Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Sonbahar güneşi, saf zeytinyağı, sahte besin, günümüz insanı...

Güneşin çekip gitmesine razı olmayan bir sonbahar...
İnsanın içini sevinçle dolduran sabahlar, sadece ince bir hırkayla dışarıda oturulabilen akşamlar...
Çarşaf gibi bir deniz...
Ayvalık'taydım.
14. Uluslararası Zeytin Hasat Günleri'nde...
Yaklaşık yedi yıl sonra yine zeytinliklerde toprağa uzandım, henüz sıkılmış enfes yağlardan tattım ve Ayvalık sokaklarında dolaştım. (Yıllar önce de söylerdim;
Cunda'nın moda olması Ayvalık'ın tarihi sokaklarının ne kadar renkli olduğunu gözlerden kaçırıyor.)
Akşamları aynı sofrayı paylaştığımız dostlarla sohbet ettik.
Tabii konu önce zeytinyağının faydasından başlıyor ve hızla genel olarak "sağlıklı ve hakiki yiyeceklerle beslenme" noktasına geliyordu.
Saf zeytinyağından konuşurken her şey güzeldi tabii!
Fakat diğer beslenme alışkanlıklarımızı konuşunca kaşlar çatılıyor, kafalar karışıyordu.
Bir ara konuşmalarımızın Ahmet Rasim Küçükusta'lı, Canan Karatay'lı, Osman Müftüoğlu'lu tv programlarını andırdığını itiraf etmeliyim.

***
İşe bakın ki, Ayvalık'a doğru yola çıkmadan önce Larry Olmsted'in "Real Food Fake Food/ Hakiki Besin Sahte Besin" adlı kitabına göz atmıştım.
2016'dan beri ABD'de ortalığı karıştıran bir kitap.
Sakın, "etiketleri iyi oku, içindekileri öğren" türünde bir tavsiye çalışması olduğunu sanmayın.
Etiketlerin aldatan yanını anlatıyor, hatta biraz umutsuz bir tablo çiziyor.
Çünkü Olmsted ve arkadaşları çoğu zaman sahteliği DNA analizleriyle çözebilmişler.
Marketten üzerinde kocaman "yengeç eti" yazan bir paket alıyorsunuz ama içindeki yengeç miktarı sıfır.
Nasıl olmuşsa olmuş, bu "et" legal biçimde başka bir endüstriyel karışımın adı olmuş.
Bir de "American Parmesan Cheese" diye bir şey var diyor Olmsted.
Adı böyle tescil edilmiş. Fakat parmesan peyniri ile ilgisi yok. (Amerika deyip boş vermeyin, bizim marketlerde de böyle "parmesan"lar var!)
***
Sonuç olarak...
Ağzımızdan içeri girenler konusunda bilinçlenmek önemli ve yararlı bir şey.
Fakat merak ediyorum, acaba "ağzımızdan çıkanlara" da özen göstermeye sıra gelecek mi?
Ne yediğimize dikkat etmeye başladık, güzel!
Fakat ne görüp ne işittiğimize hiç özen göstermediğimizin farkında mıyız?
Kötü filmler, diziler, kötü şarkılar, berbat dedikodular da "kötü beslenme"den sayılmaz mı?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA