Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

İsviçre'ye bir Atatürk şart

Cenevre Hilton'un kapısında sigara içiyorduk, bir gazeteci grubu...
Önümüzde bir limuzin durdu. Yoksa Arapça deyimiyle "leymuusiin" mi demeliyim?
Çünkü içinden göbeklice bir Arap ve eşi indi. Adam kefiyeli maşlahlı falan, eşi de kara çarşaflı. Lakin, yüzünde de bir demir maske var! Evet, "Demir Maskeli Adam" filmi gibi... Şaşırdım, hatta azıcık da ürktüm.
Bizim gazeteci kızlar sinirlendiler, yüksek sesle atıp tutmaya başladılar: Bu ne rezillik, Atatürk devrimleri, muasır medeniyet seviyesi, şu bu... İş sataşma boyutuna ulaştı.
Neyse ki adam hazımlıymış, ters ters bakmakla yetindi, eşini aldı, "Arap tuzağı" olarak lobiye kurulmuş kuyumcuların "Faberge yumurtalı" vitrinlerine doğru ilerledi...
Dedim ki: Kızlar... Çok haklısınız... Ama kendi açınızdan... Şu an İsviçre'de bulunuyorsunuz, burada Atatürk ilkeleri de yok, bizim bürokrat hanımlarının "çarşaf yırtma" geleneği de... Bize ne kadar ters gelse de, çağımıza ne kadar aykırı düşse de, bu kadının giyimine hiçkimse karışamaz... Taciz ederseniz, kocası da polis çağırırsa hep birlikte başımız derde girer...
Artık bizde de kimse karışamayacak.
Giyime kuşama karışılmayacak ama ev alana karışılıyor.
Yabancılara evler satılıyor, Rahşan Ecevit'in korktuğu gibi Türkiye de batmıyor, biliyorsunuz. Türkiye'de ev alan yabancıların azımsanmayacak bölümünü Araplar oluşturuyorlar. Ruslar, Almanlar ve İngilizler de sırada. (Rahşan Hanım, Norveç vatandaşlığına geçmiş bazı kaçak Kürtler'in geri dönüp ev almaları üzerine "Norveçliler ülkemizi ele geçiriyorlar" sanmıştı.)
Ev alana diğer turistler gibi üç ay değil, bir yıl oturma izni veriliyor. Sekiz yıl boyunca yenilenirse de, sürekli oturma izni çıkıyor.
Lakin, "bir tek kadınla oturmaya" izin veriliyormuş!
Batılı için "no problem", metresini de getirecek değil ya... Bizim için de problem değil, yiyeceğimiz herzeleri ev dışında yiyoruz.
Fakat Arap için problem.
Çünkü Arap'ta dört kadın var, dördü de legal, yani meşru, yani kanuni, yani nizami, yani nikâhlı, yani helal.
"Eşlerinden birini tercih etmesi" isteniyormuş ülkemizde ikamet edebilmesi için!
Diğer üç kadın ya "çaktırmadan" oturacaklar ve suçlu duruma düşecekler, ya da kös kös ülkelerine geri dönecekler. (Kendi aralarında çıkan hırları anlamak için Halit Refiğ'in "Haremde Dört Kadın" filmini seyrediniz, ayrıca biz bir tekiyle baş edemezken dört kadınla birden evlenen cabbar Müslüman'ın çektiği eziyeti görünüz.)
Masraf da dırdır da dörtle çarpılıyor! Bu arada "cinsel yükümlülükler" de tabii.
Viagra'yı şişesiyle yutsan işin zor hemşerim. (Pardon, kutuyla mı satılıyor? Bendeniz gerek duymadığım için -öhö- kullanmıyorum da bilmiyorum.) İmdi... Adamın dört kadınla evlenmesine karışamıyoruz ama dört nikâhlı kadınla oturmasına neden karışıyoruz?
Bir de şunu merak ederim: Batılılaşma gayretiyle "Medeni Kanun"unu tercüme edip satır satır kabul ettiğimiz İsviçre, sokağında demir maskeyle dolaşan kadına bile, her ne kadar çağımıza, demokrasiye, insan haklarına, şuna buna aykırı da olsa ses çıkarmıyor? (Belki pasaport polisi maskeyi aralayıp bakmıştır.)
Çünkü bu onun "bireysel meselesi" ve devletle değil kocasıyla olan sorunu.
Yoksa İsviçre'ye de Wilhelm Tell misali bir Atatürk mü lazım, Grasshopper takımı göğsüne yazsın sahaya çıksın, Weltwoche gazetesinin yazarları da beğensinler?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA