Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Düşünce izdihamı yine kafalarımızı karıştırmaya başladı

Gazetelerde köşeleri okurken, televizyonlardaki tartışmaları izlerken, siyasetçilerin söylediklerini dinlerken ve çevremdekilerle konuşurken "İstifham" kelimesini bilmediği için onun yerine "İzdiham"ı kullanan takım komutanımızı yine sık sık hatırlıyorum.
- Kafanızda herhangi bir konuda izdiham olursa gelip bana danışın, derdi o genç subay...
Örneğin kendilerini "Muhafazakâr" zanneden devrimciler ile kendilerini "Devrimci" zanneden muhafazakârların yarattıkları düşünce izdihamının arasında kalmış durumda değil miyiz?
Neticede "Muhafazakârlık" genel anlamı ile "Statükoculuk" değil midir? Fransız İhtilali'nin İngiltere'ye de sıçramasından endişe duyan Edmund Burke (1729-97) bu endişesini, bir dünya görüşü şeklinde felsefi boyutlara kavuşturmuştur.
Eğer Cumhuriyet'i 1930'lara özgü donuk bir kalıba yerleştirmişseniz ve Atatürk'ün siyasi davranışlarından bir bölümünü "Kemalizm" adı altında tartışılmaz bir ideolojiye dönüştürmüşseniz, kendinizi "Devrimci" olarak nasıl görebilirsiniz?

Kim devrimci acaba?

Ya da statükoyu yıkıyorsanız, tabu olan konuları tartışmaya açıyorsanız, resmi ideolojinin yok saydığı halk kesimlerini demokratik katılım sürecinin içine alıyorsanız ve "Güvenlik" alanında kabul edilen ülke gerçeklerini "Siyaset" alanına taşıyorsanız, bunlar "Muhafazakâr" olmanın gerekleri midir?
Bu düşünce izdihamının bir başka yansımasına örnek, şu anda hayatta olmayan fanilerin şimdi yaşasaydılar bugün ne tür siyasi davranışlarda bulunacaklarına dönük öngörü çeşitlemelerinden verilemez mi?

Bir kaçış yolu

Bunu son 10 Kasım'da Atatürk üzerindeki gerçekten aklı zorlayan tartışmalarda gördük. "Sen olmasaydın"dan giderek olmuş bitmişleri kendilerince yeniden dizayn edenlerin saçmalıklarına tanık olmadık mı? Son olarak da "Ahmet Kaya yaşasaydı nerede olurdu" polemiğine sahne oldu siyaset gündemimiz.
Oysa bu akıl dışılıklara kapılmak yerine Yesari Asım'ın Hüzzam şarkısı "Sen olmasaydın eğer aşka inanmazdım"ı mırıldanarak bu düşünce izdihamından kaçmak mümkündür.
Kavramları doğru anlamları ile yerli yerine oturtmak konusunda Herkül Millas Zaman'daki yorumunda uyarılar yapmıştı. Bunlardan bazılarını aktararak bu konuyu noktalayalım...
- "Vatandaş": Sevdiklerimiz ve yakın hissettiklerimiz değildir. T.C. Anayasa ve yasalarına göre belirlenir vatandaşlık. Aralarında sevmediklerimiz, tasvip etmediklerimiz de olsa onlar yine vatandaştırlar...

Kavramlar ve anlamlar
-
"Çocuk" ve "Reşit": Çocuk, reşit olmayan vatandaşlar için kullanılan bir terimdir. Hak ve görevleri farklıdır. Çocuklar, anne ve babalarının vesayeti altındadır. Reşit olunca eşit vatandaş olurlar. Yani vesayet biter... Yani çocukluk dönemlerinde anne babaları onlar hakkında kararlar verirken, reşit olunca başbakanı bile onlar belirleyebiliyor.
"Ayıp/ günah/ ahlak": İnsandan insana değişen değerler ıskalasıdır. Devletin ve yasaların görevi bu kavramları kullananların günlük yaşamımızı zehir etmemeleri için güvence sağlamasıdır. Yani devlet "yaygın ahlakı" uygulamaz, bu ahlakın vatandaşlar üzerinde baskı olmaması için "güvence" sağlar. Yoksa her iktidar değişikliğinde ("çoğunluk" değiştiğinde) milletin farklı bir ahlak izlemesi gerekebilir ki sonunda insanlar çıldırabilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA