Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HOP KÜLTÜR

SAMİ TOSUN

Bekâret ve ceza

Aşk ve Ceza vesilesiyle sorulan 'İntikam uğruna bekâretinizi verir misiniz?' sorusuna, magazin dünyasının popüler isimleri cevap verdi. Herkes böyle bir küçük düşmeyi kabul edilemez buldu

Evet efendim, Aşk ve Ceza diye bir dizi başladı atv'de ve hemen fikrimi söyleyeyim, tutacak bu dizi. "SABAH ile atv aynı grupta olduğu için acilen durumdan vazife çıkarıyor bu tosun," diye düşünmeniz için vakit çok erken ey fesat okur. Dizinin tutacağı neredeyse kesin gibi çünkü ekip şimdiye kadar hep tutturmuş işi. Geliniz ve görünüz ki, samimi olmak lazım. Hani yaşı, başı, görünümü, dizideki ortamı, hele giydiği deri kıyafetler, kırmızı deri eldivenleri falan itibarıyla Nurgül Yeşilçay'ın canlandırdığı karakter, bana hiç de bekâretini evlendiği güne kadar saklayacak bir kadın olarak görünmedi... Hayır, sonra, her dizi daha ilk bölümlerden izleyiciye bir 'hayati' soru sorduracak ya ille de, işte bu sordurulacak sorular giderek acayipleşiyor... Hatırlarsanız, 1001 Gece'de, 'Çocuğunuzun ameliyatı için 150 bin dolar karşılığı patronunuzla beraber olur musunuz?' diye sordurulmuştu. (Gerçi tuhaf bir insan olduğum için ben o soruyu kendime tersten, 'Bir gece için bir hanıma 150 bin dolar verecek kadar kendini kaybeder misin?' diye sormuştum da, konumuz bu değil.) İşte Aşk ve Ceza da, 'Seni aldatan nişanlıdan intikam almak için, bekâretini gidip hiç tanımadığın birine verir misin?' diye sorduruyor, hatta hadiseyi, 'Hemen hamile kalıp onun çocuğunu doğurur musun?' işine kadar vardırıyor. Kendi adıma, 'berdel' olarak kayınçosuyla evlendirilmiş hanım kızımızın da hamile olma ihtimalini dikkate alarak, hani bir de dizi çağdaş İstanbul atmosferi içinde bir ağalıkbeylik ve töre müessesesi bina etmiş ya, ortalığın birden devlet üretme çiftliğine dönmesi ihtimalinden korkuyorum...

NE BEKÂRETLER GÖRDÜM...
Neyse efendim, Günaydın ekimiz de, dizinin bu anketsel çekiciliğini değerlendirerek hemen bir anket yapmış, "İntikam uğruna bekâretini bir yabancıya verir misin?" diye. Tabii bu tür anketler bâkire ev kızlarıyla yapıldığı zaman pek ilgi çekmeyeceği için, ünlülerimize yöneltilmiş soru. Takdir edersiniz ki, pek çoğu, misal Başak Sayan, Asena, Ebru Destan, Tanyeli veee tabii ki Yeşim Salkım, asla böyle bir 'küçük düşme'yi kabullenemeyeceklerini iftiharla beyan ediyorlar. İşte ünlü kadınlar camiasındaki asalet geçidi! (Çok sürreal yaşıyoruz, değil mi? "Ne bekâretler gördüm, zaten yoktular," dizelerindeki gibi...) Ankette, "Sonradan üzülürdüm ama adama da aynı acıyı yaşatırdım," diyen tek ünlü hanım Banu Zorlu oluyor. Ama kanaatimce en süper cevap Tuğba Özay'dan gelmiş: "Madem başkasıyla da birlikte olabiliyorum, o zaman çocuğun beni aldatmasını niye bekleyeyim ki? Zaten evleneceğim için bekâretimi ona verirdim. Sevişmenin en alasını da sevdiğim adamla yaşardım!" Şimdi ekşisözlük'te olsak (bkz. nasılsa evleneceğiz ve bkz. evlenme vaadiyle defalarca kandırılan kadın) diye bir şeyler yazardım ama buranın formatı uygun değil. Yine de 'buradan' Tuğba Özay'ı Nobel Samimiyet Ödülü'ne aday gösteriyorum. Ayrıca, böyle bir anket için böyle bir dev kadroyu bir araya getiren Günaydın ekibine sempatilerimi yolluyorum...

GAZETECİ-YAZARLAR GÖRÜNMEMELİ
İtiraf edeyim, ben bu ünlü kadınlardan çok korkuyorum. Yine de kendimi onları izlemekten alıkoyamıyorum. Misal, elim gidip gidip Hülya Avşar'ın programına zaplıyor. Hayatımdaki dozajının düşmesine tahammül edemiyorum. Geçen gün bir başka ünlü hanım vardı programda, Ece Temelkuran, bakakaldım öylece... "Biz, gazeteciler, yazarlar," diyor, "Aslında ortada görünmemesi gereken insanlarız ama herkes bizi izliyor..." Çok rahatsız bu durumdan. Müthiş bir tevazu... Yani o bir şöhret ama aslında istemiyor, "Biz izlenen insanlar olmamalıyız," diyor... Bunu nerede diyor? Hülya Hanım'ın programında!Maşallah! Tabii yeni romanının 'PR' kampanyası böyle şeyler gerektiriyor kuşkusuz... Peki, romanı nasıl bir romanmış? "Bu kitap bir aşk romanı olarak okunabilir," diyor, aradan zaman geçiyor, "Politik bir kitap olarak da okunabilir," diyor, aradan zaman geçiyor, "Felsefi bir kitap olarak da okunabilir," diyor... Aaaa, Ece Vahapoğlu da geçenlerde öyle bir roman yazdıydı! Bu ara moda galiba... Hem biliyor musunuz, Ece Vahapoğlu üniversitelere son romanından 300 adet bağışlamış, halkla ilişkiler şirketi basın bülteni yolladı, ben de oradan öğrendim. Ya, artık romanların hepsi 'PR' şirketleriyle çalışıyor! Evet efendim, yukarıdaki satırlarımı bir aşk yazısı olarak okuyabilirsiniz. Dikkatli okur, eminim politik ve felsefi mesajları da hemen ayıklayacaktır...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.