Diyarbakır benim evim.
Evimi yakmana izin vermeyeceğim ey zalim! Bütün evlerimizi yaktınız. Saraybosna kahroldu, Beyrut gitti, Kahire düştü, Kudüs esir, Gazze hapis, Şam yandı, Bağdat perişan, Basra harap, Halep vuruldu...Hayır, Diyarbakır'ı da yakamayacaksınız!
Büyük medeniyetimizin tüm şehirlerini, tüm değerlerini, camilerini, köprülerini, hanlarını yaktınız, yıktınız, işgal ettiniz, esir aldınız.
Orada yaşattığımız insanlığı, huzuru, mutluluğu, kardeşliği vurdunuz.
Aç gözlü işgalciler, emperyalistler, doymak bilmez petrol müptelaları, muhterisler, hainler, kalleşler... Şehirlerimiz sizlerin yüzünden perişan oldu.
Diyarbakır, bu ümmetin şehri, bu ülkenin ortak tarihi, bu toprakların kadim yurdu. Bizim yer yüzündeki evlerimizden, bizim gözümüzün nuru, ağıtlarımızın şehri.
Diyarbakır Kürtlerin evi, Türklerin evi, Arapların evi... Keldanilerin, Süryanilerin, Ermenilerin ortak hatıralarının şehri...
Asurların, Makedonların, Bizanslıların, Emevilerin, Abbasilerin, Selçukluların, Osmanlıların yadigarı...
Diyarbakır bizim evimiz, tıpkı İstanbul gibi, tıpkı İzmir gibi, Ankara gibi, Sakarya gibi.
Diyarbakır, büyük medeniyetimizin en nadide şehri, tıpkı Horasan gibi, Buhara gibi, Taşkent gibi, Bağdat gibi, Şam gibi...
O şehir, Selahaddin Eyyubi'nin, İdris'i Bitlisi'nin, El Cezeri'nin, şehri.
Orası ilim yuvası, irfan yuvası. Orada Hattat Hamid Aytaç, Sezai Karakoç, Ahmet Arif, Ziya Gökalp doğdu.
İstanbul işgal edildiğinde "karagün" diye isyan şiirini, Diyarbakır'dan Süleyman Nazif yazdı.
Diyarbakır bizim hazinemiz.
Kemal Öztürk/Yeni Şafak