Sizinki hangisi? Sevginiz yani. Öldüreni mi, yaşatanı mı? Soldurup çürüteni mi, diriltip tazeleyeni mi? Hangi sevgi?
***
"Seviyorum" deyince, akan sular dursun istiyoruz. Ama şu çağda nasıl "yalan" kendini "gerçek" diye pazarlıyorsa, "yalnızlık korkusu" da sevgi maskesi takıp aramızda dolaşıyor.
***
"Sözün bittiği yer" diyoruz ya hani, tıpkı onun gibi "
sözün kendi kendisini bitirdiği yer" de var. Neresi mi? Açıklama üstüne açıklama yapılarak apaçık gerçeklerin anlaşılamaz hale getirildiği yer...
***
Masallar hakikati anlatırlar. Mesela... Genç ve güzel kalmak imkansızdır. Kim o kadar uzun süre uyuyabilir ki! (Bkz. Uyuyan Güzel masalı)
***
Modern insan
nasıl beslendiği konusuna odaklandığı gibi
nasıl yaşadığı konusuna odaklansa; bazı yiyecekleri hayatından çıkarttığı kadar kolay biçimde bazı endişeleri hayatından kovabilse, ne çok şey değişecek!
***
Günler kısalmaya başladı. Melankoli uzadıkça uzuyor.
***
Eylül... Hep
hüzünle anılır. Fakat
huzurla da anılmalıydı. İşlerin yeniden yoğunlaşması, okulların açılması, yazlıklardan dönülmesi derken, eylülün huzurla kardeşliği dikkatlerden kaçıyor. Toplumun takvimi tabiatın takvimini ezip geçiyor ne yazık ki!
***
Nietzsche'yi okuyup da derinden etkilenmeyen yoktur. Hele gençken ... Nietzsche hayranı kimi gençlere bakınca Gilles Deleuze'ün bu konudaki endişesine hak veriyorum: "Nietzsche nedir? Demagoji tehlikesi. Paternalist tehlike. Hepsinden önemlisi korkunç bir her şeyi birbirine sentezleme tehlikesi." Ama Nietzsche başına gelecekleri biliyordu. Şöyle seslenmişti: Henüz çocuksunuz siz. Yeterince uzağa gidemiyorsunuz.
***
Pembe renk mutsuz kız çocuklarının eğlencesidir. Anlarım. Ama her yanı pembe renkli şeylerle bezeyen kadınlara şaşırırım. Çünkü bu çocuksuluk sevimli olmaktan çok düşündürücüdür. Henüz
kırmızıya cesaret edecek kadar kendilerine güvenmiyorlardır ve
turuncudan heyecan duyacak kadar aşk birikmemiştir içlerinde.
***
Ara ara
Oğuz Atay'ın şu sözünü hatırlamalı: "Sürekli başkalarının kötülüğünden söz ederek, kendini iyi kılamazsın."