Bir hafta önce İsviçre'deki "boy ölçümünü" günün şartlarına göre değerlendirerek yanlış yaptığımızı dün gördük. Young Boys takımı her yönü ile kendilerini 'koca' zanneden futbolcuları, küçük düşürerek oynuyor, yine kanat bindirmeleri ile etkilerini iki katına çıkartıyor, her bölgede çoğalarak maçın hakimi oluyordu. Bir hafta önceki "acizler" faturayı Kazım'ın sırtına bindirip, üç buçuk ataktan çıkardıkları iki golle, sırıtmayı başarmışlardı. Bu kez kendi seyircileri, üstelik coşkusunu sahaya ve rakibin üstüne taşıyan, yüksek dozlu heyecana rağmen, çime yapışmış gibi oynadılar.
Bir an içimden, maç sonrasında Young Boys başkanına gidip, "Alın bizimkileri, verin sizinkileri" diyesim geldi. Bir futbolcu grubunun; ne kendisini, ne de takımını böylesine küçük düşürmeye hakkı var çünkü.
40'ta gelen gole kadar, Volkan Demirel'in yaptığı dört net kurtarış var notlarımızda. Fenerbahçe'nin ise devre bittiğinde; girdiği pozisyon sayısı bir, kaleyi bulan şutu yok.
KENDİNİ SORGULATIR
Aykut Kocaman'ın ilk maçtan nasıl bir ders çıkardığını, sahaya Dia ve Önder haricinde aynı takımla ve kurguyla çıkmasıyla anlayamadık. Bütün halinde oynaması için uğraştığı takımın yine 70 metre mesafeyle sahaya yayılması da ilginç. Takımı bir düşüncenin değil, geçmiş sezonların kaosunu yaşamaya kararlı oynadı. Bu şablonu Alex'e çengel atarak kırma kararı doğruydu. Emre'yi öne atarak, sahadaki oyuncusu sayısını eşitlemeye çalıştı.
Stoch'un kendini başarıyla (!) attırması, yine planların ve düşüncelerin altını, üstüne getirdi. Ama eğer Alex koşmamaya fatura ödüyorsa, diğer futbolcuların bu karardan çıkarmaları gereken önemli dersler de olacaktır.
Aykut Kocaman neredeyse pozisyonsuz bitirdiği bu maçı iyi analiz etmeli. Bu kadroyla, bu futbolcularla daha iyisini nasıl yapacak bilmiyorum. Radikal düşüncelerle bu takımın başına geldi. Eğer kılıcını keskin tutmazsa, bu kez kendi kalitesini sorgulatır. Bu takım böyle oynayacaksa, Daum neden gitti diye sorarlar.