Türkiye'nin en iyi haber sitesi

SEDA DİKER

Seks ve aşk

Ünlü doktor Prof. Dr.
Mehmet Öz, geçtiğimiz günlerde, herkesin her gün seks yapması gerektiğini söylemişti. Bu cümle öylesine yankı yarattı ki, kendi babası bile oğlunun bu işi abarttığını düşündü. Oysa Öz, pek kimsenin farkında olmadığı bir şeylere dikkat çekmeye çalışıyordu. Hatta bir başka röportajında, sevginin çok önemli olduğundan da bahsetmişti.
Kalp krizi geçiren pek çok kişinin sevgisiz kaldığını ya da kalp acısı yaşadığını söylüyordu.
Eh, yalan da değil hani... Düzenli cinsel hayatı olanların bağışıklık sisteminin daha kuvvetli olduğu düşünülüyor, araştırmalar bunu destekliyor.
Peki öyleyse neden çapkınların ömrü daha uzun olmuyor ya da her evli çift neden tam olarak sağlıklı olamıyor? Çünkü cinsel enerjinin ve aşk duygusunun birlikte akması gerektiğini unuttuk.
Pek çok evli çift aralarındaki aşk duygusunu ve heyecanı kaybediyor. Hatta ciddi sayıda çift, cinselliği sadece üreme amaçlı kullandığını belirtiyor. Ya da ucundaki kısacık, küçücük hazzı yakalamak ve rahatlamak için...
Cinsel hazzın, hem yaşam enerjimizi artırdığını, hem çekim yasasını aktive ettiğini biliyor muydunuz? Üstelik çekim yasasını aktive etmek sandığımız kadar kolay değilken, binbir türlü duygusal çalışma yapmak gerekirken, bu hazza ulaşabilirsek, zahmetsizce başarılı olabiliyoruz.

DOKUNMAYI BİLMİYRUZ
Ama cinsel haz, zannettiğimiz şekilde olmayacak. Bu konuda bilmediğimiz çok şey var.
Dokunmayı bilmiyoruz. Sonuç odaklı hareket ediyoruz. Üç dört saniyelik bir hazza ulaşabilmek için, asıl zevk almamız gereken dokunuşları kısa kesiyoruz. Oysa bedenimizi açmadan önce, kalbimizi açmalıyız. Dokunurken, kendimizi değil, karşımızdakini nasıl sevdiğimizi hissettirmeliyiz.
Elbette onun tarafından nasıl sevildiğimizi de hissetmeliyiz. Belli uzuvlarını değil, bütününü onurlandırmalıyız. Kendi bedenimizin de onunki kadar kıymetli ve güzel olduğunu idrak etmeliyiz.
Eğer bildik sonuca odaklanmaz, dokunup sevmenin mutluluğunu yaşarsak, bir anda vücut bambaşka bir duyguya atlıyor. Aşk ve dokunuş yeterince özgür, hedefsiz ve sevgi dolu olursa, bambaşka bir alana giriyoruz. İşte orada belki de tüm kainatla bir olduğumuzu, yaratılmış her şeyi ve herkesi çok sevdiğimizi idrak ediyoruz. Vücudumuzdaki bütün hücreler şifalanmaya başlıyor... Haz, belki de iki üç saat sürebiliyor.
Bunun için geniş zamanlara, birbirimize saygı duymaya, aşka, çocuksu bir keşfetme duygusuna ihtiyacımız var. Bilin bakalım bu yeteneklerimizi nasıl kaybettik? Çocukken... Evet, çocukken kısıtlanıyoruz. Kırılmasınlar, ellenmesinler diye yasaklar koyuyor, cezalar veriyoruz. Hazzımız kısıtlanıyor. Misafirlikte konuşmak yasak. Sokakta gülmek yasak. Merak ettiklerimizi keşfetmek yasak. Bir de "Komşular ne düşünür?"ler var...

ERKEK OLMASINA İZİN VERİLMEMİŞ OĞLANLAR
Erkek olmasına izin verilmemiş, sorumluluk almamış, her şey önüne konmuş, emek vermeyi öğrenmemiş oğlan çocukları var... Kadın olmasına izin verilmemiş, yaşıtı oğlanları tanıması yasaklanmış, hizmet ettirilen, önemsenmeyen, eğitimi bile kısıtlanmış ama küçücük yaşta evlendirilerek kadınmış gibi davranması beklenen kızlar var... Âşık olmasına, sevdiğine kavuşmasına izin verilmemiş gençler var...
Bilinçaltı ne öğrenebilir ki kendini kısıtlamaktan başka? Ne doğru bir cinsel hayat yaşayabilir ne de bağışıklık sistemi güçlenir...
Boşuna çekim yasası yok, palavra bunlar demeyin.
Çalıştıramıyorsunuz ki, korkuyorsunuz. Çekim yasası, ruhun haz almayı öğrenmesiyle harekete geçer. Ama o da yasak. Günün birinde özgürleşmemiz dileğiyle...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.