Fail YPG'li çıktı. Birileri hemen "PYD niye yapsın ki, dünyada saygınlığı var, bunu neden kaybetsin ki" demeye başladı. Hâlâ böyleleri var. Sizin saygın dediğiniz PYD, Türkiye'de terör eylemleri yapan PKK'ya silah verdi aylarca.
Bazılarının ısrarla anlamadığı ya da anlamazdan geldiği şey şu: Eşofmanla gezen Salih Müslim hayatta kalma mücadelesi veren gariban bir demokrat değil. Ciddi, hedefleri olan kanlı bir Ortadoğu örgütünün eşbaşkanı.
PYD ve PKK da iki ayrı parça gibi görünen, hedefleri olan tek bir organizma. Bu hedefler arasında Türkiye'den şartlara göre küçük ya da oldukça geniş bir coğrafyayı koparmak, kendi egemenlik alanına katmak da var. Eli kanlı Beşar Esad ile beraber hareket ediyor. Bu beraberliğin bedeli var. YPG'yi Azez'e saldırtmasının ilk nedeni, kanton ilan ettiği yerleri Afrin'e bağlamak ise ikinci nedeni Esad'ın ve Rusya'nın talep ettiği şekilde, Azez ile Halep'in kuzeyi arasındaki koridoru kapatmak. Esad karşıtlarını kapana kıstırmak, aralarında Türkmen ve Sünni Arap sivillerin de olduğu grupların ve muhaliflerin katledilmelerini sağlamak.
Mesele bu ve tam da bu nedenlerle Azez-Mare-Cerablus hattının PYD'nin ya da IŞİD'in eline geçmesi olasılığı Türkiye için kabul edilemez sonuçlar doğuruyor.
Bölgede Suriye'deki savaşa katılmayan ama savaştan fazlasıyla etkilenen tek ülke, Türkiye. Ve bir tek talebi var:
O da bahsi geçen Azez-Mare-Cerablus hattının güvenli bölge ilan edilmesi.
"Suriye'ye giriyorlar-Bizi savaşa sokuyorlar" yaygarasına meze olan durum bu. En uç senaryoda kastedilen dahi, ele geçirmek ya da Rusya gibi işgal etmek için değil, "güvenli bölge oluşturmak" için inisiyatif almak. Çünkü bu PYD'nin Türkmen ve Arap sivilleri sürerek ve öldürerek varmaya çalıştığı planları ve sınırlarımız üzerindeki baskıyı azaltacak. Toprak bütünlüğümüz için gerekli bir adım. Çünkü bu IŞİD'i uzak tutacak. Çünkü bu katliamdan kaçan insanları hayatta tutacak. Çünkü bu muhaliflere nefes aldıracak ve Esad rejimini hesap vermeye zorlayacak. Çünkü bu Halep gibi Deniz Baykal'ın bile bigâne kalamadığı bir İslam şehrinin, bir medeniyet sembolünün İran'ın Persleştirilmiş mezhepçiliğinin tecavüzünden koruyacak.
Nihal Bengisu Karaca / Habertürk
Kendimizi kandırmayalım, derim... CHP'nin toparlanıp kendine gelmesi; haydi son zamanlarda pek gözde olan deyimle söyleyeyim; "milli bir duruş" kazanması için artık çok geç. Gözümüzün önünde CHP örgütünü "alıp kaçanlar", seçmenini de baştan kurguladılar. İki gündür Baykal'ın sözleri üzerinden yapılan yorumlar bu gerçeği ıskalıyor. Baykal'ın çıkışı Türkiye için çok anlamlı, çok değerlidir. AK Parti ve MHP seçmeni bunu gördü ve hararetle alkışladı. Ama eğriye eğri, doğruya doğru...
CHP örgütü ve seçmeninde Baykal'ın çıkışının pek etkisi olmadı. Olmaz da... Çünkü 2013'ten bu yana tarla itinayla sürüldü. Seçmenin kafası dönüştürüldü.
Cumhurbaşkanlığı seçiminden bu yana seçim manevralarını hatırlayın; öyle bir seçmen ki, kime oy ver dense, veriyor. Dün yanlış bildiğini, bugün onaylıyor.
Dün parti çalışmalarında yıllanmış iki arkadaşıma sordum. Ağzımdan Baykal ismi çıktığı anda, hiç abartmıyorum, karınları ağrıyormuş gibi bir süre kıvranıp durdular.
Yüzleri buruştu. Dilleri tutuldu. Sonra ağızlarındaki baklayı çıkardılar: "Artık bir hatıra Baykal! Kaldı ki, Suriye üzerine sözlerinin kitlemiz gözünde karşılığı kalmadı." Bir ipucu vereyim, siz gerisini öyle düşünün; bu kişiler üstelik birkaç aydır örtülü biçimde Kılıçdaroğlu ekibine muhalefet ediyorlar.
CHP tarlası nasıl sürüldü? Doğan medyası ve ittifaklarının Erdoğan ve partisine muhalefet edişindeki "tilkilikler" hep dikkatimizi çekti de, CHP'nin seçmen kitlesini nasıl dizayn ettiklerini çoğu zaman gözden kaçırdık. Oysa bugün tıpkı örgüt gibi CHP'nin seçmen kitlesi de HDP'lileşmenin eşiğine gelmişse... Bu medya sayesindedir.
Bir noktayı unutuyoruz...
Doğru! AK Parti seçmeni her seferinde medyayı umursamadan, toplumun kılcal iletişim yollarıyla hareket etti. Fakat CHP kitlesi farklıdır. CHP kitlesi medyasına bakar ve bakarken büyülenir. Basit "life style" röportajlarından bile siyaset çıkartır; yorumlarla kendini şekillendirir.
Tam bunları yazmaya oturduğumda... CHP'li ve Egeli eski bir arkadaşımın Ankara'daki terör katliamının ardından attığı tviti gördüm. Beynim bir elektrik devresi olsaydı, bu satırları okuyunca alev alır, yanardı. Zamanında "sevecen, insancıl" biri olarak tanıdığım bu kişi aklı sıra kara mizah yapmaya kalkışmıştı ve "Niran Ünsal, Deniz Baykal ve Şafak Sezer'i aynı tv programında patlamayı değerlendirmeye" çağırmıştı. Şimdi söyleyin bana... Yerlerde sürünen ruhları ayağa kaldırmak kolay mı sanıyorsunuz?
Haşmet Babaoğlu/Sabah
Genelkurmay personelini taşıyan araca, Genelkurmay Başkanlığı'na 200 metre kala yapılan bombalı saldırı, Türkiye tarihinde bir dönüm noktasına tekabül ediyor olabilir. Saldırıdan birkaç saat sonra İsveç'teki Türk Kültür Merkezi'ne de bombalı saldırı olması, dün PKK'nın Kerkük- Yumurtalık boru hattına saldırması failin kimliğine işaret ediyordu.
Nitekim gelen bilgiler de failin YPG'li Salih Neccar olduğunu gösterdi. Neccar ailesinin Suriye'de Esed'in başında bulunduğu Baas rejiminin askeri istihbaratı Emn ül-Askeri'yle irtibatlı olduğu söyleniyor. Esed rejiminin, Rusya yönlendirmesiyle eylem talimatını PKK'ya verdiği anlaşılıyor. Hedefin Hava Kuvvetleri Komutanlığı'ndan kalkan ve Genelkurmay personelini taşıyan araç olması, Rusya talimatıyla yapıldığını güçlendirir nitelikte. İçerideki Esed'ci/PKK'lı klik de tavırlarıyla teröristleri sevindirmekte gecikmedi. HDP, Meclis'te okunan ve terörü kınayan ortak bildiriye imza atmayarak faile yakınlığını tescil etmiş oldu.
