Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Türkiye ve Avrupa'daki diyaspora

Başbakan Erdoğan, önümüzdeki aylarda Türk göçmen nüfusun yoğun olduğu önemli Avrupa ülkelerinde mitingler düzenleyecek. 1963'ten itibaren, ekonomik ihtiyaç yüzünden Almanya başta olmak üzere Fransa, Avusturya, Hollanda, Belçika ve daha sonraları İsveç'e giden Türkiye kökenli nüfus, o ülkelerde on yıllar boyunca kendi çabasıyla bir yerlere gelmeye çalıştı. O dönem, Türkiye'de bulunan nitelikli işçi nüfusunun en önemli bölümünü, sanayileşmiş Avrupa ülkelerine gönderdik ve muhtemelen kendi gelişmemizin en az 20 yıl gecikmesine neden olduk. Bunun yanı sıra, gönderilen işçilerin "göçmen" statüsünde kalarak, iş hayatları son bulduğunda Türkiye'ye dönecekleri varsayıldı: Dolayısıyla misafir ülkeler, ne işçiler ne de aileleri için herhangi özel bir sistem oluşturmadı. Almanya'da büyüyen o nesil göçmen çocukların çok önemli oranda ilkokul düzeyinde "zor öğrenenler" programlarına kaydırılmaları, AB'nin refah devletlerinin imkânlarını kullanmakta çok zorlanmaları bu yüzden oldu.
Göçmen nüfusun ilk dalga ile giden kısmı büyük ölçüde geri döndü. Ancak ailelerin birleşmesi ve yeni göç dalgalarıyla 1973-74 yıllarına dek AB ülkelerine giden Türkiyeli işçiler, orada kalıcı bir diyaspora oluşturdular. Türkiye Cumhuriyeti olarak, yurtdışına gönderdiğimiz bu nüfusun hiçbir ihtiyacına cevap veremedik. "İşçi dövizi" olarak Türkiye'ye gönderilen tasarruflar, o dönemlerde ihracat yapamayan, döviz kazanamayan Türk ekonomisi için çok önemli bir destek oldu. Ne var ki, kurulan işçi şirketleri birbiri ardından iflas ederek, göçmen nüfusun Türkiye ile olan ilişkilerinde büyük bir güvensizlik oluşturdu.
Göç dalgasının yirminci yılından sonra, Federal Almanya başta olmak üzere diğer ülkelerde, yeni ve girişimci bir Türk nüfusu yetişti ve örgütlendi. O tarihten itibaren, diyasporanın anavatandan istekleri biçimlenmeye başladı: en basit hakları olan seçimlerde oy kullanabilme hakkını talep ediyorlardı. Bu konuda, AK Parti iktidara geldikten sonra yapmak istediği tüm girişimler, atmak istediği bütün adımlar, çeşitli seçimler öncesinde bürokrasi tarafından başarıyla engellendi.
Dünyanın tüm gelişmiş ülkeleri, yurtdışındaki vatandaşlarına çeşitli imkânlarla, diplomatik temsilciliklerde sandıklar bulundurarak ya da posta aracılığıyla zamana yayılan oy kullanma yöntemleri oluşturarak seçmen görevlerini yerine getirme hakkı tanırlar. Türkiye, birçok diğer alanda olduğu gibi bu konuda da geciktirildi, ancak artık bu alanda da, küreselleşmenin ve yirmi birinci yüzyılın standartlarına ulaşacak gibi görünüyor.
AB ülkelerindeki diyaspora, daha önceleri de, defalarca, dev mitingler aracılığıyla Başbakan Erdoğan'a olan sıcaklığını gösterdi. Bu kez de, hiç şüphesiz mitingler, AB ülkelerinin kendi politikacılarını kıskandıracak bir coşkuyla gerçekleşecektir. Ne var ki, diyasporanın sadece AK Parti ve Başbakan'a ağırlıklı oy verecek seçmenlerden oluştuğunu öne sürmek ve bu girişimi bir seçim kazanma hamlesi olarak görmek yanlış olacaktır. Almanya başta olmak üzere, tüm AB ülkelerinde Türkiye'nin siyasi yelpazesinde var olan tüm hareketler temsil edilmektedir. Ancak, yakın zamana dek "Almancı, Hollandacı" diyerek mesafeli bakılan, "biz Avrupa'ya şehirli Türkleri göndermedik ki" diye ayrımcılığa tabi tutulan bu kitlenin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, seçildiği günden beri büyük sempati duyması da garipsenmemelidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA