2012 başkanlık seçimlerine artık 10 aydan kısa bir süre kaldı. Cumhuriyetçiler Başkan Obama'nın karşısına çıkartacakları adayı belirlemek üzere eyalet kongrelerine 3 Ocak'ta Iowa ile başlıyorlar.
Eski Massachusetts Valisi Romney anketlerde önde gidiyor. Hemen peşinden iki isim geliyor; Newt Gingrich ve Ron Paul.
Obama'nın karşısına bu 3 isimden biri çıkacak.
Obama'ya büyük umut bağlayanlar beklentileri oranında hayal kırıklıkları yaşadılar. Şu sözü bu aralar çok duyar olduk "Amerika'nın başına kim gelirse gelsin bir şey değişmez!"
Aslında Amerika'daki kurulu düzene ve siyasi elit profillerine bakıldığında böyle düşünenleri anlayabiliyorum. Haklılar.
Amerika gibi iktidar olgusunun çok parçalandığı, masada çok sayıda oyuncunun olduğu, kurulu sistemlerin insanları öğüttüğü bir ülkede liderlerden çok fazla bir şey beklememek gerekiyor.
Ama bazen Amerika'nın başına gelecek kişinin hem Amerika'da hem de dünyada büyük değişiklikler yapabileceğini hayal ediyorum. Hayal etmek müthiş bir özgürlük alanı. Akademik tutarlılığın sizi kasmadığı küçük molalar herkesin hakkı.
Liderlerin dönüştürücü gücüne inanıyorum. Mevzu Amerika olduğunda bu durum gerçekten bir hayal. Ama hayal olmasa da liderin gidişata bir etkisi muhakkak oluyor.
Onun için Amerika'nın başına kimin geleceği ile yakından ilgiliyim.
2012'de bir tarafta Barack Obama olacak. Diğer tarafın adayı ise henüz belli değil.
Cumhuriyetçiler kendi iç sorunları ve özellikle Çay Partisi'nin parti içi dengeleri bozması sebebi ile Obama'nın karşısına herkesin hemfikir olduğu bir aday çıkartamıyorlar. Mevcut Aday adayları siyasal retorik olarak birbirlerine çok benziyor. Cumhuriyetçiler arasında sadece bir isim diğerlerinden farklı bir yerde duruyor.
İşte bu isim bana farklı hayaller kurdurtuyor.
Kongre üyesi ve Teksas temsilcisi Ron Paul'den bahsediyorum. Kendisi 76 yaşında. Doktor. Muhafazakâr. "İzolasyoncu". Özgürlükçü. Sıkı bir anayasacı. Yürürken biraz aksıyor, konuşurken bazen sesi kısılıyor ama fikirleri dinamik. Ron Paul siyasal kategorizasyonları ve toptancı yaklaşımları alt üst etmeyi başaran bir siyasetçi.
Wall Street eylemlerine katılan solcuların desteğini alabilen bir muhafazakâr Ron Paul.
Aynı anda hem Müslümanların, hem Çay partililerin ve hem de eşcinsellerin desteğini bünyesinde buluşturabilen biri o.
En yaşlı aday olmasına rağmen en genç seçmenin oylarını toplayarak ezber bozan biri. Gençlerin Paul'e ilgisi çok ilginç. Gençler kitleler halinde Ron Paul'ün kampanyasına katılıyor. Youtube'da gençler tarafından kurgulanmış yüzlerce Ron Paul klibi dolaşıyor. Facebook ve Twitter'da da Ron Paul rüzgârı esiyor.
Üniversitelerden, kolejlerden ilk kez oy kullanacaklardan oluşan kendine has bir desteği var Ron Paul'un.
Akademisyenlerden ve sanatçılardan da büyük destek görüyor.
Obama'ya oy vermiş fakat hayal kırıklığına uğramış bağımsızların yeni umudu Ron Paul.
İlk kez 1988 yılında Libertarian Partiden ABD başkanlığına aday olan Paul 2008 seçimlerinde de Cumhuriyetçi Parti'nin adayı olmak için yarıştı. Paul, 2008 'de Mc Cain'e yenilerek Obama'nın karşısına çıkamadı. Yapılan Kamuoyu yoklamalarına bakılırsa Ron Paul yükseliyor ama büyük bir süpriz olmaz ise 2012'de de Paul Obama'nın karşısına çıkamayacak.
Evet kazanamayacak.
Kazanamayacak olmasının sebepleri çok çeşitli.
Bir siyasetçinin son tahlilde Finans Lobilerine, İsrail lobisine, silah lobisine, Neoconlara(!) ve Fox Tv'ye rağmen Cumhuriyetçi partiden başkan adayı olması mümkün değil!
Kendisine engel olacak güç odaklarını saydığımızda dahi Ron Paul'ün ne derece özel bir siyasetçi olduğu ortaya çıkıyor.
Amerika'da bir siyasetçiden finans lobileri rahatsızsa, İsrail lobisi kendisine bayrak açmış ise, silah lobileri "bu adam ne saçmalıyor Allah aşkına" diyorsa, Neoconlar arkasından ayak oyunları yapıyorsa ve Fox Tv "bırak hayaller dünyasında yaşamayı biraz gerçekçi ol" tavsiyesinde bulunuyorsa o adam savaştan uzak duran barışsever bir insandır.
Paul gerçekten de mevcut adaylar arasında "önce güvenlik" demeyen tek aday.
İnsan haklarına vurgu yapan ve Amerika'nın dünyayı yönetme arzusuna karşı çıkan, "yüz binlerce masum insan bizim yüzümüzden öldü. Savaşları bitirip, evimize dönelim" diyebilecek açık yüreklilikte bir siyasetçi.
İzolasyon politikalarını savunan Paul, başkan seçilirse ABD'nin deniz aşırı üslerini de kapatacağını söylüyor.
İsrail dahil bütün dış yardımları keseceğini ilan eden Paul, Amerika'nın bu güne kadar Ortadoğu diktatörlerine verdiği desteği şiddetle eleştiriyor.
Bir Konuşmasında "bu kadar aptal olamayız Çin'den borç alıp yıllarca Mısırdaki diktatöre (Mübarek) nakit yardımda bulunduk. Bunun izahatı yok" diyor.
Paul, NATO ve BM'nin askeri operasyonlarına da karşı. ABD'nin uluslararası askeri organizasyonlardan ayrılması gerektiğini düşünüyor.
Savaşa, işgale, askeri müdahaleye karşı olan Paul insan haklarına, barışa ve serbest ticarete inanıyor. Amerika'nın güvenlik kaygısı ile çıkarmış olduğu yasaların bireysel özgürlükleri zedelediği düşünüyor. Cumhuriyetçi rakipleri sorgu esnasında işkence yöntemlerine yeşil ışık yakarken Paul bunları bir insanlık suçu olarak tanımlıyor.
Askeri müdahalelerin terörizmi azaltmadığını daha da çoğalttığını Amerika'nın artık her şeyi ile evine dönmesi gerektiğini savunuyor.
Vergileri azaltacağını Amerika'yı yeniden müteşebbis bir ruhla kalkındıracağını iddia ediyor. Sadece kendi sorunları ile ilgilenen, dışa kapalı, içinde; özgürlük, barış ve ekonomik refah olan bir ülke vaat ediyor.
Ron Paul kazanamayacak. Biliyorum.
Ama bir an için bile olsa Ron Paul'ü ABD başkanı olarak hayal ettiğimizde farklı bir dünya çıkıyor karşımıza.
serdar.karagoz@sabah.com.tr
@serdarkaragoz