Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Münazara

Nasıl ellili yıllarda "edebiyat matineleri" modası gözdeyse, altmışlı yıllarda da liselerde çok yaygın bir öğrenci etkinliği vardı:
Münazara.
Karşılıklı iki "sınıf takımı" halinde, belli bir süre içinde tartışma... Bir takım bir görüşü savunacak, öbür takım zıddını... Jüri de oy verecek. Bir tür maç.
Öğrenci etkinliği dediysek, elbette okul müdürlüğünün denetiminde, bir "rehber öğretmen" eşliğinde... Münazara "kolları" vardı...
Altmışlı yılların başlarındaydı bu. Sonraları, öğrenci eylemlerinin tadı kaçmaya, memleketin havası değişmeye başlayınca bırakıldı.
Bu münazaraların da iki gözde ve değişmez konusu vardı.
Bir: Sanat sanat için midir, toplum için mi?
İki: Suçu suçlu mu işler, toplum mu?
O yılların, "sorun" gibi görünen iki enayi meselesi...
Her münazarada, her seferinde, hitabet yeteneği ne kadar berbat olursa olsun, hiç şaşmaz bir şekilde, mutlaka ve mutlaka "toplum" diyen ekip kazanırdı.
Çünkü günün modası, dönemin ruhu, "Zeitgeist" o yöndeydi. Sanat toplum içindi, suçlu olan da toplumdu.
Bizlere, "bir düşünceyi savunmayı öğretiyoruz" safsatası içinde, "günün yaygın ezber kalıplarına uymayı" öğretiyorlardı!
Bu kandırmaca elli yıl sonra hortlamış bulunuyor.
İsterseniz "Türk basınında iki bin sekiz yüz kırk sekizinci Uludere yazısı" deyiniz, bir Uludere meselesi var. "Kaçağa giden" bir grup Kürt köylüsü, PKK militanı sanılarak uçaklar tarafından bombalandı. (Bakın, altmışlı yılların gözde bir konusu daha, sınır kaçakçılığı. Bunu yapan da elbette kaçakçı değil, toplum!)
Bunun bir yanlışlık sonucu mu gerçekleştiği, yoksa kontrgerillanın ordu içinde yuvalanmış kanadının hükümeti zor durumda bırakmak için mi buna yol açtığı henüz açıklık kazanmış değil.
Hükümet konuyu "soğutmaya" çalıştı, muhalif basın ve de şimdilerde edebiyat heveslerine dönmüş bazı Kürtçü gazeteciler yangına ellerinde körükle koşmayı tercih ettiler.
Şimdi, kaçakçılığın "makul" sayılması gerektiğini de muhalif basından öğreniyoruz!... Bunun sorumlusu da elbette toplummuş.
Bu münazarayı muhalif basın kazanır, çünkü gazeteci dediğin muhalif olmalıdır.
Bölgenin "Türkler tarafından kalkındırılmasını" hiç mi hiç istemeyen, silah zoruyla yatırımları engelleyen, Türkçe öğreten öğretmenleri vurduğu yetmiyormuş gibi seçmeli Kürtçte dersinin alınmasını da engelleyen ayrılıkçı örgüt sorumlu değilmiş, "namusuyla kaçakçılık" yapmaya çalışan köylüler de sütten çıkmış ak kaşık. (Bu ülkede "namusumla kadın satıyorum" diyenler de görüldü.)
Kim suçlu peki? Elbette hükümet canım.
Çıkarına çomak sokulan İstanbul sermayesine hizmet eden bir kısım basın, bu yönde yayın yapıyor.
Öyle ya, zavallı Soner Yalçın'la zavallı Yalçın Küçük'ü de camiden alıp götürmüşlerdi...
Zavallı faşistlere özgürlük, zavallı darbecilere af... Ki, TÜSİAD ve büyük sermaye ipleri yeniden eline geçirsin. Azınlık şahlanıyor abi! Yeter ezildiğimiz seçim sandıklarında! 2002, 2007 ve 2011 seçimlerinin intikamı alınacaktır!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA