Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Tatildeki turnusol kağıdı

Yurtdışında yaz tatilindesiniz. Peki plajdaki, denizdeki, yan şezlongdaki tatilci Türkiye'den mi? İşte karşınızdakinin tek kelimesini duymayı beklemeden garantili sonuç alabileceğiniz 'bizden' hasletler!

DIRDIRDA DUR DURAK
Evvela şunda anlaşmak lazım belki de: Türkiyeli bir tatilcinin tek kelimesini duymamak diye bir şey yok.
Bunun için kulaklığınızın daimi kulağınızda olması lazım.
Türkiyeli tatilci demek, aynı zamanda mütemadiyen en yüksek tonda dırdırdır dardardar konuşan, kelime sarfiyatında dur durak bilmeyen bir organizma demek. Yunan ve İspanyollar da gevezelikte bizle yarışır ama onların arada başka meşguliyetleri olduğu, mesela bir şeyler okuyabildikleri için mola verdikleri anlar tespit ediliyor.

ADANMIŞ ANNE
Diğer ülke ailelerinde anneler de normal birer bireyken ve tatilin tadını eşit şekilde çıkarırken, bizimkilerin bu kadar perişan olması üzüntü verici. O terlik öbür çantada mı kalmış, sarı çanta odada mı kalmış, anahtar kapının üstünde mi kalmış, deniz gözlüğü arabada mı kalmış, şarj aleti evde mi kalmış, hepsi ve dahası annenin sorumluluğunda.
Kadın; kocasının, çocuklarının, herkesin bekçisi, normal hayatta ev kadınıysa bile tatilde adeta bir şirket yöneticisi... Öyle yoruluyor ki tatilde, bir de ailesiz tatili hak ettiğini düşünüyorsunuz ama hayır: Onu var eden tam da bu sorumluluklar; kendini onlarla tanımlıyor, bizzat çağırıyor onca işi gücü...

KOCASININ VALİDESİ EŞ
Yıllardır Türkiye'de yaşamakta olan bir Amerikalı tanıdığımız, garip bulduğu şeylerden birinin de evlendikten sonra kadınların nasıl da kocalarının annesi rolüne soyunduğu olduğunu söylemişti.
Tatilde apaçık görülüyor bu: Kadınlar, hele uzun evliliklerde, kocalarının çok net bir şekilde annesi: Dökme üstüne, içmesene artık, gelsene gölgeye, girsene denize, tekrar aramadın mı onları, amma çok yedin (Ama sonunda daima 'aşkım' ilavesiyle)...
Hareketlerle de destekleniyor bu anaç haller: Örtmek, açmak, silmek, kurulamak, durulamak ve şapka/havlu/peştamal/ yedek tişört/pike temini hep 'anne' eşte... Adamı tuhaf bir şekilde çocuklaştırıyor, acizleştiriyor, bakımını üstlenip sonra da şikâyet ediyorlar, çok ilginç.

YALNIZ KALAMAYAN KADIN
Başka kadınlar kendi kendine oyalanırken, bizimkilerde umumi bir kendi kendine olamama, yetememe, yalnız kalamama, hemen sıkılma hali var. Adam uyuyor mu, çocuk oynuyor mu, eyvah! Olmaz!
İlla ki dürtülecek, gıdıklanacak, seslenilecek. Sözlü ya da fiziksel hep bir temas olacak. Kadın sürekli adamın ve çocukların onu rahat bırakmamasından, başını dinleyememekten şikayet ediyor ama vücut dili tam tersini söylüyor bunun. Kaşınan, kaşıyan, konuşan ve konuşulmasını isteyen hep kendisi... Bir başına bozulmadan durabilme süresi üç buçuk dakika...

ÇOCUK ŞIMARTMA USULLERİ
Pişman etmeyecek genel kural: Yabancı çocuklu ailenin yanındaki şezlongu dert etme, yerli çocuklu aile gördün mü kaç! El aleminki tatlı tatlı oynarken, bizimkilerin tabiri caizse 'çişi kakası bitmiyor'! Ciyaklama, viyaklama eksik olmuyor, o uyku bir türlü gelmiyor. Esasında çoğu zaman çocuklarda değil mesele; onların ilişkisine, oyununa, kavgasına müdahil olan ebeveyn, çoğu zaman da iyi niyetli paylaşım ve kaliteli vakit diye dört dönen annede.
Bizimkiler kadar çok, devamlı, ha bire yavrusuna seslenen yok mesela. Çocuk kendi halinde oynarken, seslenip, çağırıp, bir şey söyleyip resmen onu taciz ediyor anne! Son yıllardaki onca modern zaman telkinine, pedagog takviyesine rağmen başka yetiştirme teknikleri, fark etmeden şımartma, ilgiye boğma, sevgiyle kusturma usulleri yerleşmiş genlerimize. Üç yaşındaki oğlunu 'Paşaaam' diye sevenler varken hâlâ, bize laf düşmez tabii.

DENİZE GİRDİN BİR DERT, ÇIKTIN BİR MESELE
Başkalarının denize girdiğini, çıktığını, nasıl atladığını, suda ne kadar kalıp ne şekil yüzdüğünü fark etmiyoruz bile.
Ama bizimkilerde bunları görmesek de duymamamız imkansız, çünkü hep dilde.
Denize girecek olan bunu 45 kere ilan edip yanındakileri de davet ve iknayla dakikalar harcıyor. Su sıcak mı, soğuk mu, çok mu güzel, bunun en yüksek perdeden ilanı da defalarca ve dakikalarca elbette!
Çıkan niye çıkıyor, peki tekrar girecek mi, herkesin suyla her anına şahitlik etmek, yakınlarınızda bizden birileri varsa, kaçınılmaz. Yoksa, ruhunuz duymaz. T.C. uyruğunu, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olmamıza rağmen denizle asgari ilişki kurmuşluğumuzun, suya girerkenki vücut dilimizdeki ürkek yansımasından da anlıyoruz ayrıca. Ayakları sokup eğilerek omuzlara su serpme de favori faaliyetlerimizden.

GENİŞLEMECİ ZİHNİYET
Yan şemsiyede de gözü varsa, yan şezlongu da çekmeye davranıyorsa, eşyalarını koymak için ille de ekstra koltuğa ihtiyacı varsa... Hem yemekte hem sahilde hem bahçede aynı anda yer tutma heveslisiyse... Arabasını ne hikmetse bir türlü iki çizgi arasına park edemiyor ve her seferinde iki arabalık yer işgal ediyorsa... Osmanlı'nın torunları diye mi acaba bu yayılmaca?

KAHVALTI BÜFESİNDEN POSTMODERN FÜZYON
Büyük otellerin şaşaalı açık büfelerindeki göz dönmesi malum ama minicik motellerin sehpanın üstüne dizdikleri sayılı tabaklarıyla temas anı bile turnusol! Zeytinin üstüne şeftali reçelini, çırpılmış yumurtanın içine limonlu kurabiyeyi koyup/düşürüp bir koca çöp tabak elde etmede üstümüze yok galiba.

GÖREREK ÖĞRENME, TAKLİTLE UYGULAMA
Mayosunu 10 dakika içinde sizin astığınız gibi asan birine denk gelirseniz, kesin bizden! Sizin uydurup yapmalarını rica ettiğiniz bir kokteylin ne olduğunu garsona sorup aynısından sipariş veren, asla bir Finlandiyalı olamaz! Akşam yemeğinde menüden çok daha fazla komşu masaların tabaklarındakileri okuyan da Fransız olmasa gerek. Yapacak bir şey yok, böyleyiz: Etraftan görerek öğreniyoruz, taklitle mükemmelleşiyoruz!

ÇUVALDIZ VE PRATİK ZEKA:
Yanında çok eşya taşıma, siyah renkten yaz sıcağında da vazgeçememe, buna karşılık esmerliğini sarı saçla kırma sevdası, çantasından kendi çayını çıkarma, tavlasını yanında taşıma... Bizi anlatan daha pek çok özellik, hal, tavır, durum var. Kendine, milletine laf söyletmeme, kırılma, bozulma, gücenme de bunlardan tabii! Çuvaldızı kendimize batırdığımız bu makalemizi tatlı bağlayalım: Tek kelime Yunanca bilmeden, tek harf Türkçe ve İngilizce bilmeyen biriyle mükemmelen anlaşana rastlarsanız, şüpheniz olmasın ki o da bizdendir. Pratik zeka, Türkiyelinin göbek adı olmalı!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA