Mevlana’nın dostu Hazreti Şems’i Konyalılar mı öldürdü? Mevlana uzmanı Sinan Yağmur, Şems cinayetinin üzerindeki sır perdesini araladı. Röportaj: Taha Dağlı
Çeyrek asırdır Mevlana ve Şems ile ilgili araştırma içerisinde eserler yazan bir eğitimcisiniz. 8 asırdır pek konuşulmayan, daha doğrusu tanınmayan Şems Tebrizi günümüzde hakkında en çok tartışılan merak edilen ve ilgi uyandıran bir isim oldu bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Öncelikle Şems’in tanınma meşhur olma gibi bir beklentisi yoktu. O kendisini aşka adamıştı, aşka adayan arayışını dindirmeye gayret eden ön planda gözükmek istemez. Kişilik olarak da alkıştan şöhretten kaçınan bir özelliğe sahiptir. Bulunduğu meclislerde isminin anılmasından bile hoşnut olmadığı için kayıt dışı kalmayı tercih ettiğinden olsa gerek tanınması geç olmuştur.
Tarihin Şems’i geç tanıtması şu durumu da ortaya koymuş mudur: Şems olduğu gibi tanıtılmamıştır.
- Elbette. Efsanelere asılsız rivayetlere dayalı olarak hayali bir Şems anlattı çoğu kitaplar. Ya da Elif Şafak, Ahmet Ümit, Saide Kuds gibi kalemler kurgusal varsayımlarla olduğunun dışında bir Şems anlattılar. Durum böyle olunca okurlar Şems’e ön yargılı, taraflı ve buruk baktılar. Bir kısım okur da Şems’ten nefret eder oldu.Bu sakıncalı vebal gerektiren duruma maalesef aydın geçinen kalemler de sebep oldular. Bir insan eseri ile anlaşılır. Şems’in eseri asırlardır insanlığın gözünün önünde gönlünün göbeğinde: MEVLANA. Peki Şems’i beğenmeyenlerin eseri, eserleri nerede?
Şems’i anlamak çok mu zor?
- Bilakis kolaydan da kolaydır onu anlamak.40 yaşına kadar rutin mesailsel sıradan bir hayatı olan ve kendisini tanıyanların sayısının çok az olduğu, Konya’da sadece dergah ve cami cemaati tarafından tanınan Celaleddin Rumi’yi asırlara , kıtalara taşıyan Mevlana’laştıran Şems’i tanımak, anlamak neden zor olsun ki, Mevlana’yı tanıyan Şems’i de hayli hayli anlamış demektir. Mesnevi Şems’tir, Makalat onun sesi soluğudur. Şems’i yaşadığı çağ geç anlamıştır diye bizimde anlayamamak gibi bir mazeretimiz olamaz.
Kişilik olarak değil de hayatındaki merak edilen hususlar olarak akla takılan en önemli konu: Şems’in akıbeti. Bu konuda farklı düşünceler var. Sır olup ortadan kayboldu.Şems öldü. Öldürüldü. Hangisi daha gerçekçi? Hatta öldürüldü diyenler Konya’lılar öldürdü, katiller arsında Mevlana’nın küçük oğlu Alaaddin de vardı diyenler var. Sizin kitabınızda ise bunların tam tersi İran topraklarından gelen Hasan Sabbah’ın öğrencileri tarafından şehit edildiği anlatılıyor. Doğrusu nedir?
- Doğrusu benim yazdığım şekildedir. Bakınız Şems’in sır olup kaybolduğu yalandır. İnsanlar onun öldüğü-öldürüldüğü fikrine inanmadıkları için bu tür efsane ile avunmak istiyor. Ölümü vadesi yitip normal bir ölüm değildir.Şems’e kalsa ömrünün son demine kadar Konya’dan gitmeyecekti. Ancak gel gör ki aşkın kefareti gereği verdiği söze sadakat ile canını bile bile teslime yürüdü. Öldürülmesi aşk kıskançlığı, Konya’lı bazı radikal grubun nefreti entrikası komplosu ile yakından uzaktan alakası yoktur. O dönemim Konya halkının ve Mevlana’nın oğlu Alaaddin’in günahını almaya gerek yok. Hakikat bu değil. İftira, ve istismardır bunlar. Anadoluda güçlü bir iktidar istemeyenler, Moğol komutanın zehirlenmesine tetikçilik yapmadığından Şems’e diş bileyen Haşhaşiler en son olarak Şems’in Tebriz’de Haşhaşi şeyhini rezil rüsva etmesi ile kalemini kırmışlar hakkında infaz fetvasını vermişlerdir. Şems’in öldürülmesi siyasetin bir iç hesaplaşması ve mezhep çatışmalarının şiddete dayanan sürtüşmesinden kaynaklanmıştır. Şems onların siyasetine alet olmadığından ve Haşhaşilerin propagandasını yapmadığından kara listeye alınmıştı. Bu konuda başta İsmail Kaygusuz olmak üzere orta çağ tarihçileri mutabıktır. Olay Konya’lıların ve Şems ile arası pek iyi olmayan müzmin asi delikanlı yaştaki Alaaddin’e mal edilmek istenmiştir.
