CANLI bomba timinin yakalanan 'plancı-istihbaratçı' lideri Yusuf Polat'ın anlattıkları dehşet verici. Polat'ın; sanılanın aksine çok da pişman olmadığını hissettiren hal ve hareketleriyle, deneyimli güvenlikçilerin bile kanını donduracak açıklamaları gayet rahatlıkla yaptığı belirlendi. İşte tatbikat sırasında, anlattıklarından bazı bölümler: "Azad (Ekinci), İstanbul'da patlayan 4 bombayı 3 günde hazırladı. Arabalara yüklenmesi 2 gün aldı. Çünkü bu çok ince, hassas bir işti. 'İstanbul ve Ankara'daki Amerikan hedefleri neden patlatılamadı' diye önce merak ettik. Galiba polis o ekibimizi ele geçirmiş. Ben ilk eylemden sonra iki eylemi yapacak arkadaşlarla buluştum. Hatalarımızı konuştuk. 'Aceleci davrandık, biraz panik olduk' diye öz eleştiri yaptık. Çünkü 10-15 dakika daha beklenseydi Yahudiler ayinden toplu halde çıkmış olacaklardı. Dediğim gibi; bombaları Azad hazırladı. 4 ay boyunca Tora Bora'daki kampta bomba uzmanı olarak eğitim gördü. 'Bana bir şişe kolonya verin, bir otomobil tamirhanesine bırakın. 2 katlı otobüsü çocuk bisikleti kadar ufaltırım' derdi.
DÜNYA KONUŞACAK
ESAS amaç Amerikan elçiliği ve konsolosluğuydu. Azad bunları da hazırladı: 'Dünya bunları konuşacak. Bugüne kadar böyle sanat eseri gibi balık (bomba) hazırlanmamıştır' dedi. Fünyeler direksiyonun yanından çekilecekti. Ayrıca vücutlara da fünyeler yerleştirilmişti. Böylece biz bombalı arabaları süren arkadaşlardan ayrılsak bile ya da onlar herhangi bir şekilde arabalardan indirilseler bile bombalar patlayacaktı. O diğer iki ekiptekilerden sadece ikisinin adlarını bilirim. Diğerlerini kod adlarıyla bilirim. Onlar da hem Bingöl hem Batman'dan sevilen sayılan kardeşlerimizdir. Gerekli parayı cemaatin çalışmalarından temin ettik. Ayrıca cemaate yakın iş adamları vardır. K.....'da, T.....'de ve bazı Güneydoğu illerinde iş adamları vardır. Onlar finans kaynağıdır. Bu paraları İstanbulda din eğitimi için tutulan apartman daireleri için verdiklerini sanıp sevap kazanıyoruz diye seviniyorlardı. Ama biz patlama planlarını eylem detaylarını bu apartman dairelerinde buluşup yaptık.
HATALARIMIZI KONUŞTUK
BEN ilk eylemden sonra 2 eylemi yapacak arkadaşlarla buluştum. Hatalarımızı konuştuk. 'Aceleci davrandık, biraz panik olduk' diye öz eleştiri yaptık. Çünkü 10-15 dakika daha beklenseydi Yahudiler ayinden toplu halde çıkmış olacaklardı. Ancak ben sevindiren bir şey şu oldu. Gördüm ki, ikinci eylem için arkadaşlar çok daha fazla istekli ve bilinçli hale gelmişlerdi. Şehadet mertebesine ulaşmak için yerlerinde duramıyorlardı. Çok duygulu anlar yaşadık. Birbirimize sarılıp helalleştik. Ama bir tek damla gözyaşı bile dökmedik. Çünkü kararlı ve inançlıydık. Ankara ve İstanbul'daki konsolosluk ve elçilik binalarındaki eylemler açısından hedef alınan bu binaların çok sıkı korunduğunu biliyorduk. Emniyet ve istihbarat kuş uçurtmuyordu. Azad bunu düşünerek bize 'Oralar çok sıkı korunuyor. Bu nedenle her hedefe ikişer araba gidecek. Aralarında 200-300 metre mesafe olacak. Birinci araç çok az miktarda patlayıcıyla yüklü olacak. O patlayınca ufak ya da orta şiddette panik ve yıkım yaratır, ikinci araçla da bu kargaşadan yararlanarak salavat getirip bina içlerine girersiniz' demişti. Ancak o arkadaşlarımızdan henüz haber alamadım. Sınır kapısına gidene kadar da bir bilgim olmadı. Ben İran üstünden Pakistan'a gidecektim ve orada Afganistan'da çalışan grup, cemaatimize yardım sağlayacaktı. Kabil'in 37 kilometre dışında 'Türk Kampı' denen bir yer vardı. Bizim İmamlar Birliği grubumuz oradadır.
BİLBORDLARA SAKLADILAR
YİNE orada roketatardan, RPC ve B-10 dedikleri kuvvetli bir adamın tek başına taşıyacağı roketatarı, lav silahlarını, mayın döşemeyi öğretirler ve dağda günlerce aç susuz kalabilme eğitimleri verirlerdi. Ben birkaç kez o kamplara katıldım. Dünyadaki mevcut bütün pasaportları birebir aslına uygun yapabilen çok uzman kişiler de vardı. Hatta bunlardan birinin kapısına tabela astılar. Amerikan bombaları sonucu ölen bir arkadaşımızın, Bülent Gül'ün adını verdiler. Orada Mehmet adlı bir kardeşimizin de bacakları dizinden itibaren kopmuştu. Bizim sahte pasaportlar ise burada yapıldı. O sahte pasaport ve parayı, patlama sonrası belirlediğimiz ve evlerimiz dışındaki noktalara önceden sakladık. Elektrik trafoları ya da bilbord afişlerinin arka taraflarında zulalarımız vardı.
EMRİ AZAD VERDİ
EMRİ bize en tepeden veren olmazdı. Sadece Arabistan'da yaşayan Şeyh Yahya ve Abdurrrahman El Mehkebi adlı kişilerden fetvalar geldiği söylenirdi. Usulde bu yok yani. Bizi yönlendiren Azad'tı. O cemaatin yönetici ile görüştüğünü, Türkiye'de Irak'la ilgili alınan karar üzerine böyle bir eylem gerçekleştirmememiz gerektiğini söylüyordu. Ama açıkçası ben patlamaların bu kadar büyük olabileceğini düşünmedim. Azad bize bir eylem zinciri hazırlandığını, benim görevimin ise araçları yönlendirmek ve istihbarat çalışması yapmak olduğunu söyledi. Ben de fazla sormadım, zaten sormayı da düşünmedim. Patlamadan bir ay önce eylem için gerekli çalışma başlatıldı. Bana takip etmem gereken ve ayrıntılarını öğrenmem gereken adresler, asıl adını bilmediğim ve Azad'ın yanında gördüğüm Bingöllü bir cemaat üyesi tarafından verildi. Ben de bir hafta boyunca Şişli ve İngiliz Konsolosluğu'nun istihbaratını yaptım. Patlama, aslında bir hafta önce olacaktı. Bütün araçlar o zamandan hazırdı. Ancak araçlarla gidilmesine rağmen İngiliz Konsolosluğu ertelendi ve bize de patlamayı gerçekleştirmememiz söylendi. Nedenini bilmiyorum, sormadım. Bombalar iki ayrı yerde Bağcılar ve Gaziosmanpaşa'da iki ayrı depoda imal edildi. Her birinde iki araç yapıldı. Ankara grubunun araçları nerede yapıldı bilmiyorum. Ama Anadolu yakasında bir depoda imal edildiklerini Azad ve Feridun'un 'biz karşıya geçiyoruz' demelerinden biliyorum.