Ittıhat ve Terakki Cemiyeti, 19. yüzyılda kuruldu. Osmanlı'nın son, hatta Cumhuriyet'in ilk dönemine damgasını vurdu. Cemiyetin kurucuları Askeri Tıbbiye'de okuyan dört gençti: Ibrahim Temo, Ishak Sükuti, Abdullah Cevdet ve Çerkez Mehmed Resid. 1889'da bu dört kisi tarafından bir askeri mektep bahçesinde Ittihad-ı Osmani olarak baslatılan hareket sonradan o kadar büyüdü ve degisti ki, kurucular dahi dısında kaldı. Onlardan biri olan Ibrahim Temo'nun
Ittihat ve Terakki Anılarım kitabı bu bakımdan okunmaya deger. Serif Mardin, Temo'nun anılarına yazdıgı sunus yazısında söyle diyor: "Jön Türkler arasında demokratik ideallerini yılmadan ve -en önemlisi- saptırmadan savunabilmis olan kimselere az rastlanır. Ibrahim Temo bu 'ideolojik kahramanlardan' biridir."
SEN ONU KORUYORSUN AMA...
Mardin'in sözünü ettigi 'demokratlasma kaygısıyla sekillenen hayat çizgisi' Temo'yu önce yurtdısına kaçmaya, sonra da oraya yerlesmeye mecbur etmistir. Fakat buradaki 'demokrat' sözcügü sizi yanıltmasın; kullanılacak araçlar konusunda hiç de demokrat degildir Temo. Ihtilalin kanlı olabilecegini, mabedlere ve parlamentolara bomba yerlestirilebilecegini düsünür. Kitapta buna dair birçok örnek var. 1895'te Romanya'ya kaçtıktan sonra Temo bir yandan gazete ve mecmualar aracılıgıyla fikirlerini yaymaya, diger yandan kurdugu küçük cemiyetler aracılıgıyla insanları örgütlemeye çalısır. Adı, birçok kez suikast girisimleriyle anılır. Temo'ya göre siyasi cinayet o kadar da kötü bir sey degildir. Abdülhamit'in olayları kontrol altına almak için Rumeli'ye gönderdigi Semsi Pasa'yı Manastır Postanesi'nden çıkarken öldüren Mülazım Atıf'tan hatıratında hürriyet kahramanı olarak söz eder. Temo ve arkadasları, 2. Abdülhamit'i öldürmesi için bir genci, kendisine bomba vererek Istanbul'a gönderir. Takip edildigini düsünen genç, salvarında sakladıgı bombayı suya atar ve plan gerçeklesmez. Iktidarı ele geçirdikten sonra Ittihatçılar arasında kıskançlık ve düsmanlıklar basgösterir. Sorunlar silaha davranarak çözülmek istenir. Aralarında Yüzbası Kazım'ın da oldugu bir grup, Ibrahim Temo'yu ziyaret ederek Talat Pasa'yı ve Mahmud Sevket Pasa'yı öldürme fikirlerini ona açar. Temo gruba 'kendisine güvendikleri için sırlarını kimseye açmayacagı' teminatını verir. Ama "Talat Pasa gibi vatana hizmet eden temiz yürekli bir zatın, bazı hatalarda bulunmus olsa bile öldürülmesine karsı oldugunu," belirtir. Buna sasıran Yüzbası Kazım söyle der: "Doktor! Sen Masonluk kardesligi nedeniyle Talat'ın öldürülmesine rıza göstermiyorsun. Fakat ben Ittihat komitesine mensupken, Talat senin öldürülmen için beni tesvik etmisti. Senin bu safiyeti kalbine sasarım."
AYASOFYA'YA BOMBA KOYALIM
2. Balkan Harbi'nden sonra Bulgarlar Edirne'yi alarak İstanbul'a doğru ilerlemeye başlar. O günlerde Temo ve arkadaşlarının önemli dertleri arasında 'Bulgar ordusu, İstanbul'a girince Ayasofya'nın kubbesine büyük bir put takacak' endişesi vardır. Bir akşam yine bu konu gündeme gelir. Bir paşa, İbrahim Temo'ya 'Bulgarların İstanbul'u alması ve Ayasofya'yı kiliseye çevirmesi durumunda ne yapmak gerektiğini' sorar. İbrahim Temo'nun cevabı, kendi kaleminden, aynen şöyledir: "Siz hamiyetli paşa hazretleri! Zeytinburnu Arsenalı Direktörü bulunuyorsunuz. Bize yeterli miktarda agrasist gibi bir patlayıcı madde tedarik edersiniz. Ayasofya Camii müstahdemlerinden biriyle anlaşıp bunu caminin ortasında döşeme altına yerleştirerek ve bir elektrik pili ile civar binalardan birine rapt eder ve Ayasofya camisini takdis etmek için toplanacak müteassıbı, putu takarken Ayasofya'yı onlarla beraber havaya uçurur, en güzel intikamı biz alırız." Temo'nun önerisi kısaca: Bulgarların Ayasofya'yı takdis için yapacakları tören sırasında yapıyı bütünüyle havaya uçurup esaslı bir intikam almaktır.
ATATÜRK'Ü NİÇİN SEVİYORDU?
İbrahim Temo, İttihatçılarla arasındaki anlaşmazlık iyice tehditkar bir hal alınca Romanya'ya gider. Mareşal Averesku'nun kurduğu Ahali Fırkası'na katılır ve 1920'de senatör olur. Öldüğü 1939'a dek Romanya'da yaşar. 1936'da İstanbul'da düzenlenen bir tıp kongresine Romanya'yı temsilen katılır. Bu kongre sırasında edindiği izlenimlerin de etkisiyle 1937'de
Atatürk'ü N'için Severim? başlıklı bir risale yazar. Bu risaleden bazı notlar şöyle: "Artık hasta adam dedikleri Türkiye'nin cesedi teneşire konmuştu, işte bu sırada idi ki; kalbi vatana saplanan zehirli ve kanlı bıçağı çıkaracak ve yeniden vatana ruh-i edebi nefh edecek Mesihî bir eli ulu Tanrının yaratması icap ediyordu. Bu mucize zuhur etti." Temo bu satırları yazarken gayet ciddidir. Sözünü ettiği 'Mesihî mucize' Atatürk'tür; ve Temo'ya göre, ölen vatana ebedi bir ruh üflemiştir. Birkaç sayfa sonra daha da heyecanlanır ve Atatürk'ü 'Mesih'in ruh kudretinden daha yüksek' olarak tanımlar: "Avrupa'nın hasta dedikleri adamı Mesih'in kudret-i ruhiyesinden yüksek bir azm-i fedakari ve bir mucize-i muhayyeru'l-ukul ile diriltti." Temo'nun Atatürk'ü sevme nedenlerinden bir diğeri: "Türk ilini müstevlilerden ve dahildeki nankör ekalliyetlerden (azınlıklardan) temizlemesi." Yazar, Atatürk'ü sevme nedenlerini bir bir sıralayıp "Bu hakikat meydanda iken nasıl olur da sevinç yaşları dökerek Atatürk'ü sevmeyelim?!" diye sorduktan sonra bundan sonra yapılması gerekenler hakkındaki görüşlerini de maddeler halinde yazar. Bu maddelerden ikisi şöyledir:
* Baykuşlara yuva olup, hükümete ve millete yararı kalmayan medreseler, ibadethaneler, tekke ve mescidler küçük sanat atölyelerine dönüştürülmeli yahut gelir getirecek şekilde sanayi hizmetine devredilmeli ya da sağlık ocağına çevrilmelidir.
* Vatanın her köşesinde açılan bulvarlara, şoselere, millet bahçelerine, sokaklara, semtlere ve saireye tarihi isimler (Türklüğe, vatana, fenne velhasıl insaniyete) hizmet etmiş meşahirin (tanınmış kişilerin) isimleri verilmeli, Kurbağalıdere, Cadıbostanı, Kuruçeşme, Selamsız, Çatladukapı, Samatya ve saire gibi manasız isim ve unvanlar silip süpürülmelidir.