"Kiralık Aşk" dizisinde canlandırdığı 'Koriş' karakteriyle çok sevildi, iki yıl sunuculuğunu yaptığı Yemekteyiz'deki samimi halleriyle seyircinin gönlünde taht kurdu… Ünlü oyuncu Onur Büyüktopçu, 'Yasemİnce İtiraflar' programında bu haftaki konuğum oldu. Büyüktopçu, çocukluğundan kariyerine merak edilenlerini anlattı.
-Öncelikle nasılsın, nasıl gidiyor hayat diye sorayım.
Valla çok iyiyim. İyi gidiyor hayat. Bir sinema filmi çektim. Çok eğlenceli ve çok keyifli bir çekim yaşadık. Umarım vizyona girdiğinde de seyircilerimiz aynı şeyi düşünür.
YALNIZ BİR ÇOCUKLUK GEÇİRDİM
-Filmi konuşacağız ama öncesinde merak ediyorum, Onur nasıl bir çocukluk geçirdi, nasıl bir ailede büyüdü?
Artık 40 olunca şu son 3-4 yıl hep çocukluğum aklımda. Niyeyse böyle büyük bir özlem oluşuyor çocukluğa dair. Biraz içine kapanık, asosyal bir çocuktum. Çocukken misafirliğe gelen ailelerin çocukları olurmuş, evde hiçbir şey kalmazmış ne tabak ne vazo… Tabii annem sinir krizi geçiriyor. Bir gün unutmam, biz misafirliğe giderken annem beni uyardı, koluma hafif cimcik attı, "Oğlum bak misafirliğe gidiyoruz, Allah aşkına bir şey dök, bir şey kır, intikamımızı al" dedi. Çünkü ben çok uslu bir çocukmuşum. Annemin dizinin dibinde, etliye sütlüye karışmayan. Annem şey derdi, "Allah herkese senin gibi evlat versin. Hiç yormadın beni, hiç üzmedin." Tabii asosyalliğin ve içe kapanıklığın getirmiş olduğu durumla da biraz yalnız bir çocukluk geçirdim aslında.
-Kardeşin yok mu?
Ablam vardı ama onun da tam büyüme dönemi, benden 4 yaş büyük, hep kız arkadaşları var. Kapılar kitleniyor, odaya girmeye çalışırım, ağlarım yine almaz filan… Öyle bir çocukluğum geçti. Tabii oyunculuğun içine girdikten sonra bana da bir değişiklik oldu. Aşırı sosyalleşmeye başladım. Kendime güvenim geldi, arkadaşlarım oldu.
OYUNCULUK BENİ KURTARDI
-O geçiş evresi nasıl oldu peki? İçine kapanık bir çocuk nasıl oyuncu olmaya karar verdi?
Hep içimde vardı oyunculuk. Yıllar önce hatırlarsınız, "Ferhunde Hanımlar" diye bir dizi vardı. Tam benim 12-13 yaşıma denk gelen bir işti bu. Aşırı severdim; o kadar bizden, o kadar doğal bir aile hayatını anlatan… "Bunlar ne yapıyor?" derdim. İlk beni oyunculuğa iten aslında o iş olmuştu. Nasıl güzel rol yapıyor hepsi, nasıl tatlı insanlar filan diye. Sonra okul tiyatrosuna girdim. Lise bittikten sonra İzmir'de bir tiyatro kursuna yazdırdı annem beni. O bitti, sonra devlet tiyatrosunda figüranlık yapmaya başladım. Öyle öyle giriş yaptım oyunculuğa. Her sahneye çıkışımda da farklı bir enerji yakaladım. Oyunculuk beni kurtaran şey oldu aslında. Başka meslek yapamazdım herhalde.
EKRANLARDA KALİTESİZ ÇOK İŞ VAR!
-"Ferhunde Hanımlar" dizisini anlatış tarzınız dikkatimi çekti. Gerçekten çok keyifli ve kaliteli bir işti. Şimdi oyuncular takipçi sayısına göre seçiliyor, ekrana gelen pek çok işin ömrü kısa oluyor…
Ekranlarda kalitesiz iş çok var. Takipçisine göre oyuncu seçimine katılıyorum. "Kiralık Aşk"tan önce cast direktörlüğü yaptığım için o yönetmen yapımcı ilişkilerini de bilen bir adamım. Ciddi anlamda evet bunlar var. Geçen gün Farah Zeynep Abdullah bir tweet atmış; "hep erkeğin yanına kadın bulunur, kadının yanına erkek bulunmaz" diye bir şey yazmış. Bana düşününce garip gelmedi açıkçası.
-Yani ilk erkek oyuncu mu seçilir?
Bence öyle. Benim yaptığım işlerde de öyleydi. Bence öyle olmaması gerekiyor.
ERKEKLER, KADINLARDAN FAZLA KAZANIYOR
-Kadın-erkek eşitsizliğinin ücretler konusunda da geçerli olduğunu söylüyorlar…
Onu duydum. Evet var. Benim cast yaptığım işlerde de vardı. Erkekler kadınlardan biraz daha fazla kazanıyorlar. Şimdi tabii isim vermeyeyim. Zaten yıllar önce yapmıştım, en son Kiralık Aşk'ın castını yapmıştım bitirdim sonra. Bana göre bir iş değil cast direktörlüğü, çok meşakkatli ve enerji çalan bir iş. Çok zor bir iş. Bir karakter için 100 kişinin Audition'ını çektiğimi hatırlıyorum.
ŞU ANDA EKRANDA ÇOK UYUMSUZ ÇİFTLER VAR!
-Benim işlerim zaten ortada, çok ünlüyüm zaten tavırlarındaki kişilerin Audition vermek istemedikleri de oluyor değil mi?
Bazı oyuncular öyle. "Ben Audition çekmem, sen benim kim olduğumu biliyor musun? Ben kaç tane iş yapmış bir insanım" diyor mesela. Ama ülkedeki algı şu; Audition vermek sanki birinin oyunculuğunu sorguluyormuş gibi. Aslında değil, Audition vermek yönetmenin ve yapımcının 'bu karakteri çıkarabilir mi, böyle bir enerji bana verebilir mi veya yanındaki oyuncuyla bir enerjisi olabilir mi?' üzerine kurulan bir şey. Yurtdışında mesela böyledir. Birçok oyuncu Audition olmadan bir yere alınmaz. Burada ama biraz ters algılanıyor. Bence Audition verilmeli ne olursa olsun.
-Seyirci olarak izlerken de fark ediyoruz çoğu zaman, bu iki isim olmamış, şununla olsa daha iyi olurmuş gibi…
Bence şu anda ekranda çok uyumsuz çiftler var. Dramda da, romantik komedide de. İki ten rengi birbirine benzeyen oyuncu, göz rengi birbirine benzeyen oyuncu… ya böyle bir şey olmaz. Çünkü biz o iki karşıtlığı izlettirmek istiyorsak farklı olmalı. Ama işte onun takipçisi, bunun şöhreti, aman etkileşimi iyi… Bir de Instagram'da sosyal medyada bu kadar takipçiyi çok da önemsememek lazım.
-Çok kolay bir şekilde satın alınabiliyor ki…
Satın alınan çok var. Belli. Benim mesela 1,6 milyon takipçim var. Fotoğrafım benim 40 bin beğeni alıyor. 40 bin normal mi, bence değil. En azından 100-150 bin olması lazım. Ne yapayım şimdi ben takipçi mi alayım? Beğeni mi alayım? Ama bir bakıyorsunuz 10 milyon takipçisi var, hemen gizlemiş. Onu da görüyorsun zaten 20 bin beğeni almış. Influencer'lar için bir şey diyemem, ürün tanıtan insanlar. Onların ekmek kapısı orası. Ama şarkıcılar ve oyuncular için çok gereksiz geliyor bana.
YEMEKTEYİZ'İN SON BÖLÜMÜNÜ ÇEKERKEN HAYATIMIN EN MUTLU GÜNLERİNDEN BİRİNİ YAŞADIM!
-Peki Onur nasıl biri sizi sizden biraz dinlemek isterim, mesela duygularını nasıl yaşar, içinde fırtınalar kopan arıza bir tip midir? Yoksa içi dışı bir dediğimiz tiplerden mi?
Çok pimpirikli bir adamım. Hiç soğukkanlı, gamsız olamadım. Bir de yiyip yiyip kilo almayanlara çok özeniyorum ve hatta sinir oluyorum. Bu pimpiriklik anı yaşamama izin vermiyor, andan kaçırıyorum. Bu birçok sanatçıda olan bir şey. Çalışmayı çok seviyorum, çalışmak beni gerçekten kurtaran bir şey.
