Hayatımda bir tek kerecik bir tek kadeh "Chateau Petrus" şarabı içmişliğim vardır...
Cem Uzan'ın sofrasında, bundan yirmi küsur yıl önce...
Nerede? Paris'te, ünlü "Tour d'Argent" lokantasında. (Kazmaların hakaretlerini bekliyorum.) Şişe geldi ama masaya dağıtılınca nasibime bir kadeh düştü.
Gerçekten de lezzeti bambaşka, anlatmakla olacak iş değil.
Ama o masada "Romanee Conti" falan da içildi. "Chateau d'Yquem" de içildi.
Ertesi sabah karaciğerim patlamak üzereydi. Kaşıntı bastı, dört gün geçmedi.
Bu kadar lüks bizim memur çocuğu ciğerine büyük gelmişti!
İşte böyle Ertuğrul, yazının buraya kadarı senin için.
***
Bundan sonrası da senin ve senin gibiler için.***
Bu gibi yerlerde her gün, her akşam cinayetler işleniyor.
İnsanlık onuru katlediliyor.
51 bin lira... Gora filminde Arif Işık'ın dediği gibi, o parayla iki ay geçinen aile var. Beş ay geçinen de var.
Para benim değil mi, istediğim gibi harcarım... Öyle mi ağam?
Dikkat et de günün birinde seni de harcamasınlar.
Bu kadar görgüsüzlük, bu kadar hırtlık, bu kadar ölçü bilmezlik, bu kadar küstahlık bakalım Türkiye'ye ne getirir?
Kan, ter ve gözyaşı... Gibi geliyor bana.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz