoruz” diyordum. Sonra bir baktılar filme, yok kadın. Fakat film çok uzun olmuştu, benim sahnelerim de biraz münferitti, Cem de haklı olarak o sahneleri çıkarttı. Sonra filmin DVD’sinde ‘Atılan sahneler’ diye bir bölüm açmış, jest olsun diye benim sahneleri oraya koymuş.
EL ÜSTÜNDEYİZ
* Çok uzun bir tiyatro geçmişiniz var ama dizilere uzunca bir dönem direndiniz galiba, yanılıyor muyum?
İstanbul’a 10 sene önce geldim, yani 10 senedir dizi işiyle uğraşıyorum. Diziler bana tiyatroya kıyasla çok boyutsuz geliyordu ve dizileri popüler kültürün bir parçası olarak görüyordum. Sonra, popüler kültüre direnmenin pek manası yok diye düşünmeye başladım. Hayatı inkar etmek gibi bir şey popüler kültürü inkar etmek
* Pişman oldunuz mu bu kararınız için?
Hayır, hiç pişman olmadım. Üstelik bilmeden konuşuyormuşum, onu gördüm. Çünkü bir; setlerde el üstünde tutuluyoruz, iki; diziler oyunculuk için çok iyi bir antrenman alanı. Çünkü dizide hop hop, anında oynaman lazım. Provalar, önceden düşünmeler falan yok. Gündelik hareketleri herkes çabuk oynuyor ama tiyatro antrenmanımız olduğu için biz daha derinlikli şeyleri çabuk oynayabiliyoruz.
AŞKI GÜRÜLTÜLÜ PATIRTILI YAŞARIM
* Her şey gibi aşklarınızı da dibine kadar mı yaşıyorsunuz? Tabii ki. Çok zorum. Devamlı gürültü, patırtı, kıyamet. Yüksek yaşamak zor bir şey.
* Sizin için değil de karşı taraf için zordur.
Son beraber yaşadığım insan tam tersimdi. Belki de onun için 12 yıl gibi çok uzun süre birlikte yaşadık. Her şeyi çok yumuşak ve yavaştı.
* Size ayak uydurmak çok zor olsa gerek.
Şikayet ediyorlar benden fakat idare ediyoruz, çünkü kalıcı arkadaşlıklarım var. Yıldırım (Türker), Murathan (Mungan) hep çocukluktan gelen arkadaşlarım. Ayrıca onların öyle durduklarına bakma, onlar da benim gibidir.
BİRİNE ALTI AYDIR YALVARIYORUM
*Oyuncu koçluğu yapıyorsunuz. Kıvanç Tatlıtuğ’a koçluk yapmışsınız mesela...
Kıvanç’la ‘Halil’le Menekşe’ dizisinin başında çalıştık, o kadar. Sonra koptuk, bir daha çalışmadık. Onun dışında 250 kişiyle teke tek çalıştım.
* Tatlıtuğ oyunculukta yol kat etti mi sizce?
Bu kadar dizi çekip ilerlememek mümkün değil, tabii ki ilerledi. Fakat bu tarz insanların, mutlaka kendilerine yatırım yapmaları gerekiyor. Bir kampa girip üç ay başkalarıyla birlikte çalışmaları, o birliktelik içinde kendilerini görmeleri lazım.
* Yapıyorlar mı bunu?
Yapmıyorlar. Bunun bir gereklilik olduğunun farkında değiller. Ben çok daha eski starlar tanıyorum, 20 sene aklına gelmemiş bu. Sen starsın, nasıl böyle bir şeyi denemezsin.
* Sette sohbet ederken onları yönlendiriyor, tavsiyelerde bulunuyor musunuz?
Tabii ki. Mesela yenilerden bir tane var elimde, altı aydır yalvarıyorum. Ben niye yalvarıyorum? Bende o yalvarabilme gücü var, onda yapabilme gücü yok.
BİR OTURDUM MU 12 SAAT TAVLA 48 SAAT KAĞIT OYUNU OYNARIM
* Son iki yıldır hep acı çeken bir kadını oynuyorsunuz. Bu enerjinizi düşürüyor mu?
Aslında tabii ki düşürmüyor, ben çok dayanıklıyımdır. Ama geçen yıl ‘Ezel’in yanı sıra Dot’ta da ‘Vur Yağmala Yeniden’ diye çok acıtıcı bir oyun oynuyordum, çok sertti, içim dışıma çıkıyordu. Geçenlerde son iki yıla bakınca, bunun hiç mi etkisi olmuyor acaba diye düşündüm; sadece bu kadar. Rolün etkisinden çıkamamak falan değil bu, ama iki sene boyunca ağlarsan düşünüyorsun işte.