Genel başkanı 'hendeklerdeki arkadaşlar' diyen, Genel Başkan Yardımcısı 'YPG, terör örgütü değil' diyen CHP'nin milletvekili Özgür Özel, 'Sorumlu Cumhurbaşkanı ve devleti yöneten herkestir' diyerek katili özenle gözlerden sakladı. Zaman ve paralellerin 'yeni Taraf'ı Cumhuriyet, 'Devletin kalbine bomba' ifadesiyle teröristlere tercüman olan aynı manşetle çıktı. Paralel'in Nazlı ablası, "İlk adım hükümetin istifası. AKP-CHP koalisyonuyla tek adam keyfiliğinin son bulması" diyerek teröristlere bir de 'hükümet düşürme' payesi vermemizi teklif etti. Esed'in basın sözcüsü gibi çalışanlardan biri, 'Keşke yurtta ve bölgede barış siyaseti izleyebilseydiniz. O zaman birlikten söz etme hakkına sahip olurdunuz' diyerek katillerden yana olduğunu ortaya koydu. KCK içindeki MİT elemanlarını 7 Şubat sürecinde ifşa eden paralel yapının medya mensupları utanmadan MİT'i ve devleti hedefe koyan açıklamalar yaptı. PKK'nın yayın organlarından biri patlamayı kutlayan mesaj attı. PKK'lı Cemil Bayık saldırıyı YPG'nin 'misilleme' olarak yapmış olabileceğini söyledi.
Yani Suriye'ye girsek de girmesek de savaştayız ve mücadele veriyoruz. En önemli nokta, 'içteki mücadele'yi daha etkin seviyeye çıkarmadan bunu yapmamamız gerektiğidir.
Hilal Kaplan/Sabah
Terör örgütü PKK ile alt örgütleri YDG-H, TAK, Suriye'de PYD, YPG, YPJ ve çocuk militanlara kadar uzanan çeşitli kısaltmalarla anılan alt örgütlerine kadar bütün terör ağı KCK tarafından yönetiliyor. KCK'nın Kandil'deki yöneticilerinden Cemil Bayık, Ankara saldırısı için "Kim yaptı bilmiyoruz. Ama Kürdistan'daki katliamlara bir misilleme eylemi olabilir" açıklamasını yaptı. Yani Bayık, saldırının DAEŞ tarafından yapılmadığından emin.
Aynı Bayık, 28 Aralık'ta Le Monde'a "Türkiye'deki Kürt kentlerine ek savaşçılar gönderme hakkını saklı tutuyoruz. Türkiye'nin içinden ve dışından gelen başka örgütlerle birlikte yakında bir devrimci direniş cephesinin kuruluşunu ilan etmeyi öngörüyoruz. Adını veremeyeceğim bu örgütler, Erdoğan rejimine karşı bizimle aynı mücadeleyi paylaşıyorlar ve bizimle birlikte mücadele edecekler. Soğuk Savaş bitti, birbirine karşıt gibi görünen güçlerle çıkarlarımız buluşabilir" demişti.
"Türkiye'ye ek savaşçılar gönderildiği" Ankara saldırısıyla ortaya çıktı. Ayrıca, örgüt, Suruç saldırısının ardından iki polisin uyurken şehit edilmesinde olduğu gibi, 'üstlenilmiş' eylemleri bile kendi tabanı veya Batı'da tepki gelirse sonradan reddediyor; çoğunlukla da sorumluluğu TAK adlı örgüte atıyor.
Oysa TAK da PKK'nın alt kollarından biri...Ayrıca, Bayık'ın açıklamalarından anlaşıldığı gibi, terör saldırıları artık sadece PKK/KCK değil, PYD/YPG ve alt örgütleri ile 'koalisyon örgütleri' adına yapılabilir. Bu yüzden 'bizden değildir' diyor olabilirler de. Zira, PYD bölgesinde 'Rojava Enternasyonalist Özgürlük Taburu'nun kuruluşu geçtiğimiz günlerde örgüte yakın yayınlarda ilan edildi. 'Terör koalisyonu'nun üyeleri tanıdık: "MLKP ve TKP-ML/TİKKO, İspanya Yeniden İnşa Örgütü, Birleşik Özgürlük Güçleri (BÖG) ve MLSPB, Yunan, Türk, Alman ve Ermeni devrimciler."
Saldırının bir başka enteresan tarafı da, Sultanahmet'teki DAEŞ canlı bomba saldırısıyla benzerliği. Bu da PKK'nın tüm 'Ortadoğu terör yöntemlerini' kullandığını, işbirliği yaptığı örgütlerin de benzer yöntemleri kullanabileceğini gösteriyor. Bayık'ın sözleri ve bunun uygulamaya konulduğunun kanıtı olan Ankara saldırısı, gelecek günlerde PKK/KCK'nın karşımıza TAK ve YDG-H dışında PYD, YPG, YPJ olarak çıkabileceği gibi, 'terör koalisyonu' üyesi 'yerli-yabancı' örgütlere de ihale verebilir. Ve daha enteresan olanı; ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner'in 'itiraf ettiği' gibi; "ABD'nin iyi adamlara verdiği silahlar, bazen kötü adamların eline geçebiliyor."
Mustafa Kartoğlu/Star
Bu saatten sonra Türkiye'nin sadece Azez'e girmeye çalışan YPG'lileri değil Malikiye'den, Kamışlı'dan Afrin'e kadar tüm bölgede hedefleri vurma seçeneği masaya gelmiş durumda. Zira bu son saldırı, PYD ile "müzakere-diyalog" çağrılarının ne kadar anlamsız ve irrasyonel olduğunu netleştirdi.
Türkiye, Kuzey Suriye'deki PYD oluşumunun temsil ettiği kısa -orta vadeli tehditle yüzleşmek için yeni politikalar üretmek durumunda.
Bunun mücbir sebebi de PYD -YPG ile Türkiye'nin öne sürdüğü iki argümanın somut gerçekliğe dönüşmesi. İlki, Suriye rejiminin PYD -YPG'yi doğrudan desteklediği idi.
Bu argüman, Suriye'deki iç savaşta el değiştiren bölgeler üzerinden çok konuşuldu.
En son da Suriye'nin BM temsilcisi Caferi'nin YPG'nin Suriye'nin kuzeyinde kazandığı başarıların "ortak zafer" olduğu açıklaması ile somut bir gerçeklik haline geldi.
İkincisi, PYD- YPG'nin bir olduğu ve Türkiye'nin "güvenliği ve bütünlüğü" için hayati bir tehdit olduğu idi. PKK'nın "şehir savaşı" yürüttüğü ilçelere PYD kontrolündeki bölgeden gelen terörist ve silah akışı bu argümanı ispatlıyordu. Ankara'daki bu son bombalı saldırı ile Türkiye'nin ikinci argümanı da acı ve somut bir gerçek olarak tebarüz etti.Hepimiz biliyoruz ki YPG saldırısının arkasında Rusya- Esed -İran bloku var. Meselenin ABD boyutuna gelince; Obama yönetimi, "sözcülerinin" kınama açıklamaları ile Türkiye iç kamuoyunda yükselen öfkeyi dindiremez.
YPG konusunda yeni bir pozisyon geliştirmek zorunda. Zira Murat Yeşiltaş'ın işaret ettiği gibi ABD'nin PYD'yi DAİŞ terörü ile mücadelede kullanması Türkiye için, hiçbir şekilde inkâr edilemeyecek, ciddi bir maliyet üretmekte. Bu da PKK terörünün doğrudan ABD eli ile desteklenmesidir.
Obama yönetiminin hoyratça görmezden gelmeyi seçtiği bu gerçek Türkiye -ABD "müttefiklik- dostluk" ilişkisini sadece devlet adamları katında zehirlemiyor. Aynı zamanda iç kamuoyundaki ABD algısı dosttan düşmana doğru evrilmekte. Kaldı ki, YPG'nin böylesi bir saldırıyı yapma cesaretini göstermesi de ABD'nin bu örgüt üzerindeki etkisinin sınırlı olduğunun işareti. Çünkü Obama yönetiminin PYD -YPG politikası bu örgüte geniş bir gri alan bırakıyor. Bu gri alana Rusya- Esed- İran ile yapılan işbirliklerinin yanı sıra Türkiye'yi hedef almak da eklendi. Ne dersiniz acaba Washington, özel birliklerinden ve istihbarat örgütlerinden eğitim alan PKK -YPG teröristlerinin donanımlı bir gerilla örgütüne dönüştüğünün farkında mı? ABD, kendi eli ile beslediği Türkiye düşmanı bir frankeştayn yarattığını ne zaman kabullenecek?
Burhanettin Duran/Sabah