Ben yemek programı çekerken çok içinde bulunmaktan zevk aldığım bir şey değildi açıkçası. Ama işim buydu. Ekranda da göründükten sonra bunu yazanlar oldu, "Onur bey çok mutsuzsunuz Yemekteyiz çekerken" filan. Ben sevincimi de üzüntümü de doğal yaşamayı seven bir adamım. Benim yaşadığım bütün duyguların hepsi gerçekti. E tabii işin arkasında da sözleşmeler var, bir kanalla imza atıyorsunuz, durmak zorundasınız vs. O yüzden Yemekteyiz'in son bölümünü çekerken hayatımın en mutlu günlerinden birini yaşıyordum. "Bitti, bitti bu artık" diye. Sonra stüdyo işi yapmaya başladım. Stüdyo işleri beni daha az yoran daha sevdiren şeydi o. Ama o reel mekanlarda çekim yapmak gerçekten çok yoruyordu.
MANTIK DIŞI İŞLERİN İÇİNDE OLMAK İSTEMİYORUM
-Sizi iki yıl bu programı sunmaya iten şey para mıydı? Yani para ile huzur arasında mı bir seçim yaptınız en son?
Ben iki yıl Yemekteyiz'i çekmek zorundaydım. Başladığımda iki yıllık bir sözleşme imzalamıştım. Sözleşmem bitince izin istedim "tamam" dediler. Benden sonra Seda Sayan sundu hatta biliyorsunuz. Hatta ayağını kayırdı dediler. Ama ben kendi isteğimle bıraktım. Tutan bir programa da tabii ki başka bir sunucu getirecekler. Acun abi de Seda Sayan'ı getirdi. Ondan sonra sunuculuk da yapıştı üstüme. Ben 1,5-2 yıldır program yapmıyorum. Yapmamamın tek sebebi, artık oyunculuğa tamamıyla kendimi adamak. Şimdi mesela talk show'a başlayacağım dijitalde. Artık "mercimek çorbasının içinde neden mercimek var, yemekleri çok sevdim çok beğendim o yüzden puanım 1" gibi mantık dışı şeylerin içinde olmak istemiyorum. Keyif aldığım işlerde sunuculuğu her daim yaparım ama asıl mesleğim oyunculuk benim.
-Şartlar değişse ve yeniden böyle bir program çekmek için teklif gelse, kabul eder misiniz?
Şu anda pandemi olduğu için sabit bir evde çekim yapıyor bir sürü insan. Öyle bir şey olsaydı tamam derdim çünkü beni yol çok yoruyordu yani. Her gün günde gidiş dönüşüm 3,5-4 saatim benim yollarda geçiyordu. O yüzden çok zordu. Bunu bir gün iki gün yap, ama bunu 420 bölüm, iki yıl boyunca yapınca bir yerde artık yol görmek istemiyor insan.
OYUNCULAR BEKLEYEREK PARA KAZANIYOR, SANAT İCRA EDEREK DEĞİL
-Zaten iş değil yol yoruyor derler ya…
Oyunculukta da vardır bu. Çekimler aslında çok uzun sürmez, beklemek bizi çok yorar. Oyuncular gerçekten bekleyerek para kazanıyor. Sanatlarını icra ederek para kazanmıyor ben bu kafadayım.
KORİŞ FİLM OLSA KOMEDİ FİLMLERİNİN HEPSİNİ SOLLARDI!
-Koriş çok orijinal bir tiplemeydi gerçekten. Başrol karakterlerinden ayrı olarak sırf Koriş için izleyen bir kitle de vardı diziyi. Oradan bir dizi bir film çıkmaz mıydı, ya da çıkmaz mı?
Çok istedim. Yapımcıya da gittim, görüştüm. Kiralık Aşk'ın yapımcısıyla da görüştüm. Benim senaryom bile hazırdı. Nergis'le (Kumbasar) olan bir film. Belki Kiralık Aşk oyuncularının da konuk olarak katılabileceği bir film olabilirdi. Ve çok ters köşe bir hikayeydi. O Koriş ve Neriman'ın zenginlik içinde değil, bir köy hayatı içinde olmaları. Şu an açık açık söylüyorum. Ama kimse oralı olmadı. Yapımcı da çok iyi para kazanırdı. Tutardı da, rüzgardı o o yıllarda. "Para bile almam, yeter ki bunu yapalım" dedim. Kimse yanaşmadı. Şimdi bakıyorsun komedi işlerine, bizim o çekeceğimiz film hepsini sollardı.
-Ondan sonraki komedi işlerini nasıl buldunuz?
Bir yerden sonra tabii ki çok benziyor. Ama şunu söylemeden edemeyeceğim, Koriş gerçekten bir taneydi.
-Bugün Cemal Hünal'ın bir açıklamasını gördüm, "Issız Adam"da canlandırdığı 'Alper' rolünün izleyenleri çok etkilediğini söylemiş, "Benim yüzümden bir sürü evlenip boşanmış insan var. Ben ise 20 senedir aynı kadınla beraberim." demiş. Benzerlik durumları olmasa da sizin hayat verdiğiniz karakter de hafızalara kazınan bir karakterdi, siz hiç buna benzer dönüşler aldınız mı?
İsmi Koray olan adamlar, "abi sen yaktın başımızı" diyorlar. Evde çocuklar bile "Koriş Koriş diye sesleniyorlar" diyor (gülüyor).
İÇİM KANAYA KANAYA PROGRAM ÇEKTİM
-Son olarak unutamadığın bir set anısı var mı diye sorayım, sonra Kısa Sorular'a geçelim…
Anneannemi kaybettiğim günü unutamam. Haber aldım, ben gittim program çekimi yaptım. Hep derler ya, "şov devam etmeli" diye. Ben böyle baya içim kanaya kanaya program çekmiştim. Programdan sonra da cenaze için yola çıkmıştım.
KISA SORULAR
-Hayatından neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsün?
Vicdanım.
AFFETMEDİĞİM ÇOK ŞEY VAR HAYATTA
-Affetmek mi, kabullenmek mi?
Kabullenmek. Affetmediğim çok şey var hayatta. Kabulleniş daha farklı bir şey. Bazı şeyleri affedemiyorsun.
ARTIK AŞK BENİM İÇİN YALNIZLIK DEMEK!
-Aşkı kendi dünyanızda nasıl tanımlarsınız?
Benim için aşk artık bir yalnızlık herhalde. 20'li yaşlarımda aşık olmuştum. Kalp çarpıntısı, karın ağrısı, midede uçuşan bir şeyler yok yani. Çok yalnızlaştım herhalde. Hiçbir şeye çarpmıyor.
-Bunu siz mi tercih ettiniz, hayat mı sizi yalnızlığa sürükledi?
Bence hayat yalnızlaştırdı. Karşıma çıkan insanlar, kötü deneyimler. Tabii ki biraz insanın kendi tavrıyla ilgili bir şey ama ben çok değer veren biriyim. Haddinden fazla değer veren biriyim. Onu da görmek istiyorsun ama görmeyince de diyorsun ki 'en güzeli yalnız kalmak'.
-Yalnızlık da Allah'a mahsus ya…
Evet yalnızlık da Allah'a mahsus. İşte dostlarımla, ailemle, yeğenimle, sevdiklerimle… O dünyayı kendi içimde yaratıyorum.
-Günlük yaşantında totemlerin var mıdır?
Dua okurum içimden. Gece yatarken bir su bardağımı bile salonda bırakmam mutlaka yıkarım. Tertemiz yatacağım ben illa.
-Bana o kelimeyi kullanmasın, küfür etse bile daha iyi dediğin bir kelime ya da cümle var mı?
"Ben demiştim." lafı. Bir de "kilo mu aldın?" sözü. Ben asla diyemem. Ama verenlere söylerim. 10 kilo verdiğim, bir tane arkadaşım da "sen zayıflamışsın" demedi.
-Pek bilinmeyen, ilginç bir huyun var mı?
Tembelim. Çok tembel bir adamım. Çalışma hayatımda dakik biriyim ama.
-Ağzına asla sürmediğin, "kokusuna bile tahammül edemem" dediğin bir yiyecek var mı?
Her şeyi çok severim. İnsanların yemediği şeyleri de yerim. Yemeğe hayır diyemem.
-Yemekteyiz'de yediğiniz en ilginç şey neydi?
Biri ılık salata yapmıştı. Marulu filan haşladı. Sonra kızarttı. Hayatımda ilk defa yedim. Salatalıkları doğradı onları tavada filan döndürdü. Herhalde delirdi insanlar dedim. Çok da kötü olmuştu. Salata pişirilir mi yani? Ekstra bir şey de yoktu.
-Kıskanç biri misin?
Evet.
-Cimri biri misin?
Hiç değilim. Ah! Tutumlu olmayı çok isterdim. Çok bonkör bir adamım.
-En çok neye para harcarsın?
Tabii ki yemeğe. Güzel yemeğe önem veririm. Ev tekstili de severim. Havlu takıntım vardır benim. Havlu almayı çok severim.
-Sosyal medyada stalk yapar mısın?
Arada sırada yaparım.
-Fake hesabın var mı? (Varsa hiç fake hesabından kendine yorum yaptığın oldu mu?)
Fake hesabım var, tabii ki var.