Haşhaşiler ne istiyordu, şems kimden veya hangi düşünceden yana tavır koyup onlarla zıt düştü?
- Hasan Sabbah’ın önderliğindeki Haşhaşiler, mezhepçi ve şiddet yanlısı bir gruptu. Onlar her türlü sorunu terör yoluyla çözmeye çalışırken, karşılarında Şems gibi şiddet karşıtı biri vardı. Şems, hem şiddet yanlısı değildi hem de mezhepçi değildi. İnsanları mezheplerine göre ayırmazdı, tüm insanları eşit görürdü. Haşhaşilerin, Şems’i sevmemeleri ve onu öldürmeye kadar giden kinleri de bu yüzdendi.
Mevlana’nın oğlu Alaaddin’in cinayetle suçlanmasına varacak kadar Şems ile arasını kötü kılan sebep neydi?
- Alaaddin, Mevlana’nın oğludur. Şems ile Mevlana tanıştıktan sonra Mevlana bambaşka biri olmuştur, oğul Alaaddin babası Mevlana ile Şems arasındaki bu dostluğu kıskanmıştır. Alaaddin, “Şems geldi babam tanınmaz biri oldu, Şems babamı değiştirdi” diyerek Şems’ten haz etmemekteydi. Mevlana’nın bir de evlatlığı vardı, Kimya Hatun. Kimya hatun ile Alaaddin beraber büyümüşlerdi. Alaaddin içten içe Kimya Hatun’u sevmekteydi. Bazı kaynaklar bu aşkın karşılıklı olduğunu iddia etse de bu doğru değil, Alaaddin tek taraflı bir aşkın içindeydi yani Kimya Hatun’un, Alaaddin’in kendisini sevdiğinden haberi yoktu. Mevlana evlatlık kızı Kimya Hatun ile Şems’i evlendirdi. Zaten Şems’i kıskanan Alaaddin, bir de sevdiği kızın Şems ile evlenmesi üzerine Şems’e iyice kinlendi.
Mevlana’yı Şems’in eseri olarak görmek Mevlana’nın büyüklüğünden çalmak mıdır, yoksa hakikat bu mudur? Mevlana tam anlamıyla Şems’in eseri olarak tanımlanabilir mi, yoksa ondan aldığı öğretilere, duygu ve düşüncelere kendini hamur ederek asırlara yayılmış bir düşüncenin mimarı mıdır?
- “Mevlana, bile kendisini Şems’in eseri olarak görmekteydi. Bunu kendisi defalarca itiraf etmişti. Şems olmasa Mevlana sıradan biriydi, onu dünyaca ünlü bir düşünür yapan Şems’ti. Şems ile tanışmasa bugün biz Mevlana’yı konuşuyor olmazdık. Mevlana kendisi, “Şems olmasa ben bir hiçtim” ifadesini kullanmıştır.”
Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi'nin Belh şehrinde doğmuştur.
Mevlâna'nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında "Bilginlerin Sultânı" ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled'tir.
Sultânü'I Ulemâ Nişabur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâ'be'ye hareket etti. Hac farîzasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam'a uğradı.
Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldiler. Karaman'da Subaşı Emir Mûsâ'nın yaptırdıkları medreseye yerleştiler.
1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'/-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldılar. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi.
Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun'u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.
Bu yıllarda Anadolunun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti'nin egemenliği altında idi. Konya'da bu devletin baş şehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd idi. Alâeddin Keykubâd Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi.
Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni ikametlerine tahsis ettiler.
Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak, Selçuklu SarayınınGül Bahçesi seçildi. Halen müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'ndaki bugünkü yerine defnolundu.
Sultânü'I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.