Okumak genellikle sessiz bir eylem olarak düşünülür. Gözle yapılır, iç dünyada gerçekleşir ve çoğu zaman fark edilmez. Steven R. Fischer'ın Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları etiketi ve A. Handan Konar'ın çevirisiyle Türkçemize kazandırılan Okumanın Tarihi adlı çalışması bize bu sessizliğin yanıltıcı olduğunu hatırlatıyor. Çünkü Fischer'a göre okuma, hiçbir zaman sadece bir bireysel alışkanlık değil. Aksine tarih boyunca insan bilincini, toplumsal yapıları ve kültürel sürekliliği biçimlendiren temel bir güç. Kitabın tanıtım metninde de öne çıkan bu yaklaşım, eserin tamamını kapsayan ana düşünceyi oluşturuyor.
Fischer, kitabında okumanın tarihini yazının icadından dahi öncesinden başlatıyor ve dijital çağın metinlerine kadar uzanan geniş bir zaman çizelgesi içinde ele alıyor. Bu sayede olsa gerek, kitap sadece metinlerin tarihini değil, okuma eyleminin düşünceyi nasıl dönüştürdüğünü de anlatıyor. Zaten kitabı sadece bir tarih çalışması olmaktan çıkaran da bu bakış açısı. Bu aşamada kitabı okumaya hazırlanan okura en baştan şunu söylemek gerekir ki; Fischer'ın üslubu asla akademik bir soğukluk taşımıyor. Dipnotlara boğulmayan ve örneklerle ilerleyen sade dil, kitabı bir uzman çalışması olmaktan çok kültürel bir düşünme metni hâline getiriyor. Bu tercih kitabın sürükleyiciliğini artırıyor, kolay okunmasını sağlıyor.
Okumanın Tarihi'nde okuma, yazıyla birlikte ortaya çıkan doğal bir refleks olarak sunulmuyor. Fischer, okumanın yüzyıllar boyunca öğrenilmiş, şekillendirilmiş ve denetlenmiş bir kültürel davranış olduğunu gerekçeleriyle ortaya koyuyor. "Okuma, yazmadan her zaman farklı olmuştur. Yazma, sese öncelik tanır çünkü konuşulan sözün temsili işaretlere dönüştürülmesini veya yeniden yapılandırılmasını gerektirir.

Okuma ise anlama öncelik verir. Okuma yetisi aslında yazma yetisiyle çok az ilgilidir" iddiasındaki yazar, bu iddiasıyla okurda bir tür 'okuyucu bilinçlenmesinin' yolunu açıyor.
Yüksek sesle okunan kutsal metinlerden, manastırlardaki sessiz okuma ritüellerine; matbaanın yaygınlaştırıcı etkisinden, okur figürünün ortaya çıkışına kadar uzanan Okumanın Tarihi, okumanın her zaman toplumsal bir bağlamda var olduğunu da anlatıyor. Kitabın tanıtım metninde de altı çizilen 'okuma biçimlerinin çağlara ve toplumlara göre değiştiği' fikri, Fischer'ın anlatısında somut örneklerle destekleniyor. Kitabın en güçlü yanlarından biri de tüm bu tarihsel süreci 'kesin bir ilerleme' olarak sunmaması. Fischer'a göre okumanın tarihi sadece 'ilerleme' ile tanımlanamaz çünkü okuma kimi dönemlerde özgürleştiriciyken, kimi dönemlerde sınırlayıcı bir işlev üstlenir. Kimlerin okuyabildiği, hangi metinlerin dolaşıma girebildiği ve okumanın hangi koşullarda teşvik edildiği ya da yasaklandığı kitabın merkezinde yer alan sorular arasında yer alıyor. Hatta okumak bu yönüyle Fischer'ın anlatısında sadece bir bilgi edinme yolu değil, iktidarla ve otoriteyle iç içe geçmiş bir pratik olarak da tanımlanıyor. Yeni Zelandalı dilbilimci Steven R. Fischer'ın her kütüphanede bulunması gereken kitabı Okumanın Tarihi bilhassa son bölümlerinde, dijital çağda okumanın geçirdiği dönüşümlere de özellikle odaklanıyor. Fischer, bu aşamada modern çağın en güncel tartışmalarından birinde kendi fikirlerini ortaya koyuyor. Fischer'e göre ekran okuması ve yeni metin biçimlerine ne aşırı iyimser bakılmalı ne de bütünüyle karamsar. Kitabın tartışmaya açtığı bu bölüm, bilinçli olsa gerek okumanın geleceğine dair sorular ortaya koyuyor. Ancak sorular cevaplara bağlanmıyor, yani bir anlamda yorum okuyucuya bırakılıyor. Hatta bölümün görece kısa tutulması, okumanın geleceğine dair tartışmanın henüz tamamlanmadığını da ima ediyor. Okumanın biçim değiştirdiğini kabul eden ancak değişimin insan bilinci üzerindeki uzun vadeli etkilerini özellikle açıkta bırakan yazarın bu aşamadaki suskunluğu belki de kitabın en güncel ve en tartışmalı sorusu olarak orta yerde duruyor.
Okumanın Tarihi, yazar Steven R. Fischer'ın da sıklıkla ifade ettiği gibi sadece okumanın geçmişini anlatmakla yetinmiyor, okurun 'kendisini okuma' biçimini de düşünmeye zorluyor. Kitap sona erdiğinde ise geriye sadece kapsamlı bir tarihsel bilgi değil, verimli ama bir o kadar da rahatsız edici bir farkındalık kalıyor. Rahatsız edici çünkü okumak dün olduğu gibi bugün de masum bir eylem değil. Her okuma, dünyayla kurulan bir ilişki biçimi ve her metin insanın kendisiyle yaptığı sessiz bir yüzleşme.

ZİHİNSEL BİR EYLEM OLARAK OKUMAK...
Bu kitabı sevdiyseniz şu kitaplara da göz atmanızı önerebilirim... Bu kitaplar, okumanın yalnızca bir alışkanlık değil, tarihsel, kültürel ve zihinsel bir eylem olduğunu düşünen okurlar için iyi birer eşlikçi.
Alberto Manguel – Okumanın Tarihi
Okuma eylemini kişisel bir deneyimden kültürel bir pratiğe dönüştüren bu çalışma, metinlerle kurduğumuz ilişkinin düşünce dünyamızı nasıl şekillendirdiğini edebi bir dille ele alıyor.
Roger Chartier – Okuma Biçimleri
Okumanın tarih boyunca nasıl değiştiğini, okur figürünün toplumsal koşullarla nasıl biçimlendiğini gösteren, düşünsel derinliği yüksek bir kültür tarihi kitabı.
Walter J. Ong – Sözlü ve Yazılı Kültür
Sözlü kültürden yazılı ve dijital kültüre geçişin insan bilinci üzerinde sebep olduğu etkilerini irdeleyen bu klasik eser, Fischer'ın tartışmalarını teorik bir zemine taşıyor.
Umberto Eco – Metni Okumak
Okurun metni nasıl "tamamladığını" sorgulayan Eco, okumanın pasif değil, aktif ve yaratıcı bir süreç olduğunu ortaya koyuyor.
Maryanne Wolf – Proust ve Mürekkepbalığı
Nörobilim ve kültür tarihini bir araya getiren bu kitap, okumanın beyinle ilişkisini ve dijital çağda geçirdiği dönüşümü ele alıyor.