* İnsan sıkılabilir de...
İşte onu yapmam, hiçbir zaman sıkılmam. Çünkü delilik gibi bir şey oyunculuk, mesleğini her şeyin üstünde tutuyorsun. Zaten ben içinde ‘oynamak’ olan hiçbir şeyden sıkılmam. Mesela karşı komşumla 12 saat tavla oynadım. Kağıt oyunlarını 48 saat oynayıp sonunda da bayılırım. Tutkusuzluğu hiç sevmem.
GÜNDEMİMİZ KANASTA
* Herkesi yeniyor musunuz?
Kendime benziyorum oyunda da... Yenmek, yenilmek çok önemli değil benim için, oyunu iyi oynamak önemli olan. Bugünlerin konusu ise kanasta bizim aramızda. Kanastada aranan bir oyuncuyum, her şeyi aklımda tutabiliyorum çünkü. Mesela sinek ikilisinin 16 el önce nerede olduğunu hatırlıyorum.
* Kimlerle oynuyorsunuz?
Grubumuz çok muazzam, herkes var. ‘Binbir Gece’nin yazarı Bilal Dede, Murat Çelikkan, Yıldırım Türker, Murathan Mungan, Meltem Cumbul... Hepimiz kanasta ile kafamızı boşaltıyoruz.
KAMU HİZMETİ YAPTIM
* Siz çeviri de yapıyorsunuz bildiğim kadarıyla. Onu da oyun gibi mi görüyorsunuz?
Aynen, çeviri bana pazar bulmacası gibi geliyor. Türkiye’deki oyunculukla direkt ilgili literatür neredeyse sıfır olduğu için Eric Morris’in, oyunculuk teknikleri üzerine iki kitabını çevirdim. Türk eğitim hayatına armağanımı verdim bitti diyorum, çünkü bir nevi kamu hizmeti gibi bir şeydi bu.
* Çeviri; çekirdek yemeye benziyor. İnsan hiç bitmesin istiyor, değil mi?
Aynen öyle, bırakamıyorsunuz. Çok tuzlu bu, artık yemeyeceğim falan diyorsunuz tekrar başlıyorsunuz. Çünkü o bir obsesiflik gerektiriyor, o obsesiflik var bende, takıntılılık hali yani.
* DOT’a giren bir daha ayrılmıyor. Sizin için de öyle mi?
DOT, çok oksijen aldığım bir yer, aynı dili konuşuyoruz onlarla. Sahibi Murat Daltaban benim ilk öğrencilerimden. Ben bütün öğrencilerimle aşk yaşadım. Çok üstüne düştüm hepsinin. Murat’la dört sene yaşadık o ilişkiyi, şimdi iş tersine döndü, şimdi o beni yönetiyor. Çok ilginç oldu, o da biraz bocaladı, ben de. Sonra becerdik, hiç sorun olmadı.
MAKYAJ YAPINCA ‘KADIN OLDUM’ DİYORUM
* İnternette sizin için, “Eminim gençken taş bir hatunmuş” diye yazmışlar. Ne dersiniz?
Görseydim o yazıyı, bilgisayarıma ekran koruyucu yapar, her açtığımda bakardım. (Kahkahalarla gülüyor.)
* ’Taş’ mıydınız gerçekten?
Ben hep sporcuydum. Mesela bir oda dolusu tenis kupam vardır. Kayak, tenis, buz pateni... Kızım Çağ’ı doğurduğum zaman vakit buldukça kendimi buz patenine atıyordum. Bir gün sekiz saat kaydım, Yıldırım Türker “Olimpiyatlara mı hazırlanıyorsun?” dedi. Çünkü ben bir şey yaparken kendimden geçiyorum.
* Makyaj yapmayı sever misiniz?
Doğallığı severim ama bazen makyaj yapıp giyinince “Kadın oldum” derim.
ÇADIRDA TİYATRO
DOT’un ‘Kutlama’ adlı oyununda oynayacağım. Maslak’taki Koleksiyon mağazasının arazisine kurulan çadırda oynayacağız. 22 Ocak’ta başlıyoruz. Çadırın içini, dışını, her yeri kullanıyoruz, sadece o nedenle bile çok değişik bir oyun. Köksal Engür, Rıza Kocaoğlu, Şebnem Bozoklu’nun da yer aldığı 20 kişilik bir oyun bu.