Bizim memlekette kadın olmak zor zanaat...
Yandaki yazımda da belirttiğim gibi; acılara dayanıklı bir 'nihale' olmak gerekiyor en başta... Şehit anası olmak da bu ülkenin bir gerçeği. Şehit anaları, kalp odacıklarını farklı duygulara kiraya vermiş gibi. Bir odada gurur oturuyor, diğerinde acı ve özlem...
atv'nin dizisi Uçurum'daki bir sahne, yüreğimi kavurdu. Adem Çavuş, birlikte PKK pususuna düştükleri silah arkadaşı Ali sesini çıkarmasın, yerleri belli olmasın diye onun ağzını kapatmaya çalışmış, bu arada arkadaşının boğularak ölmesine sebep olmuştu.
Ama herkes onu kahraman biliyordu. Hatta madalya bile vermişlerdi. Ama Adem dağlardan en ağır yükü de beraberinde getirmişti.
Vicdan azabını...
O azap hemen her fırsatta Ali şeklinde ete kemiğe bürünüp Adem'e görünüyordu.
Adem, Ali'nin annesini ziyaret etti. Kadıncağızın arkasında yine Ali'nin hayali duruyor ve "Anlatsana çavuşum, anlatsana anama nasıl öldüğümü" deyip duruyordu. Adem, dayanamayıp hıçkırıklara boğuldu. Anne neden utandığını sordu. Adem, "Bizler döndük, o dönemedi; onun için" dedi. Ali'nin hayali, gözünü Adem'e dikmiş, "Söylesene, söylesene gerçeği yalancı" deyip duruyordu. Anne, oğlunun katili Adem'e sarılıp "Üzülme, sen de benim oğlumsun artık" demesin mi? Adem'in sırtındaki vicdan yükü iki katına çıkmıştı şimdi...
Son zamanlarda izlediğim en dokunaklı sahneydi. Hem oyunculuklar, hem diyaloglar, hem kurgu; tek kelime ile harikaydı. Harika olmayan ise bu diyalogun kim bilir kaç kez gerçek hayatta tekrarlanmış olma ihtimaliydi...