Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

AK Parti'ye karşı demokrasi ve hukuktan uzak muhalefet

Parlamento seçimleri yaklaştıkça, siyasi arena daha yoğun, daha sert tartışmalara sahne oluyor. Bir anlamda, seçim öncesi muhalefet partilerinin kendi seçmen kitlelerini seferber etmek için kullandıkları yöntem, demokrasilerde kabul edilemeyecek düzeyde toplumu gerginliğe itiyor.
Bir diğer yandan, Türkiye'nin bitmeyen demokrasi sorunu, yani siyasi parti olmayıp da siyasette belirleyici rol oynamak isteyen paralel odakların varlığı, devlet aygıtı içindeki örgütlenmeleri, bu seçimlere de gölgesini düşürdü.
Yargının içindeki hukuk tanımayan örgütlenme, eylemlerini tedhiş boyutlarına taşıyarak, yurttaşların yargıya olan güvenini neredeyse bir daha geri gelmemek üzere ortadan kaldıracak hale getirdi...
Yürütme, yasama ve yargının sağlam olması, demokratik işleyişin temel ilkesi olarak kabul edilmişken, yargının temelinin bu şekilde sabote edilmesi, tüm demokratik sistemi çökertebilir.
Siyaset, özünde bir toplum projesi sunmak, kamuoyunun desteğini almak için demokratik kurallar çerçevesinde rekabet etmektir. Türkiye'de siyaset, o kadar uzun süre vesayet altında kaldı ki, demokrasiyi kurallara göre oynamaya çalışınca, neredeyse haksızlığa uğramak kaçınılmaz gibi duruyor. Konulan kurallara, hukuki çerçeveye, teamüllere uymamanın giderek "akıllılık" olduğunu zanneden bir topluma dönüşüyoruz. Trafik kurallarına uymamayı marifet saymaktan, demokratik meşruiyeti tanımamayı "batıcılık "zannetmeye giden bir yaklaşıma kadar, toplumun saran bu anlayışın birçok örneğini bulmak mümkün...
İç siyasette tıkanan muhalefet partilerinin, eleştirilerinin dozunu arttırmaları beklenen bir durum. Ancak yine aynı partilerin, siyaset dışından, Türkiye dışından kamuoyunu etkileyebileceğini zannettikleri dinamiklerden medet ummaları siyasi hayatımızı zehirliyor. Muhalif çevreler, çok uzun bir süredir, hükümetin geçtiğimiz dönemdeki Orta Doğu siyasetini eleştirirken, en ufak bir nesnellik, en ufak bir akılcılık ve insaf gözetmediler. Yapılan her şey yanlış, hayatları kurtarılan iki milyon insan "yük"tü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yıllardır önerdiği "eğit-donat" yaklaşımının son derece hatalı olduğu savunuldu. Şimdilerde, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin de bizzat yaptığı açıklamalardan, dört yıl ve yüz binlerce hayata mal olan iç savaşın durması için "eğit-donat" çalışmalarına başlanacağını açıklaması, nedense iç siyasette yankı bulmadı.
Muhalefet partileri, maalesef bu toplumda seçmen hafızasının sınırlı olduğuna inanıyor. Oysa toplumsal hafıza, sanılandan çok daha kuvvetli ve seçmen, 2002 yılından bu yana her seçimde, artan oylarla güven tazelediği AK Parti iktidarı öncesini de hatırlıyor. 13 yıllık bir istikrar ve kalkınma dönemini halkına sunmuş olan Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki siyasi hareket, siyaset tarihinde az görünen biçimde iktidarını sağlamlaştırıyor ve sürdürülebilir bir yapılanmaya hazırlıyor.
Bölgesel, etnik siyaset üzerine kurulan ve şimdilerde "Türkiye'nin umudu" olduğunu açıklayan siyasi hareketlerin, barajı geçmeleri bile sorunluyken, neden seçmenlerin en az yarısının desteğini sağlamış iktidarın alternatifi olabileceğini kimse anlamış değil.
Günün sonunda AK Parti iktidarı oylarını arttırarak tabanını sağlamlaştırdı. Bu sefer de aynı gelişmeler yaşanacak, ancak artık muhalefetin kendi gücüne güvenerek ciddi ve demokratik bir platformda siyaset yapmayı benimsemesi, kamuoyunu tehdit eden üsluptan arınması gerekiyor. Bu üsluptan ve bu tavırdan vazgeçseler de, vazgeçmeseler de, AK Parti bu seçimleri alır, ancak demokratik işleyiş de giderek zayıflar, demokrasi kaybeder.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA