Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

YSK konuştu, şimdi TBMM'nin konuşması gerekiyor

Şehir efsanelerine göre Çin dilinde "Kriz" (wei-ji) sözcüğü aynı zamanda "Fırsat" anlamına da gelir.
Maktul ABD Başkanı John F. Kennedy 1959'daki seçim kampanyasında bu şehir efsanesi üzerine konuşmasını kurunca, herkes Çin dilinde "Kriz" ile "Fırsat"ın aynı anlama geldiğine iyice inandı.
Sayısız diplomat ve siyasetçi konuşmalarını bunun üzerine kurar oldular.
Konuşmacılar krizleri fırsat olarak sunmaya başladılar.
Oysa sinologlara göre "Wei" sözcüğü tek başına kullanıldığında "Tehlike" veya "Korku" anlamına gelirmiş.
Çin dilinde "Fırsat" karşılığındaki sözcük "Jihui"ymiş. "Wei-ji"deki "ji" ise fırsat değil "Dönüm noktası" anlamını taşırmış.
Türkiye'nin şu anda yaşamakta olduğu yeni siyasal krizi Çin dilindeki inceliklere dayanarak çözmeyi tabii ki düşünemeyiz.
Yüksek Seçim Kurulu'nun siyaseti krizden krize sürükleyen kararlarının, demokrasi için bir "Fırsat" yarattığını söylemek de asla mümkün değil.

Siyasiler için bir fırsat

Ama şehir efsanesi olmaktan çok uzak bir gerçek de var dünya siyasetinde.
Siyasetçiler "Devlet adamı" rütbesine sadece öldükten sonra sahip olmazlar.
Krizler ve zor durumlar da "Devlet adamı" üretirler.
Krizler ülkeler ve toplumlar için mutlulukla karşılanmaları gereken fırsatlar olmasa bile, siyasetçiler için devlet adamı olarak tarihe geçmek fırsatını yaratırlar.
Seçilmişlerin TBMM'ye gitmek yerine cezaevlerinde tutulmalarını doğru bulan YSK kararları Anayasa'ya ve yasalara dayandırıldığına göre, bu kararları doğru bulmayanların yapmaları gereken şey Anayasayı da, ilgili yasaları da yeniden yapmaktır.

Siyaset sakızı çiğnemek

TBMM'yi boykot etmek, fanatik seçmenleri sokak eylemlerine yönlendirmek veya içi boş protesto söylemleri ile siyaset sakızı çiğnemek, bir sonuç getirmez.
Bu noktada en büyük sorumluluk yeni bir seçim zaferi ile iktidarını ve TBMM çoğunluğunu yenileyen AK Parti lideri eski yasaklı Tayyip Erdoğan ile kendisi de yüksek mahkemelerin engellemelerini aşarak Cumhurbaşkanı seçilen Abdullah Gül'e düşmektedir.
Siyasi akılları kanıtlanmış ve birisi devletin, diğeri hem yasamanın hem de yürütmenin en güçlü kişileri olan bu ikili, gerekli uzlaştırıcı ve çözüm üretici arayışları hemen başlatmalıdırlar.
Anayasa ve yasa değişiklik çalışmaları hemen başlatılmalı, bütün siyasi partilerin seçilmişleri ile ortak çözümler üzerinde uzlaşmalar üretilmelidir.
BDP merkezli bağımsız seçilmişlerin TBMM'yi boykot etmeleri, açıkçası kimseye bir yarar sağlamayacak akıl dışı bir tutumdur.
"Siyaset"in artık "Şiddet"in veya "Sokak eylemleri"nin yerine geçmesi zamanıdır.

Yeni bir yazılı hukuk

YSK'nın siyasete müdahalesi TBMM'yi boykot ederek değil, YSK'nın kararlarını dayadığı yazılı hukuku yenileyerek önlenebilir.
Eğer bu kriz ortak çabalarla aşılabilirse, ileride yapılacak yeni Anayasa'nın da yolu açılır, "Kürt Sorunu"nu sorun olmaktan çıkartacak girişimlerin ön hazırlıkları da yapılmış olur.
Bu da gerek Gül gerekse Erdoğan için tarihe geçmeye aday devlet adamları olmak fırsatını yaratır.
Düşünün ki Papandreu, ekonomik krizi aşmak konusunda "Türkler başardı biz neden başarmayalım" diyerek Yunan parlamentosundan güvenoyu istiyor. Yani bunca ekonomik ve siyasal krizi aşabilmiş ve bunu dünyanın da kabul ettiği bir ülke olarak, YSK kaynaklı bir krizi neden aşamayalım ki?
YSK'nın yasaları demokratik siyasete karşı yorumlayan yargıçları varsa, TBMM'nin de bu yasaları değiştirmeye muktedir yasa yapıcıları yok mu yani?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA