Geçtiğimiz haftaya Almanya Milli Takımı'nın formasını giyen futbolcu Mesut Özil'in konuşması damgasını vurdu. Özil, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la fotoğraf çektirdiği için Alman Futbol Federasyonu (DFB) Başkanı Reinhard Grindel, aşırı sağcı alternatif partisi milletvekilleri ve medya tarafından suçlandı. Yapılan haber ve eleştirilerle haksızlığa uğradığını söyleyen Özil, Alman Milli Takımı'nı bıraktığını açıkladı. Gerekçesi büyük bir gerçeği dünyanın yüzüne çarpıyordu: "Şu an istediğim için konuşuyorum, Grindel istediği için değil. Artık yetersiz ve işini düzgün yapamayan birinin günah keçisi olmayacağım. O fotoğraftan sonra benim Dünya Kupası kadrosuna alınmamı istemedi. Fakat Joachim Löw (teknik direktör) ve Oliver Bierhoff (menajer) arkamda durdu. Grindel gibiler için kazandığımızda Alman, kaybettiğimizde göçmenim. Almanya'da vergi ödememe, okullara bağışta bulunmama, milli takımla Dünya Kupası kazanmama rağmen hala toplumca kabul edilmiyor ve farklı muamele görüyorum. Alman olmak için gerekli ve benim taşımadığım kriterler mi var?
Takım arkadaşlarım Lukas Podolski ve Miroslav Klose'nin, Alman-Leh olarak nitelendiğini duymadım. Öyleyse neden Alman-Türk olarak tanımlanıyorum. Türk olduğum için mi? Müslüman olduğum için mi? Irkçılık ve saygısızlığa maruz kalmış hissederken, artık Almanya'yı uluslararası düzeyde temsil edemem. Almanya formasını gurur ve heyecanla giyerdim ama artık aynı şeyleri hissetmiyorum. Bu kararı vermek çok zordu çünkü her zaman takım arkadaşlarım, antrenörlerim ve Alman halkı için her şeyimi verdim. Fakat Almanya Futbol Federasyonu üst düzey yöneticilerinin Türk kökenime saygı göstermemeleri ve beni bir siyasi propaganda aracına dönüştürmeleri, işleri dayanılmaz noktaya getirdi. Bunun için futbol oynamıyorum. Arkama yaslanıp öylece duracak değilim. Ayrımcılık asla kabul edilemez."
KAFASI KARIŞIK AVRUPA
Bu sözleriyle Özil, "Kral çıplak" dedi ve Almanya'da var olan bir sorunu yüksek sesle söyleme cesaretini gösterdi. Avrupa'yı bir veba gibi saran yabancı karşıtlığı, İslam düşmanlığını, "Kazandığımızda Alman, kaybettiğimizde göçmenim. Türk olduğum için mi? Müslüman olduğum için mi?" ifadeleriyle tüm dünyanın yüzüne vurdu. Avrupa'nın bu kafa karışıklığını, göçmenler üzerinde kurduğu baskıyı ve yaşananları Hamburg'da yaşayan futbol menajeri Mustafa Demir ile konuştuk. Demir, Türk gençlerinin önünde örülen demir perdeleri ve yaşadıklarını anlattı: "Futbolcu olma hedefi olan Türk çocuklarından özellikle 17-19 yaş grubunda olanlar ırkçılıktan nasibini alırlar. Bireysel yetenekleri üst düzeyde bile olsa mobinge maruz kalıyorlar. Türk çocuğumuz 'günaydın hocam' dediğinde teknik direktör Türk diye yüzüne bile bakmıyor. Antrenmanda aşağılayan sözler kullanılıyor. Bir Alman kulübünün hocası 'Ben burada kara gözlü Türk çocuklarını görmek istemiyorum' diyor. Bu adamın ırkçı olduğunu da herkes biliyor kulübün içinde. Çok yetenekli bir futbolcum vardı. Bu antrenör, Türk olduğu için o çocuğa hakaretler yağdırıp yüzüne bile bakmıyordu. Başka bir Alman çocuğunu oynatabilmek için çocuğun futbol hayatını bitirdi."
DOMUZ ETİ YEMEDİM, YEDEĞE KALDIM
Demir, kendi futbolculuğu döneminde başından geçenleri de anlattı: "Dördüncü ligde Alman takımında oynarken duşa şortla girerdim. Ancak Alman futbolcular çıplak girerdi. Biz Müslüman olduğumuz için edep yerlerimizi örterdik. Takımda başka Müslümanlar da vardı. Beni şortla görünce utandılar ve onlar da duşa şortla girmeye başladılar. Durumu fark eden Alman hoca, 'Sen bunların kafasını yıkıyorsun, onlar bizim gibi oluyorlar ancak sen buna engel oluyorsun' dedi. Hoca Almanya'nın doğusundan gelmişti. Ben de 'Burası Hamburg, enternasyonal bir şehir. Ya herkesin düşüncesine, dinine, inancına saygı duyarsın ya da geldiğin yere gidersin' dedim. Maçta beni yedek bıraktı. Kampta yemeklerde domuz eti ve yağı olduğu için ben genelde sebze ya da balık yemeyi tercih ederdim. Polonya'ya kampa gittiğimiz bir gün antrenörümüz, 'Sen neden bizimle aynı şeyi yemeyip özel menü alıyorsun?' dedi. 'Ben Müslümanım, Türküm, domuz eti yemiyorum' dedim. Hoca bana taktı ve hep yedekte bıraktı, hiç oynatmadı."
