Seçimler, siyasal partilerin birey, toplum ve devlet tasavvurlarını kamuoyuna sunma imkânı buldukları en yoğun siyasal süreçlerdir. Milletvekili listeleri, seçim beyannameleri ve seçim kampanyaları bu sürecin önemli araçları olarak işlev görürler. Henüz beyanname ve kampanyalarını göremediğimiz partilerin milletvekili aday listeleri, tek başlarına partilerin tasavvurları ile ilgili kapsamlı bir okuma yapmamıza imkân vermese de genel çıkarsamalar yapmamıza izin verebilir.
12 Haziran 2011 seçimlerini siyasal açıdan önemli kılan önemli unsur,
seçimlerle belirlenecek yeni Meclis'in çok-partili siyasal yaşamın ilk sivil anayasasını yazacak olmasıdır.
Vesayet-milli irade gerilimi ile geçen yarım asırlık demokrasi deneyiminden sonra, Türkiye, bütün siyasal aktörleriyle yeni bir anayasaya razı olmuş gözüküyor. Aslında, yeni anayasanın ve anayasa dolayımıyla yeni Türkiye'nin hangi dinamikler üzerine bina edileceğinin ilk işaretleri, 12 Eylül referandumuyla alınmıştı.
Seçimler, bütün siyasal partiler açısından referandum sonuçlarını tamir veya tahkim etme çabasına sahne olacak.
AK Parti: Makulü normalde aramak
Seçim sonrası iktidar senaryolarının en önemli adayı olması hasebiyle, yeni anayasa ve yeni Türkiye'nin geleceği üzerinde en etkili olan siyasal parti, kuşkusuz AK Parti'dir. 9 yıllık iktidar pratiği ve önümüzdeki dönemin siyasal öncelikleri dolayısıyla, AK Parti yoğun bir kadro değişimi basıncına maruz kalmıştı. Genel beklenti, AK Parti'nin yönetim kadrosunu da içerecek şekilde kapsamlı bir kadro değişimine gideceği ve Güneydoğu'da BDP ile yarışan tek parti olması nedeniyle, yerel siyasal söylem üretme kapasitesine sahip milletvekili adaylarına yer vereceği şeklindeydi.
Görünen o ki, AK Parti listeleri, tam da seçimlerin kritik anlamı dolayısıyla, genel beklentileri şaşırtan bir stratejiyle belirlendi.
Henüz milletvekili listelerinden başka veriye sahip olmadığımız bu strateji,
değişim sürecini tedrici ve yumuşak bir rotaya sokma (makulü normalde arama) ve lokal sorunlara özgü farklı siyasal söylemler üretmek yerine yerel sorunlara da çözüm imkanı sağlayabilecek genel Türkiye perspektifine uygun söylemler geliştirmeyi içeriyor. İlk etapta, riskli gözüken bu strateji, orta ve uzun vadede Türkiye'nin girmesi beklenen muhtemel badireleri daha sancısız atlamasına imkân sunabilir.
İmkan ve riskler, AK Parti karar alıcılarının bundan sonraki süreci yönetme kapasitelerine bağlı. Şimdilik,
yeni Türkiye'yi daha yavaş ancak daha sancısız kurmayı tasarladığı öngörülen bu stratejinin detayları önümüzdeki dönemde daha net olarak ortaya çıkacaktır.
CHP: Tasfiyede kararlı, değişimde tereddütlü CHP, bir yıl önce Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığa gelişiyle başlayan değişim sürecini tamamlama baskısı altında seçimlere giriyor. Milletvekili listelerine de yansıdığı haliyle
CHP'deki değişim, kadro tasfiyesinde kararlı, eski kadroları simgeleyen siyaset dilinin tasfiyesinde tereddütlü bir politika ile yol alıyor. Kılıçdaroğlu, fırsat bulduğu her kritik dönemeçte, eski CHP ile özdeşleşen kadroları tasfiye etmekte oldukça kararlı bir tutum takındı.
Bu kararlılığını milletvekili aday listelerinde Baykal ve Sav'la birlikte anılan isimlerin üstünü çizerek sürdürdü. Ancak, geçen süre boyunca, aynı kararlılığı yeni siyaset ile eski siyaset arasına çizgi çekmekte göstermediği gibi milletvekili aday listelerini belirlerken de göstermedi.
Bir yandan S. Tanrıkulu, S. Ayata ve B. Toprak gibi yeni isimleri ön sıralara alarak değişim mesajı veren CHP, öte yandan ergenekonla veya vesayetçi eğilimlerle özdeşleşen M. Haberal, M. Balbay, S.
Aygün ve E. Ü. Tarhan gibi isimlere yer vererek, öngördüğü değişimin sınırlarını çizdi.
Baykal ve Sav'la özdeşleşen kadroları tasfiye ederken gösterdiği kararlılığı, Baykal ve Sav'ın siyaset anlayışıyla özdeşleşen kişilere alan açmamakta gösteremedi. Eski kadroların tasfiyesi sürecinde sergilenen gözü pekliğin eski siyaseti tasfiye etmekte gösterilemeyişi,
yeni CHP'yi yeni siyaset imkânlarından uzaklaştırarak, yeni kadroların yönetimi ele geçirmesinden ibaret olma riskine açık kılıyor.
Bu mütereddit tavrın varlığı ve düzeyi, seçim beyannamesi ve seçim kampanyası sürecinde açıklık kazanacaktır.
MHP: Referandum politikasına devam
Bu seçimin en riskli partisi kuşkusuz MHP'dir. 2007 seçimlerinden itibaren siyasal eğilimleri itibariyle telif edilemeyecek iki seçmen bloğunu bünyesinde barındıran MHP, geçen sürede maruz kaldığı bu kimlik yarılmasını onaracak bir formül üretemedi. 12 Eylül referandumunda muğlâk söylemini netleştirmek durumunda kaldığında,
ulusalcı tabanının eğilimlerini ülkücü tabanın eğilimlerine tercih etti ve uzun süredir yaşadığı kimlik bunalımını dışa vurdu. Bu da, MHP'nin referandum sürecinden olumsuz etkilenmesine yol açtı.
12 Haziran seçimleri öncesinde, MHP'den beklenen, mevcut siyaset yarılmasını onarmaya ve referandumun etkilerini tamir etmeye yönelik bir milletvekili aday listesi belirlemesiydi. Ancak, milletvekili aday listesi buna dair bir işaret barındırmadı.
Bu kayıtsızlık halinin MHP yönetimi tarafından belirlenmiş detaylı bir stratejinin sonucu olup olmadığını önümüzdeki süreç gösterecek.
BDP: Düz ovada siyaset kararı
Siyasal hayata katıldıkları 1990'ların başından itibaren her seçim döneminde, bugün BDP ile temsil edilen siyasal geleneğin listelerine hâkim olan coğrafi, kültürel ve siyasal gerilim, bu seçimler için de geçerliliğini koruyor. BDP'nin ilk gerilimini, Türkiyelilik-bölgesellik bağlamındaki coğrafi gerilim teşkil ediyor. BDP, temel siyasal öncüllerine ve tabanın beklentilerine ters gelmeyecek şekilde, S. S. Önder, E.
Kürkçü, A. Birdal, vb. isimler üzerinden bu gerilimi aşmış görünmektedir.
BDP'nin ikinci gerilimini, kadroların ideolojik formasyonu ile destek bulduğu tabanın inançları arasındaki makası ifade eden taban-tavan gerilimi veya kültürel gerilim teşkil ediyor. BDP, geleneksel-muhafazakâr kesimlere hitap edebilecek Ş. Elçi ve dindar kesimlere hitap edebilecek A.
Tan isimleriyle bugüne kadar temsil olanağı vermediği inançlı-geleneksel toplum kesimlerine el uzatmış görünüyor. BDP'nin son gerilimini, listelerdeki isimlerin dağova, militarizm-siyaset denklemindeki konumları teşkil ediyor.
BDP'nin siyaset dili, BDP'li milletvekillerinin siyasal eğilimlerinden öte, BDP'yi çevreleyen yapısal dinamiklerle belirlendiğinden, oluşturulan liste, Türkiye'nin Kürt meselesini tartışma düzeyine bağımlı olarak her iki dili de rahatlıkla kapsayabilecek bir dinamiğe sahip gözüküyor.
Sonuç olarak, BDP, seçimlerden sonra siyasal gündemin ilk sırasına oturması beklenen yeni anayasa tartışmalarına, kronik temsil bagajlarını aşmasına yardımcı olabilecek bir milletvekili aday listesi ile katılma niyetini gösteriyor. Listelerle aşma niyetini gösterdiği temsil sorunlarını, seçimlerden sonra KCK-Kandil-İmralı üçgeni karşısında edilgin bir pozisyonda kalarak yeniden üretip üretmeyeceğini bekleyip görmek gerekiyor.