Doğup büyüdüğümüz topraklar, içimizde ülkemize karşı güçlü bağların filizlenmesini sağlar. Başka bir ülkeye gidip eğitim alsak, orada yaşasak bile; milli duyguların içimizde kök salmasına izin verirsek, yurda dönme ve fayda sağlama arzusu hep içimizde yaşar. Ousmane Sembene'nin Everest Yayınları'ndan çıkan Ah Benim Ülkem, Vah Benim Güzel Halkım, bu duyguyu en derin haliyle yansıtır.
Romanın başkahramanı Oumar Faye, yalnızca bireysel bir karakter değil, halkının geleceği uğruna mücadele eden bir idealin simgesidir. Avrupa'da aldığı modern tarım eğitiminin ardından, sahip olabileceği konforlu yaşamı ve statüyü elinin tersiyle iterek Senegal'e dönüşü bir görev gibi görür. Vicdanı, halkına ve topraklarına sırt çevirmesine izin vermez. Kendisini sadece bir çiftçi ya da bir eş olarak değil; halkının umudu, toprağının sesi, bağımsızlık arzusunun sembolü olarak konumlandırır. Onun hikâyesi, bireysel aşk ile halkına duyduğu derin sevgi arasında süregelen bir mücadeleyi içerir.
Faye'nin eşi Isabelle, beyaz Avrupalı bir kadın olarak onunla birlikte Senegal'e gelir. Faye onu sever, korur, yanında olmaya çalışır. Ancak Faye'nin kalbindeki en büyük aşk halkına duyduğu derin bağlılıktır. Bu noktada, Isabelle karakteri sadece bir eş değil, aynı zamanda adalet arayışının bir ortağı olarak romanın merkezinde yer alır. Onun desteği, sömürgeciliğe karşı verilen fikri ve üretken mücadelede önemli bir yere sahiptir.
Faye'nin cesareti, yalnızca fiziksel değil; bilgiyle, bilinçle ve üretimle verilen bir direnişi temsil eder. Çevresindekilere de ilham olur. Ancak idealizminin önündeki en büyük engel yalnızca sömürge düzeni değil, halkın kendi iç çelişkileridir. Ne yazık ki Faye, uğruna döndüğü halk tarafından tam anlamıyla anlaşılamaz. Bu durum, onun trajik sonunu hazırlar. Yine de bu yalnızlık, mücadelesini değersizleştirmez; aksine bir idealistin yalnız bırakılışının evrensel bir örneği olur.
Romanın dikkat çekici figürlerinden biri de Isabelle'dir. Onun Senegal'e gelişi yalnızca aşkın değil, aynı zamanda sınıfsal ve ırksal engellere karşı bir duruşun da ifadesidir. Siyah bir halkın yaşamına gelin olarak katılan Isabelle, Faye'nin ideallerine ortak olur ve halka uyum sağlamak için büyük çaba gösterir. Ancak halk, başlangıçta onu sömürgeciliğin bir uzantısı olarak görüp dışlar. Zamanla Isabelle'in bu düzene karşı durduğunu ve sömürülenlerin yanında saf tuttuğunu fark ederler.
Bir siyahla evlenmemiş olduğu için oğluna öfkeli olan anne, iletişim zorluklarına rağmen beyaz gelinini anlamaya ve kabullenmeye çalışır. Bu gerilim, halkın hâlâ renk ve köken üzerinden değerlendirme yapma eğiliminde olduğunu gösterir.
Isabelle karakteri, hem ırklar arası evliliğin hem de kültürel farklılıkların yarattığı zorlukları gözler önüne serer. Sevgiyle ve umutla geldiği bu topraklarda verdiği sessiz mücadele, ne sistem tarafından ne de halk tarafından hemen kabul görür. Ancak onun direnci, Faye'nin ideallerine olan sadakatiyle birleşerek romanın en güçlü tematik damarlarından birini oluşturur.
Faye'nin halkı için taşıdığı umut, yalnızca bir bireyin kurtuluşu değil, bir toplumun uyanışı için verilen bir çabanın göstergesidir. Ve bu roman, umut ve cesaretin tüm insanlığa ait evrensel değerler olduğuna tanıklık etmemizi sağlar.
CEYDA CENGİZ DÜŞKÜN