Akyol, bunların ardından bölgesel olarak İstanbul'da lüfer, mezgit ve palamudun, İzmir'de ise kupes ve tirsi gibi türlerin rağbet gördüğüne değinerek, genelde işlenmiş balık ürünlerine çok ilgi gösterilmese de bunlar arasında en çok konserve ton balığı ve midyenin ön plana çıktığını dile getirdi.
Tüm balıkların, "omega 3" ve "omega 6" yağ asitleri içerdiğini ve insanlara kaliteli protein sunduğuna dikkati çeken Akyol, şöyle konuştu:
"Tüm balıklar sağlıklıdır ama bunlar içinde kısa ömürlü küçük balıklar hamsi sardalya ve istavriti, kısa ömürlü ve dipten beslenmedikleri için daha sağlıklı görmemiz lazım. Örneğin hamilelerin ilk tercihi bu balıklar olmalıdır. Dipten beslenen balıklar ise barbun, dil balığı gibi, bunlar uzun ömürlü ve dipten beslendiği için bünyelerine ağır metal katabilmektedir. Bunlar içerisinde en tehlikeli olan midyelerdir. Saatte 22 litre suyu süzerler. bunun içinde hem toksik algleri hem ağır metalleri biriktirebilirler. Bunu tüketirken çok dikkatli olmalıyız."
Prof. Dr. Akyol, Türkiye'nin çok iyi balıkçı ülke konumunda bulunmasına rağmen balık tüketiminin yeterli olmadığına dikkati çekerek, istatistiklere göre yıllar ortalaması 7-7,5 kilogram olan kişi başına balık tüketiminin, geçen yıl 6,3 kilogram civarına indiğini kaydetti.
Kişi başına balık tüketiminde dünya ortalamasının 15, Avrupa Birliği ortalamasının 16, bu konuda önde gelen ülkelerden Japonya ve İzlanda'da ise 60 kilogramın üzerinde olduğuna değinen Akyol, "Bu sağlıklı üründen daha fazla yararlanmamız gerekmekte. Hem sağlıklı nesiller hem çocuk gelişimi açısından balığa daha fazla önem vermemiz ve haftada en az iki gün balık tüketmemiz gerekiyor" diye konuştu.