Beşiktaş'ın kendi sahasındaki ilk galasında beklentilerin ne kadarını karşıladığını veya krizli günlerin ne kadarını atlatıp, futbolun içinde ne kadar yaşamaya başladığını görme şansını bulduk. Geçen yılın sorunlarını çözüp, daha iyi olmanın yolunu nasıl bulacağı da merak konumuzdu.
Rus rakibi karşısında maça hakim olsa bile oyunu elinde tutamadığını görüyorduk. Geçen sene de böyleydi. Heyecan veren oyuncuları, sahanın her yanında görebileceğimiz spektaküler hareketlere rağmen, ceza alanına yaklaştıkça etkili olma oranları azalıyordu.
Quaresma'nın olmadığı takımın topal kaldığını, sadece sol kanadı hücumda işler hale getirip rakibin de işini kolaylaştırdığını söylememiz yanlış olmaz. Simao, "sakatım" dedikten sonra bu da kalmadı. Bir karambol golünün getirdiği skor üstünlüğünün yanına Beşiktaş için, "bir çok fırsatı değerlendiremedi" diye de yazmamız gerekiyordu böyle bir maçta.
Takımın o hale gelmesi için tribünler de bekliyordu. En ufak bir kıpırtıda, temponun yükselmeye başladığını hissettikleri her anda bu motivasyonun sesi stadı kaplıyordu. Böyle bir paragrafı, "fakat" diye başlayan bir çok eleştiri ve tatminsizlik taşıyan cümle ile sürdürebiliriz de aslında.
ŞOV İÇİN FIRSAT KOVALAYANLAR
Her oyuncunun kendi şovu için fırsat kolladığı bir takım haline gelmiş Beşiktaş. Fernandes ile Ernst'e söyleyecek bir şeyim yok. Ama hücumu, yani Beşiktaş'ı diğerlerinden ayırması gereken bölümü organize etmesi gerekenlerin, aynı koro içinde müthiş bir serenat için birbirlerini desteklemeleri yerine, herkesin en beğendiği şarkıyı söylemekteki inadı vardı.
Almeida'nın tek şutu gol oluyor, Guti'nin kaleyi tutan ilk hamlesi kullandığı penaltı atışı oluyordu. Bu arada maçın Bulgar hakeminin tribün atmosferini en çok yaşayanlardan biri olduğunu söylememiz de gerekir.
İsmail'e yapılan hareketi Süper Lig'de penaltıyla sonuçlandıran bir hakemi, polise ifade vermek üzere çağırmalarını bekleriz çünkü...