Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Baharla birlikte Ege'ye doğru...

Henüz hava karanlık...
Sabahın ilk ışıkları Doğu'daki tepelerin ardında saklanıyor.
Kalbim tatlı bir heyecanla çarpıyor.
Çünkü nihayet yine gün gelmiş; baharı karşılamaya yola düşmüşüm...
Yani kişisel " yeni yılım "ın başlangıcındayım.
Öyle özlemişim ki, şafakla birlikte yola çıkışların eşsiz özgürlük duygusunu...
Ne internetteki üç beş günlük hava tahmini raporlarına bakmışım, ne de üstümü başımı mevsimin "dalgalı ruhu"na uydurmaya dikkat etmişim.
Yine Ege'nin kokusunu burnuma çekip, elimi suyunda şöyle bir ıslatıp, göğsümü rüzgârına tuttuktan sonra geri döneceğim.

***
Gemi Darıca İskelesi'nden kalktıktan sonra arabanın kapısını açıp dışarı çıkıyorum.
Aslına bakılırsa...
Ne "feribot"tan anlarım ben, ne gemiden...
Çocukluğumdan beri " araba vapuru "dur onun adı!
Hava ılık!
Rüzgâr alabildiğine uysal.
Merdivenlerden çıkıp yolcu salonuna giriyorum.
Vay canına! Ben görmeyeli araba vapurları plazma ekranlarla şenlenmiş!
Yolcular uyku akan gözleriyle ekranın karşısında geçmiş; "Bir Zamanlar Türkiye" programını izliyor.

***
Çayımı içerken keyfim yerine geliyor.
Yaramaz çocuklar gibi fakat kimselere çaktırmadan güverteden azıcık aşağı sarkıyorum.
Bir tuhaf oluyorum o an!
Biliyor musunuz? İnsanın oyuncu hayalleriyle projeleri arasında çok fark var.
Yaşlandıkça hayata dair projelerim azalıyor. Hatta planlar yapıp hayalini kurmayı beceremez oldum.
Çünkü ne zaman geleceğin peşine düşmeye kalksam, geçmişin anıları yakama yapışıyor!
Ama güverteden sarktığım o an...
Anlıyorum ki...
Hâlâ bir çocuk gibi kuş olmayı istiyorum.
Hatta geminin güvertesine pike yaparak yaklaşan martıya atılan küçücük bir simit parçası olarak bile hayal edebiliyorum kendimi...

***
Topçular İskelesi'ne yanaşırken heyecanım son haddini buluyor.
Birazdan gaza basacağım.
Yine rampalarda yorgun kamyonların stop lambalarını izleyeceğim.
Yine yolcu otobüslerini sollarken lastiklerinden çıkan hışırtıyla kendimden geçeceğim.
Ve hava iyice aydınlandığında, ön camdan giren bahar güneşi yüzümü ısıttığında...
O güzelim zeytinliklere varmış olacağım.
Şükür, diyorum içimden.
Elim ayağım tutuyor.
Gözlerim renkleri ayırt edebiliyor hâlâ.
Denizin maviye, zeytinin griye çalan yeşilini mesela...
Daha ne isterim hayattan!
Sevgili uzakta olabilir.
Özlem içimi yakabilir.
Katlanmaya alıştım bunlara.
Ama bana Ege'yi verin mutlaka!

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA