Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Tam o noktadayız!

Ah, "çiçek böcek"ten bahsetmek vardı şimdi... Şafakta yola çıkışlardan, uzun yollardan bahsetmek vardı...
Aşktan olmasa bile meşkten dem vurmak vardı...
İnsanın kendisiyle bitmez tükenmez kavgasını, bitkilerin ve hayvanların bize ima ettiklerini, metropol hayatının inançlarımızı ve ibadetlerimizi sıradan alışkanlıklara dönüştürme gücünü anlatmak vardı...
Hiç değilse, haftada bir gün, mesela bugün politikadan, ülkeden, dünyadan kopmak ve şu köşecikte biraz içe dönmek vardı...
Ne güzel olurdu!
O dönemlerimi bazen fena özlüyorum.
Varsın bazı medya sersemleri kendilerini ciddi işlerle uğraşır göstermek için beni "çiçek böcek yazarı" diyerek yine aşağılamaya kalkışsınlar, umurumda olmazdı.
Fakat gün döndü bir kez, hava döndü, devran döndü.
Sosyal ve siyasal alçaklıkların gemi azıya aldığı bir ortamda...
Her şey yolundaymış...
Olup bitenler normalmiş...
Zaten "demokrasi uzlaşmaymış, haydi el ele koalisyon için uzlaşalım"mış...
Gibi yapmak ve politika dışı yazılar kaleme almak çok zor.

***

İki gündür "yok artık, bu kadar da olamaz!" denilecek kadar tuhaf bir "beyin kontrol" operasyonuna maruz kalıyoruz.
Üstelik her şey tereyağından kıl çeker gibi rahatça gerçekleşiyor.
Hiçbir kanıta dayanmayan utanmazca iddialar ve hain bir sosyal medya kampanyasıyla Türkiye bütün dünyaya "terörist" yaftasıyla tanıtılmaya çalışılıyor.
Öyle ki, bir Batı ülkesinde olsa...
Has bir anarşisti, fanatik bir liberteri bile çileden çıkartacak kadar alçakça yalanlarla köpürtüldüğü için iki saat içinde sönüp gidebilecek bir kampanya bizde hızla büyüyor.
Haydi, Esed âşığı dış politika yorumcularını ve "Güneyde sevilen ülke"nin içimizdeki medya ajanlarını bir kenara bıraktık diyelim...
Onlarınki açık misyon sayılır.
Ama dizi oyuncularının, pop şarkıcılarının, akademisyenlerin, hafta içi Bebek'te, hafta sonu Alaçatı'da margaritasını yudumlamaktan başka bir şey düşünmeyenlerin bu kadar heves ve coşku içinde dünyaya İngilizce olarak "Terörist Türkiye" mesajları yağdırmalarına ne demeli!
***

İki yıldır yeri geldiğinde vurguluyordum: Eninde sonunda bütün siyasi çizgiler ve sosyal duruşlar "milli olmak veya olmamak" noktasında saflaşacaktı.
Anlamak isteyen, buradaki "milli"nin milliyetçilikle veya devletçilikle ilgisi olmadığını anlamıştı.
Yine de netleştireyim: Milli duruş, millet iradesini neo-kolonyalistlere karşı savunma duruşudur.
Sanırım, yol ayrımına geldik dayandık!
Üstelik bir genel seçimin zor sonuçlarının ağırlığını taşıyarak şimdi tam o noktadayız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA