TÜRKÇE EZAN PROPAGANDA MALZEMESİ YAPILDI
- Ezanın Türkçe okunması hep tartışılma konusu olmuştur. Darbeyi tetikleyen unsurlardan biri bu muydu?
DP'nin "gerici" ve laikliğe aykırı tutum içinde olduğu yolundaki 27 Mayıs'a giden süreçteki propagandanın çıkış noktalarından biri de buydu... İşin ilginç tarafı da, Türkçe ezandan Arapça ezana yeniden geçişin sadece DP'nin tasarrufu olarak siyasal hafızada yer etmiş olmasıdır.
27 MAYIS 1960 DARBESİNİN ARŞİVİ YILLAR SONRA GÜN YÜZÜNE ÇIKTI!
Ama gerçek bunun aksidir: Yani, CHP de, bu yasanın görüşülmesi sırasında DP'nin bu önerisine karşı çıkmamış ve bu konuda bir siyasal tartışma açılmasını arzu etmemişti. Aksine; CHP de, yasanın onayında DP ile birlikte olumlu oy kullanmıştı!
Aradan zaman geçtikten sonra CHP bu tutumunu adeta unutturdu! Ve DP'yi kendisinin de onay verdiği bir uygulamadan dolayı laikliğe karşı olmakla suçlamaya başladı.
Bugün sorsanız pek çok CHP'li, kendi partisinin de bir zamanlar DP ile birlikte oy kullandığını ne bilir ne de hatırlar!
Yassıada'daki davalar sırasında da bu itham hep dile getirildi ve DP'nin laiklik karşıtı tutumuna bir delil olarak gösterildi-nedense hiçbir CHP'li bu konudan dolayı suçlanmadı!
DARBE 1954'TE OLGUNLAŞTI
-Darbe yapma fikri ilk ne zaman olgunlaşmaya başladı?
27 Mayıs cuntasının önemli isimlerinin yazdıkları anılara bakacak olursak; 1954 seçiminden hemen sonra, ilk oluşum ortaya çıkacaktır. 1955/1956 dönemi, yeni bir cuntanın, daha doğrusu Ankara'da ve İstanbul'da farklı cuntaların ortaya çıktığı ve geliştiği yıllardır.
Daha sonra bu iki cunta birleşecektir. Burada dikkat çekici olan husus ise; 27 Mayıs'ın ilk bildirisinde yazılı olduğu şekliyle ortada bir "kardeş kavgası"nın olmadığı bir sırada; 27 Mayıs'ı haklı kılmak ve meşrulaştırmak için gerekçe olarak kullanılacak olan mesela "tahkikat komisyonu" ya da basın yasakları gibi ortada hiçbir gelişme yokken, DP'yi iktidardan alt etmek üzere cuntaların kurulmuş olmasıdır.
Bu bakımdan darbeciler, her ne kadar darbeden sonra kendilerini haklı ve meşru gösterecek argümanlar yaratacaksa da; aslında bu "küçük ve gözden kaçan" husus, darbecilerin esas amaçlarını gözler önüne sermeye yeterlidir sanırım...
Yani, "genç subaylar", daha DP'nin en büyük seçim zaferinden hemen sonra, onu devirmeye karar vermişlerdi bile!
MENDERES'İ DESTEKLEYEN SUBAYLAR CEZALANDIRILDI
-Ordu içinde Menderes ve DP iktidarını destekleyen grup ya da gruplar var mıydı?
Elbette vardı; tıpkı 1946'da olduğu gibi, ordunun yüksek rütbeli subayları ve komutanları iktidarı destekliyorlardı. Zaten 27 Mayıs'tan sonra genelkurmay başkanı dahi biliyorsunuz gözaltına alındı ve Yassıada'da yargılandı. Mahkûm oldu. Bir anlamda cunta, orduda DP'yi destekleyen subayları da cezalandırdı.
27 Mayıs'tan sonra; kendilerini EMİNSU olarak isimlendirecek olan (Emekli İnkılâp Subayları)'nın ordudan tasfiye edilmesi, sadece rakamlar üzerinden anlatılır. Oysa, bu subayların kimler olduğu, tam olarak hangi kıstaslarla bu tasfiyenin yapılmış olduğu; yani kimlerin orduda kalabildiği ve kimlerin ordudan uzaklaştırıldığı konusunda bir araştırma maalesef hiç yapılmadı.
EMİNSU'lar, yıllarca haklarını aradılar, ama bu hiç mümkün olamadı. Şimdiye kadar onlar hakkında yapılmış bir araştırmaya rastgelmedim. Keşke zamanında onlarla çok sayıda geniş ölçüde sözlü tarih yapılabilmiş olsaydı. Şimdi bu meseleye çok daha farklı bir yaklaşımımız olabilirdi.
27 MAYIS'IN ARKASINDA TARTIŞMASIZ CHP VARDI
-CHP yönetimi ve İnönü 27 Mayıs darbesini destekledi mi?
Elbette... 27 Mayıs ile CHP, daha ilk günden itibaren özdeş kabul edildi. Ama zaten 27 Mayıs öncesinde de 27 Mayıs cuntası ile CHP arasında yakın ilişkiler olduğu, yıllar sonraki anılarda ortaya çıktı. Bir anlamda CHP, 27 Mayıs'ın fikrî önderiydi.
Gerçekçi olmak gerekirse, sokak eylemleri, CHP'li üniversite gençliğinin eseriydi ve elbette ardında CHP yönetimi vardı. Dikkat edilirse; her darbe öncesinde mutlaka "sokaklar karışır" ve hemen ardından da kamuoyu darbeye psikolojik ve ideolojik olarak hazırlanır ve nihayet çok geçmeden de "kurtarıcılar" sökün eder! 12 Mart ve 12 Eylül öncesini de hatırlamak bu bakımdan önemlidir. Bu, adeta bir darbenin değişmez hazırlık evresi ve el kitabı olarak nesilden nesile geçti.
DARBENİN ARKASINDA KİM VARDI?
-Türkiye'nin Rusya ile sıcak ilişkiler kurması darbeyi hızlandırdığı söylenir. 27 Mayıs'ın perde arkasında ABD var mıydı?
Benim böyle bir tesbitim yok... ABD'nin DP'yi ya da Menderes'i devirmek için ciddî bir nedeni de yoktu zaten... Menderes'in de Rusya'ya dönmesi gibi gerçekçi bir beklentisi olamazdı. Hatta ABD'nin Ankara Büyükelçisinin Menderes hakkındaki övücü ve iktidarın yanında tutumu, pek çok CHP'li yazarlarca eleştirilmiş ve olumsuz yargılanmıştır.
Hayır, ABD, bir darbeyi desteklemedi sanırım; fakat olunca da, kendisine yönelik bir sakınca görmeyince, gereken desteği de vermekten geri durmadı. Muhtemelen soğuk savaş dünyasında önemli olan ABD'nin dış politika çizgisinde kalmayı güvence altına almaktı. 27 Mayıs da, buna karşı bir tehdit değildi. Hiç olmadı.
AYNI ZÜMRE DARBEYİ DESTEKLEDİ
-Tankın üzerine çıkan öğrenciler ve darbecileri kucaklayan halkın fotoğrafları çok yayınlandı. Gerçekten 27 Mayıs darbesini toplumun geniş bir kesimi desteklemiş miydi?
Elbette; darbe, kendi haklılığını ve meşruluğunu yaratmak zorundadır. Bu bakımdan simgeler çok önem taşır. Dönemin basını bu bakımdan önemli bir araçtı. Darbeciler de, kendi toplumsal tabanlarının ne denli geniş olduğunu kanıtlama peşindeydiler.
Ama sonuçta; "asker-sivil aydın zümre"nin dışında kendilerine gerçek bir destek bulabildikleri söylenemez. 27 Mayıs sonrasındaki anayasa referandumu olsun, seçimler olsun, zaten bu desteğin oranını bize göstermektedir. Kısaca; bugün 27 Mayıs'ı destekleyenler ne kadarsa, o zaman da destekleri o kadardı.
MAHKEMENİN HUKUKLA İLGİSİ YOKTU
-Yassıada duruşmalarının hukuki olduğunu söyleyebilir miyiz?
Yüksek Adalet Divanı olarak isimlendirilen bu olağanüstü mahkemenin "hukuk"la elbette ilgisi olamazdı. Zaten DP iktidarının yargılanması demek, muhakkak suçlu görülerek mahkûm olmasını gerektiriyordu. Düşünün bir an: Mahkeme bitmiş ve DP iktidarının hiçbir suçu olmadığını ilân etmiş!
O zaman darbenin haklılığı ve meşruiyeti ne olacaktı? Madem suç yoktu, cunta niye iktidarı devirmiş olacaktı? Elbette, mahkemenin beraat vermesi imkanı yoktu; o kadar suçlamadan ve ithamdan sonra, netice daha ilk günden belli olmuştu denilebilir.
Bu koşullarda DP'lilerin böylesi bir mahkemede yargılanmayı baştan reddetmeleri halinde, sürecin ne yönde gelişebileceğini nedense pek az kişi dile getirdi. Ama bilmeliyiz ki; DP de Yassıada'da bir bütün değildi. Bayar'la Menderes'in bile mahkemede pek birlikte olmadıkları hatırlanacak olursa...
Bu bakımdan DP'nin bir blok halinde mahkemeye karşı tavır alması belki de pek gerçekçi bir beklenti sayılamazdı.
İDAMLARI YENİ CUNTA GERÇEKLEŞTİRDİ
-İdamların engellenmesi için ordu ve sivil kanatta ciddi çabalar oldu mu? İdamlar neden engellenemedi?
Bir kere Yassıada'da mahkûmiyet çıkması kaçınılmazdı; bu kaçınılmazlık, idamları da adeta kaçınılmaz kılıyor gibiydi. Her ne kadar idamlar konusunda tek yetkili makam MBK gibi görünüyorsa da, köprünün altından çok sular akmıştı ve MBK de, iktidarını büyük ölçüde kaybetmişti.