Hiç lafı dolandırmadan belirtmek isterim ki, değerli Kültür Bakanımız Ertuğrul Günay'ın Fransa'daki meslektaşıyla yaşadığı diyalog hakikaten çok acayipti. Aynı zamanda, Fransa'nın eski ve efsane Devlet Başkanı merhum François Mitterrand'ın yeğeni olan Kültür Bakanı Frederic Mitterand, eşcinsel kimliğini saklamıyor ve hatta bu konuyla ilgili espriler yapabiliyor. Kendiyle barışık bir kimse yani... Fakat anladığım kadarıyla Sayın Günay konuyla ilgili bilgi sahibi değildi. Bilmeyenler için burada tekrar etmek gerekir, Fransa'da dokuz ay sürecek olan ve 'Türk Mevsimi' adı verilen etkinlikler dizisi münasebetiyle bakanlarımız bir araya geldi. Bir basın mensubu, Türkiye ile Fransa arasında AB üyeliği nedeniyle yaşanan siyasi gerginliklerin 'Türkiye Mevsimi'nin düzenleneceği aylar içinde yumuşama ihtimalini sorması üzerine Fransız Bakan, "Dokuz ayda güzel bir çocuk doğar," dedi. Bu yanıt üzerine Ertuğrul Günay, "Bence başka bir şey eklemeye gerek yok," diye her zamanki centilmenliğini gösterdi ama Mitterrand matrak insan tabii, tekrar mikrofonu alıp, "Çocuğu şimdi birlikte yapıyoruz demek istemedim; ama neredeyse öyle..." diye bir ekleme yaptı. Bunun üzerine bir kahkaha patlatan Ertuğrul Günay, hani hem olgun hem nüktedan bir bakanımız ya, "Yeni aşklara açık bir gelişme sürecine girdiğimiz ortada," diye analojiyi ilerletti. Mitterrand, "Bence artık burada duralım," demek zorunda kaldı, "Sayın Bakan, benim neden ünlü olduğumu bilmiyor galiba!.."
İHTİYAÇ FAZLASI PARALAR
Fıkra gibi değil mi? Şahsen, kıymetli bakanımızın en çok şaşkın yüz ifadesini beğenirim. Öyle en sevimli şaşkınlığıyla bakmıştır bakanımız... Canım bakanım benim! Tabii bu şaşkınlık meselesi başlı başına bir tartışma konusu. Hani insanlığın birer fasit daire haline getirdiği yumurta-tavuk benzeri tartışmalar vardır ya ve bunların en içinden çıkılmazı da, 'Normal olan nedir?' tartışmasıdır ya, Fransız Bakan'ın ettiği laflar bu işi tekrar düşünmeye sevk etti beni. Sonra geçtiğimiz hafta içinde yaşadığımız iki ayrı hadise, daha da derinlere dalmama yol açtı. Mersin'de bir arkadaş, kendisine fazla gelen 3.500 lirayı havaya fırlatarak halka dağıttı. Mevci Ergün adındaki bu arkadaş, paraları bir binanın tepesinden savurma gerekçesini gayet açık ve net bir biçimde şu ifadelerle anlattı: "En güzel şey ihtiyacın dışındaki fazla parayı dağdan, bina tepesinden atıvermek. Havaya attığın paranın gökyüzünde yıldızlar gibi uçuşunu izlemek zevklerin en güzeli. Ben bu mutluluğu yaşadım, bunu yaşamayan bilemez. Herkese tavsiye ediyorum. Bazı şeyler vardır yaşanmadan anlatılmaz. Tün insanlara da buradan sesleniyorum; ihtiyaç fazlası paranızı atın. Mutluluğun tadını böylece aldım..." Fakat arkadaşın ağabeyi, "Kardeşimi topluma kazandırmamız için tedaviye ihtiyacı var," diye açıklama yapmış. Sebep? "İhtiyaç fazlası paranızı atın," diyen Mevci 'anormal' ya, deli gibi para biriktirmek için uğraşan, çok para için her türlü rezilliği kendine reva gören, hayat boyu yiyebileceğinin kat kat üstünde servet biriktirmeyi meziyet sanan bir 'normal'e kazandırılmalı! Adam hayatın sırrını yakalamış, güzellikler deryasında yüzüyor; insanlık onun ulaştığı 'güzel kafa'ya ulaşabilse, bambaşka, yaşanılabilir bir hayat sahibi olacağız. Ama adama deli muamelesi yapılıyor!
AKILLARA MUKAYYET DİLİYORUM
İkinci hadisemiz de Adana'dan. Eyüp ile Kemal isimli iki 'deli', yatmakta oldukları tımarhaneden, pencereyi çay kaşığıyla açıp kaçmış. Bir taksiyi durdurmuşlar. Bir tanesi taksiciye, "Ağabeyim annemi bıçaklamış. Yaralı annem Gaziantep Devlet Hastanesi'nde onu son kez görmem lazım. Aceleyle çıktığım için cüzdanımı yanıma alamadım. Gaziantep'te yakınlarımdan alıp taksi ücretini öderim," deyip ağlamış. Şoför iki kafadarı Gaziantep'e kadar götürmüş. Orada bir biçimde iş patlamış. İkilimiz, yaptıkları açıklamada, "Adana'daki hastane bir işe yaramaz. Bizi bunalttılar," demiş... Şimdi kim deli? Kim anormal? Bana, "Bir taksiciyi kandır, kendini Balıkesir'e bıraktır," deseniz, vallahi beceremem. Adamlar Adana'daki tımarhanenin bir işe yaramadığı tespitini yapacak kadar da ayıklar. Buyurun, normalliği-anormalliği, deliliği-akıllılığı tartışın şimdi! Efendim, bu 'normallik' meselesinde en çok tartışılan isimlerden biri de kuşkusuz Michael Jackson idi. Merhumun hayatı hep mercek altında tutuldu, pek çok spekülasyona konu oldu, ölümü bile 'normal yollardan' mı, değil mi diye dünya kadar mevzuya yol açtı. Merhumun arkasından konuşmayacağım tabii, bize yakışmaz. Fakat merhum, zincirleme intiharlara sebep oldu. Bu yazı yazılırken, intihar ederek hayatına son veren hayranlarının sayısı 12'yi bulmuştu. Ne diyeyim? Bu arkadaşların muhtemelen tamamı, intihar etmeden önceki hayatlarında 'normal' sayılan munis kimselerdi. Ölenlere Tanrı'dan rahmet, kalanlara ise akıllara mukayyet diliyorum. Ve bu vesileyle, Michael Jackson'la ilgili en acayip hareketi -yine- yapmış olan Beşiktaş Çarşı sakinlerine selam ediyorum...