Hayatta hepimiz kırıldık. En yakın dostumuzdan, sevdiğimizden, ailemizden ya da hiç tanımadığımız bir yabancıdan... Bazen küçük bir söz, bazen büyük bir ihanet yüreğimizde ağır bir iz bıraktı. Kırgınlık öyle bir şey ki, ilk başta sadece kalbimizi acıtıyor gibi görünür ama aslında zihnimizi, bedenimizi, hatta geleceğimizi bile esir alır. İçimizde taşıdığımız her öfke, her kin, bizi biraz daha ağırlaştırır. Tıpkı sırtımızda taş taşıyormuşuz gibi... Ne kadar çok biriktirirsek, adımlarımız o kadar yavaşlar.

ÖFKE BEDENİMİZİ HASTA EDİYOR
Oysa affetmek, unutmak değildir. Affetmek, yapılanı onaylamak hiç değildir. Affetmek, kendimizi o yükten özgürleştirmektir. Çünkü affetmediğimiz sürece yaşadığımız olayı defalarca yeniden yaşarız. Geçmiş, bugünün üzerine gölge gibi düşer ve biz bir türlü ilerleyemeyiz. Affetmek, aslında bir iyileşme yolculuğudur. Kalbimizi kıran kişiye değil, en çok kendimize verilen bir armağandır. Çünkü affettiğimizde özgürleşiriz; öfkenin zincirleri çözülür, kalbimiz yeniden nefes alır. Psikolojide yapılan pek çok araştırma, affetmenin yalnızca ruhsal değil, bedensel sağlığımız üzerinde de olumlu etkileri olduğunu gösteriyor. Affetmeyen kişilerde stres hormonları daha yüksek, uyku kalitesi daha düşük, bağışıklık sistemi daha zayıf. Yani kin tutmak yalnızca kalbimizi değil, bütün bedenimizi hasta ediyor. Affetmek ise tam tersine, beynimizde mutluluk hormonlarını artırıyor, kalbimizi rahatlatıyor ve yaşam enerjimizi yükseltiyor.

UNUTMAYALIM
Affetmek, karşıdakine verilmiş bir ödül değildir; bu, kendimize verdiğimiz bir armağandır. Kalbimize huzur, zihnimize dinginlik, hayatımıza hafiflik getirir. Bugün kime kırgınsan, düşün: O kırgınlık seni mi besliyor, yoksa seni mi tüketiyor? Eğer cevabın "beni tüketiyor" ise, bırak gitsin. Affet, özgürleş. Sufiler der ki: "Düşmanına duyduğun öfke, seni zincirler. Onu affettiğinde, önce sen özgürleşirsin." İşte bu yüzden affetmek, aslında en büyük özgürlüktür. Belki kolay olmayacak. Belki zaman alacak. Ama ilk adım, niyet etmektir. Kendine şunu söyle: "Ben affetmeyi seçiyorum. Geçmişin yükünü değil, kalbimin huzurunu taşımak istiyorum." Çünkü hayat, kırgınlıklarla değil, sevgiyi büyüterek güzelleşir. Ve affetmek, o sevgiyi yeniden filizlendiren en güçlü tohumdur.

KİN GEÇMİŞE ZİNCİRLER
Unutmak zaten mümkün değildir, ama yaşanan olaya yüklediğimiz anlamı değiştirmek mümkündür. DAT (Durum–Anlam–Tepki) sisteminde olduğu gibi, yaşadığımız olayı değil, ona verdiğimiz anlamı yeniden yorumladığımızda duygularımız da değişir. "Bana kötülük yaptı" yerine "Bana bir ders öğretti" diyebildiğimizde, kalbimizdeki yara kabuk tutmaya başlar. Affetmek, güçsüzlük değil, tam tersine bir güç göstergesidir. Çünkü öfkeyi tutmak kolaydır, bırakmak ise cesaret ister. Kin taşımak bizi geçmişe zincirler, affetmek ise geleceğe açar. Affetmek, geçmişin yükünü sırtımızdan indirmek demektir. Bizi kıran kişiyi cezalandırmak için öfkeye tutunmak, aslında kendimizi cezalandırmaktan başka bir şey değildir. Çünkü kini taşıdıkça kendi kalbimizi yaralarız. Oysa affetmek, "Ben bu yükü daha fazla taşımıyorum" diyebilmektir.

YÜREĞİNİZDEKİ PAS SİLİNMELİ
Sufiler affetmeyi "kalbin pasını silmek" olarak anlatır. Çünkü öfke ve kin, kalbin hakikati görmesine engel olan bir perdedir. Mevlana şöyle der: "Öfke ve kin, gönül aynasını karartır. Sen affet ki kalbin aydınlansın." Bu bakış açısı, affetmenin aslında başkası için değil, en çok kendimiz için olduğunu bize hatırlatır. Hayattan bir örnek düşünelim: Bazen yıllar önce bizi kırmış bir kişinin adını duyduğumuzda hâlâ içimizde bir şey sızlar. O kişi belki çoktan yoluna devam etmiştir, belki de bizim varlığımızı bile hatırlamıyordur. Ama biz, içimizdeki o yükle yaşamaya devam ederiz. İşte affetmek, o bağı kesmektir. Geçmişi değiştiremeyiz ama onun üzerimizdeki etkisini dönüştürebiliriz. Elbette kolay değildir. "Affet ama unutma" diye bir söz vardır.