Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Kusurdan geçilmiyor da hiç mi güzellik yok!

Birbirimizi ne kadar kolay eleştiriyor ama iyi yanlarımızı değerlendirirken nasıl da zorlanıyoruz.
Birbirimize haksızlık etmekte yarışıyoruz ama hakkımızı vermekte nasıl da cimriyiz.
Sövmek spor olmuş!
Övmek, kayıplarda.
Tek sevme biçimimiz, hayranlık! Ki, o da kendi kader çizgisini izleyip hızla nefrete dönüşüyor.
En tutulan sosyal faaliyet, önümüze gelenin "ipliğini pazara çıkarmak!" Başkalarını itip düşürmekten, kusurların üzerindeki örtüyü çekip almaktan özel bir haz alıyoruz.
Tek eğlencemiz var:
Çukurda eşitlik!

***
Lafa böyle girdim diye...
Belki de aklınıza Necip Fazıl'ın zamanın başbakanı Menderes'ten para talep ettiği mektuplar konusu gelecek.
Hayır! Konu o değil! Necip Fazıl'ın düşünce ve sanatına zerre ilgi duymayanların bu mektupları ısıtıp yeniden piyasaya sürmelerindeki dinamikleri irdelemeye kalkışmayacağım.
Doğru! Mektupları okumak gerçekten insanın içini bulandırıyor. Ama Necip Fazıl böyle biriydi. Kusurlarını, günahlarını hiç inkar etmedi. Kendisine yardım edenler dahil, kimseye de minneti olmamıştı.
Dert değil! Kamuoyunda belli bir yeri olan kişiler hakkında eteklerdeki bütün taşlar dökülecekse, dökülsün!
Esas sorun, bizde!
Bizim sadece "yanlışları" görmeye programlanmış gözlerimizde ve "doğrular"ın üzerinden kayar gibi geçen küçük dünyalarımızda.
Ve o dünyalarımızın şimdilerde "sosyal medya" denen alana yansımasında.
***

Bir keresinde gençlerle oturmuş sohbet ediyordum. Aralarından biri "hakkımda en ufak olumsuz sözü bile çok ciddiye alıp hasta oluyorum ama olumlu bir şey söylendi mi şaka sanıyorum, üzerinde durmuyorum.
Anormal miyim ben?"
diye soruvermişti.
Diğerleri de bu duyguyu paylaştıklarını açıkladılar.
İstisnasız.
Genç arkadaşıma gülümseyerek "çok normalsin" demiştim; "Herkesin iyi düşünce ve duyguları kendine saklayıp başkalarından sakındığı bir dünyada iyi ve güzel tek bir sözcüğe kim inanır ki!"
Gerçekten de, sahici bir iltifat; güzel bir övgü cümlesi sadece hoşumuza gitmekle kalmıyor, itiraf edelim ki, her zaman şaşırtıyor bizi.
Neden, diye sormama gerek var mı?
***

Şimdi bu noktada durup...
Biraz naif kaçacak da olsa, şunları söylenmeden yapamayacağım...
Bu dünya kıtlık dünyası, anladık! Para, pul, başarı...
Hatta aşk, meşk bile herkese yetemeyecek kadar az olabilir.
Ama güzellik, iyilik, hoşluk bu kadar az olabilir mi?
Güven bu kadar sığ, merhamet bu kadar nadir bir şey midir?
Hayatımızı hep başkalarına yönelik gizli veya açık haset ve hınç duygusu mu yönlendirecek?
Birbirimizi esirgemeye hiç yanaşmadan ve hep taraftarlık bilinciyle bilenerek mi yaşayacağız?
Öyleyse, sevdiğimiz onca şarkının, onca şiirin, bütün gelecek hayallerimizin ne anlamı var!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA