Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Türkiye’nin gerçeklerini gecikerek kabul ediyoruz

Türkiye Cumhuriyeti'ni de, kültürel zenginliğimizi de oluşturan öğeleri görüp bunları kabullenmemiz gecikmeli olsa da gerçekleşiyor. Bu gecikmeyi eleştirsek de, gerçekleri kabullenmedeki gecikmeleri çok doğal bir evrensel olgu biçiminde görmeliyiz.
Zaman ve koşullar, ulusların da devletlerin de bakış açılarını değiştirir. Komünizmin veya Sovyet Kızıl Ordusu'nun kapitalist dünyayı tehdit ettiği Soğuk Savaş döneminde Batı bizi "Hür Dünya'nın sınır bekçileri" olarak görmez miydi?

Bakış açıları değişir

Türkiye'de yaşayan insanların dini inançları, etnik farklılıkları, gelenekleri falan önemli değildi... Kronikleşen "Askeri demokrasi"nin varlığı da önemsizdi. Türkler Kore Savaşı'nda komünizme karşı mücadele eden silah arkadaşlarıydı. Eğer 1970'lerin sonunda dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in "Onlar ortak biz pazar olacağız" içerikli sabit görüşü olmasaydı, Türkiye de 1980'lere Yunanistan'la birlikte AB üyesi olarak girebilirdi.
Bugün ise Batı Türkiye'de yaşayan insanları "Farklı kültüre sahip Müslümanlar" olarak görüyor. Bazı Batı siyasetçilerine göre de Türkiye'de şu anda "İttifak"ın disiplinini kabul etmeyen ve kendi önceliklerine ağırlık veren bir yönetim var.

Resmi ideolojimiz

Olaya şöyle de bakabiliriz... Şu anda AB karar merkezleri "Antik Yunan kültürü"ne mi yoksa "Yunanistan'ın ekonomik iflası"na mı takıntılılar? Veya bu coğrafyada Japonya Türkiye'nin yerinde olsaydı, Avrupa'nın Nazi kalıntısı yabancı düşmanları "Bunlar Şinto inancına sahip oldukları için Avrupa kültürüne uyum sağlayamazlar" derler miydi?
Bizim "Resmi İdeoloji"miz de Türkiye'nin gerçeklerini görmek yerine, yıllar boyu tekilci bir yapının varlığını kabul etmedi mi? "Kürt Realitesi"nin siyasete bir parti olarak girmesi ya da Kürtçenin özgürce yazılıp konuşulması mümkün müydü?

Kürtler ve Türkler

Bugün ise gerçekler tüm ağırlıkları ile karşımızda... Ama eski düşünce alışkanlıklarımızın kalıntıları da devrede... Şimdi de "Kürtler"in tümünün birbiri gibi düşündüklerini sanıyoruz. Aynı şekilde "Türk" denilince de tek tip ve tek boyutlu bir topluluk geliyor aklımıza. Oysa nasıl barışa, birlikte yaşamaya, demokratik uzlaşmalara karşı olan Kürtler varsa, Türkler de aynı farklılıklar içinde yaklaşıyorlar bu olgulara.

Yaşasın demokrasi

Bir yanda Nevruz'un kutlandığı, diğer yanda MHP Kongresi'nde şoven söylemlerin seslendirildiği bir çoğulculuk var bu ülkede. İşte bütün bu farklılıkların bir arada yaşayabildikleri sistemin adı "Demokrasi"dir ve bu coğrafyada demokrasiyi yaşatmak, gerçekten çok hayati ve zor bir uğraştır. Biz bunu başarıyoruz... Çoğulcu ve özgürlükçü demokrasi var oldukça da, barışçı ve uzlaşmacı açılımlar sürecektir... Aynı düşünen Türklerin ve Kürtlerin varlığı çözümsüzlüğe karşı en etkili ilaçtır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA