Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Anlamak için hem okumak hem de dinlemek gerekiyor

Sağ, sol, merkez, çevre gibi kavramları oluşturup, geliştirmenin yolu okumaktan, dinlemekten, araştırmaktan geçiyor. Ama bizde sadece görüntülerden olayı anladıklarını zannedenler ağırlıkta

Her sabah işine giderken yolu üzerindeki kör dilenciye sadaka veren adam, bir sabah aynı yoldan daha erken geçerken, kör dilencinin gazete okuduğunu görmüş. Dilenciye "Beni aldattın, hani kördün? Şimdi gazete okuyorsun" diye bağırmış. Dilenci gülümsemiş ve "Gazete okumuyorum, sadece resimlere bakıyorum" demiş.
Bir ülkeyi ve bir toplumu anlamak için o ülkenin ve toplumun tarihini, sosyolojik yapısını ve geçirdiği aşamaları biraz olsun bilmek gerekir... O ülkenin edebiyatı, sanatı, kültürel birikimleri bilindiği takdirde 'anlamak' ve 'tanımak' fiilleri daha da derinlik kazanır. Ama günümüz dünyasında insanların bunları yapacak zamanları herhalde yok... Televizyonlardaki görüntülere bakarak ve konuşmalara kulak vererek kendilerini o ülkenin ve toplumun uzmanı zannedenler, fıkradaki kör dilenciye benzemiyorlar mı?

SADECE SAĞ VE SOL MU VAR?
Örneğin birileri hâlâ Türk toplumu içindeki düşünce farklılıklarını 'sağ' ve 'sol' kavramlarına dayalı olarak anlamaya çalışmakta. Oysa Türkiye coğrafyasında öylesine farklı etken ve güdü var ki, mesela 'kentlilik' ile köylülük' ayırımı bile yetersiz kalıyor. Hem 'kentli' hem de 'çiftçi' olanlar veya kentlerde köylü alışkanlıklarını sürdürenler yok mu?
Değerli sosyolog Şerif Mardin bir tahlilinde eski kavramlar ve tanımlamalarla yeni durumları anlamanın imkansızlığını şöyle anlatmıştı: "Grupların oluşmasında biz 'sağ ve sol' kavramlarını kullanıyoruz. Bunlar Türkiye'de grupların oluşmasına sebep olan öğeler değil. Baştan itibaren sanıyorum ki bir kere bu sağ ve sol kavramlaştırmayı ortadan kaldırmamız lazım. Bunlar belki gruplaşmanın belirli bir yüzdesinin anlaşılmasını temin ediyor. Meselenin esası başka kavramlarla anlaşılabilir gibi geliyor bana. Bu kavramlar nelerdir? Bir zamanlar ben icat etmiştim, 'merkez ve çevre' diye. Türkiye'de şimdiye kadar kullandığımız kavramların dışında bir şekilde kavramlaştırılması gereken bir şey var ve bunu daha geliştiremedik."

OKUMAK VE DİNLEMEK

Bu kavramları oluşturup, geliştirmenin yolu okumaktan, dinlemekten, araştırmaktan geçiyor. Ama başta da söylediğim gibi sadece görüntülerden olayı anladıklarını zannedenler ağırlıkta. Bazılarımız da toplum kesimlerinin bize söylediklerini dinlerken, anlatılmak istenileni duymaya değil, anlatılanların kafamızdaki eski şablona uymasına ağırlık veriyoruz.
Rahmetli Ahmet Ertegün, yıllar önce bir Karadeniz seyahatinde başına gelenleri anlatmıştı. Ertegün ve Amerikalı arkadaşları, Ani Harabeleri'ni görmek üzere ciplerle bir Karadeniz köyünden geçerken duruyorlar. Ciplerin içindekiler birbirleriyle harıl harıl İngilizce konuşuyor. Ertegün de, yolda gördüğü köylüye "Burada bakkal var mı, içecek bir şeyler alabilir miyiz?" diye aracın penceresinden soruyor. Köylü Ertegün'ü dinler gibi görünüyor ama kulağı aracın içinden gelen İngilizce konuşmalarda olduğu için, Ertegün'e "Sen anlamaz benim dediğimi, sen Türkçe bilmez" falan diyor. Ahmet Ertegün ne kadar Türkçe konuşsa da, köylü onun Türkçe konuştuğunu duymuyor. Aracın içindeki İngilizce konuşmalara kilitleniyor. Ne dersiniz? Yeni Türkiye'yi doğru anlamanın bir şartı da toplum kesimlerini söylediklerine kulak vermek değil mi?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA