Usta oyuncu Ufuk Kaplan, Sabah Günaydın YouTube kanalında "Biyografi'k" programının yeni bölüm konuğu oldu. Kaplan, oyunculuk yolculuğunu ve sektördeki deneyimlerini Yasemin Durna'ya anlattı. "Kapalıçarşı'da kuyumcuydum, eski eşim dalga geçti ama bir hafta sonra diziden teklif geldi" diyen oyuncu, setlere adım atış hikâyesini paylaştı. "Aşk-ı Memnu" dizisindeki Katya karakteriyle hafızalara kazınan Kaplan, "O kadar çok hizmetçi rolü teklifi aldım ki artık kabul etmiyorum" sözleriyle sektördeki kalıplaşmış rollere tepki gösterdi. "Dansözü de oynarım, kapalıyı da ama teşhirciliği sevmem" diyen usta oyuncu, meslek ilkelerini korumanın önemine değindi. "Ben öpüşemem; utanırım, tiksinirim" sözleriyle sınırlarını açıkça ortaya koyan Kaplan, sektördeki dönüşümü ve oyunculuğa dair samimi düşüncelerini paylaştı. İşte röportajın tüm detayları…
-Oyunculuk serüveninizi dinleyerek başlamak isterim…
Şimdi ilkokul öğretmenlerim izlerse onlar gülmeye başlayacaklardır… Ben biraz gördüğün gibi hiperaktif bir insanım. Şurada şöyle durmak bile benim için gayet zor. Sürekli hareket ederim. İlkokulda da tabii ki böyleydim. Hatta daha da yaramaz. Hep sahneyi severdim ama, içimde bu vardı. Herkesin konuşamadığı yerde ben mandolin çalar, şarkı söylerdim. Tiyatro da tabii ki, her zaman bütün tiyatrolarda ben oynuyorum. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu çekilecek. Ben hocaya "Ben oynayacağım" demiştim. "Hayır, bu sefer sen oynamayacaksın. Çünkü sekiz tane branş varsa sen hepsindesin. Dolayısıyla bari tiyatroda olma." dedi. Ben de "Hayatta olmaz, orada ben olmalıyım." dedim. Oyunda bizim bahçıvanın tel süpürgesiyle sahnedeyim. İnersem öğretmen dövecek biliyorum, inemiyorum da (gülüyor). Öğretmen dedi ki "İn aşağı bak bir şey yapmayacağım" falan. Sonra sahneden aldılar beni. Ben hala sahne süpürüyordum. Tabii cezayı yedim. Yıllar geçtiği zaman hocam demiş ki, "Ufuk'u her gördüğüm zaman o sahneye yapışmasını ve sahneden inmemesini hiç unutamıyorum. Hayatımda ilk defa öyle bir öğrencim oldu. Onu da şimdi televizyonda izliyorum." demiş. Aslında oyunculuk içinde varsa o var. Yani bir yerde gelmiyor. Hani "Ben oyuncu olayım" demiyorsun. Birdenbire aslında sende olan şey zamanın birinde bir yerden patlak veriyor.
ESKİ EŞİM DALGA GEÇTİ, BİR HAFTA SONRA DİZİDEN TEKLİF GELDİ
Ben de Fransız yönetmenlerle patlak vermişti. Dublaj için spikerlik sunuculuk yapıyordum. Orada da dublaj yapayım dedim. Dublaja merak saldım. O arada da dublaj diye gittiğim ajanstan reklam teklifi geldi. Sonra ben reklama girdim ama bilmiyorum da nasıl olacak. O zaman eski eşim dalga geçti benimle. "Kapalı Çarşı'da kuyumculuk yapıyoruz. Ne işin var burada?" falan dedi. Beni bıraktılar arka tarafta bir yerde oturdum ben. Sonra geldiği zaman reklamın başrolü olmuştum. Akabinde bir hafta sonra diziden teklif geldi. Ve akabinde akabinde derken böyle patır patır nasıl olduğunu ben de anlamadım. Seçim yapacaktım; ya kanalda devam edecektim ya oyunculuk. Ben de oyunculuk dedim. O zaman da yol öyle gitti.
DANSÖZÜ OYNARIM AMA ÇIPLAKLIĞI SEVMEM
-Peşine "Sırlar Dünyası", "Büyük Buluşma" ve "Beşinci Boyut" dizileri var. Bu dram ve dini türdeki projeleri peş peşe özellikle mi seçtiniz, öyle mi denk geldi?
Yok yok. O zaman böyleydi ama. Bölüm başrolü denilen bir şey vardı. O bölümün konusu sen oluyordun. Dolayısıyla o işlerde de bölüm başrolü var. O işin konusu sen oluyorsun. Ama benim şöyle bir şey var; ben dansözü de oynarım, ben kapalıyı da oynarım. Dansözü oynarım ama bedeni çok göstermeyi sevmediğim için bu benim kendi inancım ve duruşumla alakalı. Normal açık giyiniyorum, modern giyiniyorum ama çok çıplaklığı çok sevmem. Böyle kapanmanın aşırısını da sevmem. Ben aşırılıkları sevmiyorum. Ben olması gerektiği gibi olmasını istiyorum ama yoksa yani Büyük Buluşma, Yağmurdan Sonra, işte Beşinci Boyut falan tabii ki oynarım. Niye oynamayayım? Ama aynı zamanda bizim okulda bir pavyon çalışanını oynadım. Bedeni göstermeyerek dansöz de pavyonda çalışan da oynarsın, öteki türlü bir tarafa yönlendirmeden kapalı bir hanımı da oynarsın.
15 YIL İÇİNDE O KADAR ÇOK HİZMETÇİ ROLÜ ALDIM Kİ…
-Bir de korku filmi deneyimleriniz var. Kariyerinizdeki farklılıklar dikkat çekici…
Ben yüzümle gözümle oynamayı çok severim. Ben her rolü oynamayı seven bir oyuncuyum. Yani ben 'Şu tarz filmlerde oynayan oyuncu' olmak istemiyorum. Çünkü bana göre oyuncu her karakteri adabıyla ve üslubuyla oynayabilir. Oynamak ister, istemez tercihtir. Ama oynayabilmelidir bana göre. O yüzden benim için değerli. Çünkü peş peşe aynı, benzer karakterler oynamam. Yani ona dikkat edelim. Ben 15 yıl içinde o kadar çok hizmetçi rol aldım ki. İnanılmaz çok. Bunlar da mesela Aşk-ı Memnu vardır, bir tane Arif V 216'da vardı. O da zaten o dönemin Katya'sı gibi yaptık böyle. Bir de şeydi Alaca'da o da evin kahyası olarak. Yani bütün bu kadar sene sadece üç tanesine "Tamam" demişim. Yani ben tercih olarak aynı stili kabul etmiyorum. Ama kaç tane geldi bilsen… "A reddettiğiniz bu muydu?" diyeceğin işlerde oynadı arkadaşlar. Bu bir tercih. Bir yol izledim çünkü. Hep aynısını oynarsan aynı kalıyorsun.
AŞK-I MEMNU'NUN SENARYOSUNU OKUMADAN BODOSLAMA GİRDİM
-Aralarda birkaç iş daha bulunuyor ama ben herkesin hafızasına kazınan "Aşk-ı Memnu" dizisine gelmek istiyorum. Öncelikle proje ilk geldiğinde ne düşündünüz, dahil olmaya nasıl karar verdiniz?
Biz o bölüme geçemedik (gülüyor). Aşk-ı Memnu'du öyle olmadı. Orada halayı oynayan Gülsen Tuncer var. Yılların duayen oyuncusu ve benim de hocam. Ben de ona Gülsen anne derim. Gülsen anne bir projeye başlıyordu. Onların çekimleri başlamıştı hatta. Orada bir Katya arıyorlarmış. Ama hani henüz bir Katya bulunmamış. Dolayısıyla onlar başlamış çekime ama Katya'sız sahneler çekiliyormuş. Dedi ki "Ay Yapım'a gidiyorum ben. Sen de gel seni bir görsünler en azından tanıştırayım. Olursa olur olmazsa olmaz" dedi. Ben de "İyi" dedim. O gün bir yere gitmiştik, bende de böyle topuklu terlikler var. Saçlar uzun olduğu için topladım böyle tepeden. İçeriye girdim orada bir adam vardı, "A Katya Katya" dedi yukarıdan. Baktım ama önde de bir kız var, Rus bir manken. Oyunculuk falan da yapıyordu, ismini bilmiyorum. Böyle mavi gözlü, sarışın bir kız. Ben dedim ki kız Rus, kesin onu aldılar. Ben de Balkan kökenliyim ama "Onu aldılar herhalde" dedim. Ama Katya diye adam bana bakıyor hala. Barış Yöş geldi, sonra bana oyunu verdi. "Hemen küçük bir audition alalım." dedi. "Tamam" dedim, çektik. Sonra Barış dedi ki, "Benim için tamam, hocam görsün." Sonra Hilal Hanım beni gördü. "Tamam" dediler, akşam konuştuk, 6.30'da aldılar. Dolayısıyla o kadar hızlı oldu ki, ben daha senaryoyu oku, bak nedir, ne değildir hiçbir şey bilmiyorum. Çok hızlı başladı, hiçbir şey okumadan direkt bodoslama girdim ben.
-Ekranların en kült işlerinden biri oldu Aşk-ı Memnu. Hala gündüz kuşağında yayınlanıyor, final bölümüyle herkesi ekrana kilitliyor… Sizce bu başarının sırrı neydi?
