Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Hayattan konuşalım demiştiniz de...

Hani "bundan sonra politikadan değil, hayattan söz edeceğiz" falan demeye başladınız ya...
Hatta ciddi ciddi "artık kendi aydınlığımızla aydınlanacağız" diye yazanlarınız bile çıktı.
Pekala!
Ben de öyle yapıyor ve bugün hayattan söz ediyorum.
Siz aylardır çıkardığınız patırtı yüzünden yorulduğunuzdan şikâyet edip duruyorsunuz da, biz sizinle uğraşmaktan yorulmadık mı!

***

Çok okuduğunuz, neredeyse filozof yerine koyduğunuz bir yazarınız geçen gün "politikaya lanet, hayata devam" kıvamında şöyle yazdı... "Nasılsak, aynen öyle yaşamaya devam edeceğiz. Çünkü hayat, insanın başına hayatta bir kere gelir. Kıymetini bileceğiz."
Çocukluğumdan beri bilirim bu sözü...
Yüzüne yerleşmiş pişmanlık, mutsuzluk ve haset çizgilerini saklamakta zorlanan "yalandan seçkin" mahallelerin orta yaşlı hanımlarından; içinin daralmasını bir süredir çektiği nefes darlığına bağlayan emekli bürokrat tanıdıklardan falan çok işitmişimdir.
Hayatın "bir kerelik" olduğunu bilirler de ölümü bilmezler. Biri yanlarında ölümden söz edecek olsa, hep bir ağızdan itiraz edip sustururlar.
Üstelik hiç sormazlar kendilerine; yahu hayat sadece başa gelen bir şeyse eğer, kendini hiç yaşamamış say!
Sen ne yaptın peki?
Neleri seçtin?
Neleri reddettin?
Sana "gelen" hayatın neresine itiraz ettin de, düzelttin, neyi "inşa" ettin?
Herkese "koyun" deyip durmak, halkı sürü olmakla suçlayıp kendini bir şey sanmak kolay.
Sakın kendi hayat tarzının "koyunu" olmayasın?
***

Bir de "kıymetini bilelim" bölümü var ya, ona hepten bitiyorum.
Paranın ve malın mülkün kıymetini biliyorsunuz.
Eşin dostun arıza çıkarmayanının; birlikte eğlenilebilenin kıymetini biliyorsunuz, tamam!
Hepsi o kadar!
Ama "kıymet" nedir, işte onu bilmekte çok zorlanıyorsunuz.
Çünkü "kıymet bilmeye" değil, keyfinizi ve menfaatinizi bilmeye odaklanmışsınız.
Neyse çok da yüklenmeyeyim. Çünkü bir yanınız sahiden saf, naif.
Tıpkı sevdiğiniz köşe yazarının söz ettiği gibi...
Tiyatroya gidince "aydın"lanacağınızı"; iki kadeh parlatınca mutlu olacağınızı, tatile gidince içinizin arınacağını ve her şeyin bundan ibaret olduğunu sanıyorsunuz.
Ama insan bazen sormak istiyor...
Onca tuzu kuru keyifçiliğinize rağmen bu hiç bitmeyen "iç sıkıntısı" niye?
Hiçbir güzel tatil neden geri kalan çalışma dönemlerinde herkesle itişerek başarılı olma hırsınızı dindirmiyor?
Bütün bunlarda bir yanlışlık ve yalnızlık yok mu?
Dahası...
İnsan ara ara kendini ve durduğu yeri gözden geçirse fena mı olur?
Kıymet bilmekse mesele, kıymet diye neleri bildiğini şöyle bir baştan ele alman gerekmez mi?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA