Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HOP KÜLTÜR

SAMİ TOSUN

Hep kötüler mi kazanacak?

Survivor yarışmasında güç birliği yapan koca koca adamlara direnip, onları birer birer alt eden Merve iyi mi? O adada vuku bulan ve izlerken utandığımız şeyler aslında bir bakıma toplumumuzun ortalaması da değil mi?

Şu memlekette en takdir ettiğim kimselerden biri Acun Ilıcalı'dır. Yani, gelip bana, "Referandumda falanca oyu kullan," dese, gidip gözümü kırpmadan o oyu atarım. Çünkü o bizim toplumumuzun ortalama zekâsıdır. Hem spor muhabiri, hem 'firarcı', hem de Latin Amerika'da milleti birbirine kırdıran tuhaf yarışmaların yapımcısı olarak dünyayı dolaşmasına rağmen Kapalıçarşı çırağı seviyesinde İngilizce konuşması bile, onun toplumumuzun aritmetik ortalaması olduğunu göstermektedir. Halkımızın Acun'u evimizin masum ve sempatik oğludur, kuzenidir, yeğenidir aynı zamanda. Ortalama aklı kendisinde o denli cisimleştirmiştir ki, her yaptığı iş tutmakta, reyting üzerine reyting patlatmakta, tabii reklam gelirlerinden hatırı sayılır bir servet elde etmektedir. Allah artırsın, gözüm yok... Ama lütfen söyleyin, bir sürü mülakat sonucunda bulduğu tuhaf erkeklere ve güzel kızlara kutu açtırarak, evet sadece içinde para miktarı yazan kutuları açtırarak reyting sağlayabilmek kaç yapımcının harcıdır ki? Mesela Osman Sınav çıksa, Hamdi Bey ve kutucular arasında Acunluk yapmaya kalksa, program ikinci hafta yayından kaldırılır. Çünkü onda 'orientelekt' bir hava yaratma girişimi hakimdir. Yaptığı diziler tutsa da, bir figür olarak kendisi tutmaz.

HAKİKİ YÜZLER ORTAYA ÇIKMIŞ
Oysa Acun, -bakın Acun diyorum, hemen enseye tokat olabiliyoruz onunla- kapınızı çalsa ve geçip içeri buzdolabını karıştırsa, onu evde kimse yadırgamaz. Hatta validenize, "Annecim, bi de az şekerli kahve süper olur," dese, köpüğünü taşırmadan itinayla yapılır kahvesi. Acun'un sırrı, ortalamayı ensesinden tutup çıkarmasıdır. Evet, budur... Toplumdaki cins cins insanların benzerleri, üst kattaki kıl komşumuz, manavımız, teyzemizin kızı, amcamızın obez oğlu, bir de bakıyoruz ki, Acun'un kutularını okşayıp içinden Alaattin'in mavi cinini çıkarmaya çalışıyor, 10'dan geriye sayıyor, hep beraber hopluyor... Ortalamaya hakim olan o sahte -cepten bir şey gitmeden- dayanışma bir anda stüdyoyu dolduruyor. Ekran başında, "Kutuna git, kutuna!" diye bağırıyor vatandaş. Daha önce de çeşitli vesilelerle değinmiştim, birbirinin kutusunu okşayıp totem yapan bu topluluğu yalancıktan bir ıssız adaya koyduğunuzda, ortalamanın gerçek yüzü de ortaya çıkıveriyor. Kutulu stüdyodan Survivor adasına transfer olan Oğuzhan ortalamanın ta kendisidir. Ortada kazanılabilecek tek bir 500 bin varken ve artık kutu yaygarası bitmişken, hakiki yüzler ortaya çıkmıştır. O adada, artık nasıl tenis antrenörüyse, tek bir oyunda bile iki dakika ayakta duramayan Oğuzhan, aradan bir şekilde sıyrılıp 500 bin liralık ödülü alabileceği hayaliyle yanmış tutuşmuş bir şark kurnazıdır. Benzerlerini hemen bulup, bir ittifak kurmuştur. O ittifak içinde yer alan pazarcı Aydın, dünyanın kulağının ardıyla bile halvet olduğu Beşiktaş pazarında, üçe alıp beşe sattığı meyveleri çürümeden nasıl elden çıkarıyorsa, her an herkesi elden çıkarabilme kapasitesine sahiptir. 'Kader birliği' yaptığı ve ağabey diye hitap ettiği adama, bir tartışmada, "Ben senin gibileri yanımda çalıştırıyorum," diyebilecek tıynetteki ayakkabıcı Ertan, gözümüzün önünde İhsan'a mütemadiyen yağ çekmektedir...

SÜRÜDEN AYRILANI KURT KAPAR
Yani, kimse Oğuzhan'ın elenmesine "Oh olsun!" diye yaklaşmasın lütfen. Evet, o tüm 'delikanlılık' söylemine karşın, mevcut hali üzerinden löpür löpür dökülen bir kimse ama karşı komşumuzun hanım hanımcık kızı, örnek terbiye sahibi Başak, yüzünde katlanılmaz bir ifadeyle, "Kusura bakma, bu bir oyun!" diye o güne dek en yakınında durduğu arkadaşını elerken, onunla karşılaştırdığım Oğuzhan bana çok sempatik gelmişti. Başak aynı tezgaha kendisi düştüğünde ise, "İnsanları çok iyi tanıdım burada," diye yine o eski terbiyeli komşu kızı mahzunluğuna geri döndü. Ya, hepsi o adada 'insanlar'ı çok iyi tanımış! O 'insanlar' dedikleri topluluk tam da kendileri ama! Daha düne kadar Var mısın, Yok musun?'da birbirlerinin kutularını okşarken ve, "Kırmızı hissediyorum," falan diye falcılık yaparken müthiş bir dayanışma sergileyen o yüce gönüllü topluluk, işin içine rekabet girince gözünü kırpmadan birbirine dalabilmekte ve bundan zerre utanç duymamaktadır. Burada sihirli sözcük 'rekabet', yanılmıyorsam. Aslında tüm bir toplum o Survivor'ın daha büyüğü gibi değil mi? Rekabet... Altta kalanın canı çıksın, gemisini kurtaran kaptan, sürüden ayrılanı kurt kapar... Gelsin güce tapınma, gelsin fenaların güç birliğiyle oluşan mikro ve makro iktidarlar... Ortalamamız budur işte... Yani Survivor'da birbirini satanlara, sağ gösterip sol vuranlara niye kızıyor ki 'halkımız'? Herkes kötü de, elinde fırsat olsa kendisini elemek için birleşmiş 'kötü'lere aynısını yapacak olan Merve 'iyi' mi? Yarışmada hiçbir şansı olmasa da, İhsan'ın dibinden ayrılmayan Ertan mı bu memleketteki en kötü insan? Tüm rol modelleri aynı değil mi? Siyasetten medyaya kadar her tarafımız daha düne kadar söylediğinin tam tersini söyleyen kanaat yapıcılarla, güçlüye yanaşan yancılarla dolu değil mi? "Peki sen ahlâk timsali misin ey Tosun?" dediğinizi duyar gibi oldum birden. Ah, ah, kıymetli okur... Ben esas olarak kısmetsizim. Yoksa kafa bir jöle tutsa, bilirim neler yapacağımı ama... Altyapı yok...

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.