Bence doğru kast. Doğru kast, iyi yapım firması, iyi bir yönetmen, hatta iyi iki yönetmen. Müziğin çok iyi olması lazım. Yani her şey iyi olduğu zaman… Şimdi siz bir Toygar'ı (Işıklı) dinlediğiniz zaman direkt Aşk-ı Memnu'yu duyuyorsunuz. Senaryo da çok önemli, birbirini çok fazla tekrar etmeyen repliklerin günlük dilde akıcı şekilde olması. Aslında yapım firması zamanında paranı öderse, ekip parasını aldığı için keyifle çalışırsa; yönetmenin gözü, düşüncesi, planlaması iyi olunca, işte reji rejiliğini düzgün yaparsa, o zaman mükemmel bir iş çıkıyor ortaya.
NEBAHAT ÇEHRE DEHŞET BİRİ, ONU TARİF EDEMİYORUM
-En yakından vakit geçirdiğiniz kişi Nebahat Çehre desem yanlış olmaz sanıyorum. Nasıldı kendisiyle birlikte çalışmak?
Nebahat abla (Çehre) bir insanın çalışabileceği en tatlı kadınlardan biri. "Güzellerim" diye her sabah sete böyle gelen bir kadınla karşılaşıyorsun. Şalvar giyse yakışıyor. Ben hayran hayran bakarım yani Nebahat ablaya. Dehşet bir şey yani onu tarif edemiyorum. Düşün ki o zaman gencim, Nebahat abla kaç yaşında? Hepimizin ağzı suyunu aka aka bakardık ona. İmrene imrene ne kadar güzel bir kadın diye. Bizim şahsi ilişkimiz de hep çok iyi oldu. Özellikle stent takıldıktan sonra. Mesela odasına giyinip soyunuyor, "Gel gel sen şimdi her yerde giyinip soyunmazsın. Aşağısı dolu sen gel burada giyin" falan diyor. Yani benim için Nebahat abla ile çalışmak bir kere çok keyifliydi. Çok şanslı hissediyorum. Onu tanımak da çok keyifliydi. Onun bana verdiği fikirler çok değerli. Onun için Nebahat abla dediğin zaman bir tık yumuşak yerimdir orası benim.
-Sonrasında da pek çok işte rol aldınız aslında. Şöyle kısaca dile getirelim; Payitaht Abdülhamid, Yasak Elma, Yazgı, Kirli Sepeti, Kuma… Özellikle Kuma'daki rolünüz sosyal medyada ses getirdi, Katya'nın son haline bak yorumları yapıldı…
Filinta'da da mesela Berrak Tüzünataç'ın annesiydim. Orada da tamamen farklı bir karakter. Orada da gazeteci, Atatürkçü bir kadın. Casus anne de oldum, yaşlı anne de oldum, kötü anne de, iyi anne de. Ama dediğim gibi farklı karakterler oynamak beni çok besliyor, çok eğleniyorum.
NEDEN HİÇBİR DÖNEM İŞİNDE YOKUM?
-Bir dönem işine de çok yakışırdınız…
Çok çok güzel olurdu, çok isterim. Ben daha önce Kirli Oyunlar'da oynadım. 5 bölümlük bir TRT dizisiydi. Ondan sonra hiçbir dönem işi gelmedi. Çok isterdim, mesela 10 yıl at binmişim. At binen kaç tane kadın oyuncu var? "Neden orada değilim?" diyorum. Balkan kökenliyim, "Osmanlı'da o kadar Balkan kadını olduğu halde o işlerin hiçbirinde neden ben yokum?" diyorum. Öyle bir proje gelmedi, gelseydi çok da keyifle o anı, o karakteri yaşamak isterdim.
-Kariyerinizde rol aldığınız veya almadığınız için hiç pişmanlık duyduğunuz bir iş oldu mu?
Yok olmadı. Para kazanayım kazanmayayım hiç önemli değil, eğer bir karakteri sevdiysem oynarım. Yani dolayısıyla öyle bakmadığım için onun için reddetmem. Benim prensiplerim vardır şu karakterleri oynarım, şu şartlarda ve şununla oynamam derim. Bütün oyuncularda da üç aşağı beş yukarı vardır. Mesela ben fazla açık oynamam. Bu tarz kendi prensibim vardır.
BEN ÖPÜŞEMEM; UTANIRIM, RAHATSIZ OLURUM, TİKSİNİRİM!
-Kırmızı çizgileriniz var o zaman…
Var. Ve hiç kimsenin koyduğu şeyler kurallar değil. Kendime koyduğum kural. Yani kocam yok, olduğunda da karışmadı. Annem babam da karışmadı çünkü ben oyuncuyum yani istediğim rolü oynarım. Ama ben öpüşemem mesela. Hiçbir zaman için öyle gelen bir işe bakmam zaten pişman da olmam. Kendim istemediğim için. İşte açık olmayı sevmem. Açık giyiniyorum evet ama çıplaklığı, teşhirciliği sevmiyorum. Ben bazı şeylerimin bana özel kalmasını istiyorum. Yoksa öpüşmek kötü bir şey değil, oynayan hiçbir arkadaşımı eleştirmiyorum. Ama ben yapamam yani. Utanırım, rahatsız olurum, tiksinirim. Yapamam. Yapamayacağım bir şeyi de reddederim. Zaten bana gelmeden menajerim "Oynamaz" der. Dolayısıyla o iş bana öyle gelmez ya da söyler, "İyi yapmışsın" der yürür geçerim.
"BÖYLE KONUŞURSANIZ İŞ GELMEZ" DİYORLAR, SENELERDİR OYNUYORUM
-Biraz Türkan Şoray kurallarınız var o zaman?
Ama Türkan ablanın filmleri var böyle biliyorsun. Ama benim yok. Çünkü kuralı ben koydum dedim biraz önce. Yani Rüçhan ağabey (Adlı) koymuş. Burada ben koydum. Bunu da biri için koymadım. Biraz önce söyledim, ben çabuk tiksinen bir insanım. Bir de ben neyi seviyorum biliyor musun? Mesela bizi kim seyrediyor? Yani bu benim inancım, hayat bakışım, duruşum... Bir de var ya "Ama böyle konuşursanız iş gelmez." Niye? Senelerdir oynuyorum yani. Neticede yaşım 53. Demek ki gelebiliyor. Gelmese de çok da umurumda değil. Gider başka bir yerde başka bir şey de yapabilirim. Tasarım yapıyorum. Gider tasarım yaparım. Yani ona takılmam. Ben bir şeye hayır diyorsam yapmayacaksam yapmam. Ama yapacağım diyorsam da iki elim kanda olsa onu yapıyorum. Dolayısıyla çok sözümün eriyim; kendime de öyle, karşıma da öyle. Yani ben tiksinirim, yapamam.
BEN SOYUNUP SEVİŞEMEM, TEŞHİRCİLİĞİ SEVMİYORUM
-Bazı oyuncular da "Benim tipim fakiri oynamaya müsait değil" tarzında yorumlarda bulunmuştu, bunlar da haklı yorumlar mı o zaman sizce?
Yok. O başka bir şey. Şimdi ben soyunup sevişemem. Yani teşhirciliği sevmiyorum. Birinin bedenimi görmesini sevmiyorum. Birinin beni öpüşürken görmesini sevmiyorum. Yani ben öpüşeceksem kocam olur onunla öpüşürüm. Yani her kadın kocasıyla sokağın ortasında mı öpüşüyor? Yani ben niye farklı olmuş oluyorum? Bu bir tercih. Ama köylü kadını oynayamam ne demek? Hiç makyaj yaptırmadığın zaman, saçını rahat bıraktığın zaman; ör, şalvarını giy olursun. Niye olmayasın? Biz zaten nereden geldik ki? Herkes Etiler'in göbeğinde mi doğdu büyüdü? Kökeninde var. Ötekinde de niye öpüşüyor demiyorum bak. O kötü ben iyi ya da ben kötü o iyi demiyorum. Elime yüzüme bulaştırırım. Yapacak kişinin bir şeyi doğru yapması lazım ama köylü, şehirli diye ayırmamak lazım. Niye? Makyaj yaparsın bir giyinirsin, şehirli olursun. Çıkar topuklularını, giy şalvarını, arkadan bağla tülbentini, köylü olursun. Ne farkı var ki?
-Son günlerde oyunculuk mesleğinin kutsal olup olmadığı tartışılıyor. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? Sizce oyunculuk kutsal bir meslek mi?
Çok özür diliyorum, son dönem bunu tartışıyorsa ki bilmiyorum, çok saçma bir şey tartışıyor. Bütün meslek grupları kutsaldır. Çünkü hepimiz sabah kalkıyoruz. Bak, hepiniz buradasınız değil mi? Herkes burada. Sabah kalkıyorsun duşunu alıyorsun ve evden dışarı çıkıyorsun. Uykundan feragat ediyorsun. Sonra o işten ekmeğini kazanıyorsun helalinden. Getiriyorsun evde çoluğun, çocuğun, karın, kocan neyse anan, baban. Onlara ekmek alıyorsun o parayla. Dolayısıyla yaşamak için çalışıyorsun. Çalıştığın için paranı kazanıyorsun ve ekmek götürüyorsun. Her meslek çok değerli. Bence "Hangi meslek daha kutsal?" sorusunu tartışacağımıza meslekler çok kutsal deyip herkes kendi mesleğini ahlakıyla ve en iyi şekilde yaparsa eğer bir başkasının mesleğiyle uğraşmak zorunda kalmaz.