POLİS BİLE ÖNYARGILI
Demir başından geçen bir başka olayı şöyle anlattı: "Hamburg da telefonla konuşuyordum. Türkçe konuştuğumu fark eden yan masadaki kişiler 'Kapat o telefonu, Türkçe konuşma' diyerek laf attılar. Önce aldırmadım sonra İslam'a Türklere hakaret edip telefonlarıyla fotoğraflarımı çekmeye başladılar. 'Sıkıntınız ne, silin fotoğraflarımı' dedim. Silmediler ve hakarete devam ettiler. Polis çağırdım. Polis gelir gelmez bana yöneldi ve kimlik sordu. 'Sizi çağıran benim, önce onların kimliğini sormalısınız. İzinsiz fotoğraflarımı çektiler, onları silmeliler' dedim. Polis aşağılayıcı şekilde: 'Burada düşünce özgürlüğü var, fotoğrafınızı çekebilir' dedi. Ben de hemen polislerin fotoğrafını çektim, kızmaya, engellemeye çalıştılar. 'Burada düşünce özgürlüğü var, müdahale edemezsiniz. İşinizi düzgün yapmıyorsunuz. Avukatımla görüşürsünüz' dedim. Polis bile önyargılı."
ALMANYA GÖÇMENLERE MUHTAÇ
Göç ve mülteci alanında çalışan İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel Almanya'nın geleceği için mültecilere muhtaç olduğunu ve onlarla iyi geçinmeleri gerektiğini söylüyor: "Mesut buzdağının sadece görünen yanı. Alman takımlarında oynayan binlerce Türk genci var. Hepsine aynı tutumu gösterirlerse işin içinden çıkılmaz. 20 yıldır Almanya'nın nüfusu artmıyor. Göçmenler olmadan Almanya'nın ayakta kalması mümkün değil. Ancak gelen göçmenlere toplumla bütünleştiren bir dil yerine ayrımcı bir dil kullanılması, ırkçı bir tavır takınmak Almanya'nın geleceği için büyük bir risk taşıyor. Almanya'daki yeni nesli artık sadece işçi sektöründe değil, sporda, sanatta, bilimde de varız diyor. Oysa elli yıl önce Almanya'ya giden Türkler bir makinenin parçası gibi düşünülüyordu. İşlerini tamamlayıp gidecekler diye bakılıyordu. Ancak toplumun parçası oldular. Okulda, pazarda, sinemada, tiyatroda onlarla karşılaşmaya başladılar. Göçmen topluluk, Almanlardan daha genç bir nüfusa sahip üstelik. Gelecekte göçmenlerin daha baskın olabileceğine dair endişe de taşıyor olabilirler. Ancak her ne kadar başka ülkeden gelmiş de olsalar Almanya için üretip, bu ülke için çalışıyorlar. Almanya'daki göçmenlere baktığımızda, Almanca biliyorlar, işleri var, Alman vatandaşlıkları da var. Ancak hala kabul edilmiyorlar. Çünkü Müslümanlar. Dinlerinden vazgeçmeleri gerekiyor kabul görebilmek için. Erdoğan Almanlar için sadece Erdoğan değil. Tüm Müslüman ülkelerinde popüler, seviliyor. Bu yüzden onu problem olarak görüyorlar. Erdoğan'ı görmek onlara Türklerin de Müslüman olduğunu hatırlatıyor. Seçim döneminde Avusturya ve Hollanda'da Erdoğan'a oy verenleri tespit edip ülkelerine geri gönderelim diye bir fikir bile ortaya atılmıştı.
FRANSA'YA KUPA GÖÇMEN BOTUYLA GİTTİ
Bu yıl Rusya'da oynanan Dünya futbol şampiyonası'nda Avrupa'da milli takımlarda oynayan göçmen oyuncu sayısı dikkatleri çekti. Göç Araştırma vakfı'nın paylaştığı oranlar milli takımların göçmenlere emanet olduğu gösterdi. Dünya şampiyonu olan Fransa milli takımındaki göçmen oranı yüzde 78.3. Bu da kupanın Fransa'ya bir göçmen botuyla gittiği şeklinde karikatürize edilerek yorumlandı.
ASIL MEVZU ERDOĞAN KORKUSU
Demir asıl konunun Erdoğan korkusu olduğunu söylüyor: "Sayın Recep Tayyip Erdoğan'la birlikle Türkler değer görmeye başladılar. Türklerin ağırlığı var artık. Erdoğan'ı hazmedemiyorlar. Almanya'da da medya Erdoğan'a karşı haberler yapıyor. Çünkü onu İslam'ın lideri olarak görüyorlar ve kararlı duruşunda korkuyorlar. 15 Temmuz'un amacı da Erdoğan'ı indirmek ve Türkiye'yi istedikleri şekle sokmaktı. Mesut Özil'in Erdoğan'la fotoğrafı da Almanları çıldırttı. Çünkü Erdoğan'ın reklamını yaptığını düşündüler. Erdoğan onların en büyük korkusu. "