Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

Kapına geleni sakın azarlama

Yüzünü sana çevireni, kapına geleni sakın azarlama. Sana işi düşeni sana gönderen, belki Zülcelal'dir. Sana işi düşen belki senin ahiret biletindir. Bilemezsin.
Mekke'de inen ilk ayetlerdendir:
"O, seni yetim bulup barındırmadı mı? Seni yol bilmez bulup da yola iletmedi mi? Öyleyse sakın yetimi ezme! Dilenciyi de azarlama!" (Duha/6-9).
İyilik yap. Övsünler diye değil, görevin olduğu için. Merhamet et. Parmakla gösterilesin diye değil, Rahman seni sevsin diye. Dinin İslam ise ahlakın da İslam olsun. Zira "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" buyurdu buyuran. Sen O'ndan isen, O'nun gibi olman gerek. Zira samimi iman eden ve seven, sevdiğinin ahlakıyla ahlaklanır.

Hayatınızla örnek olun
Kötü niyetliler; hayatları berbat olacak ölçüde kötü olsa da gözleri başkasının hatasını aramakla meşguldür. Kendi hatalarını görmezler. Empati yapmazlar. Dostlarının hata ve günahlarını görmez, hatta belki sevap görürler. Düşman bellediklerinin iyilik ve sevaplarını da günah bilirler. Öyle aktarırlar. Bağnaz ve önyargılılar. Bize gelince... Bizler, inanan insanlar olarak Allah için temiz, dürüst ve istikamet üzere yaşamalıyız. Başkasının işinde, aşında gözümüz, sözümüz olmaz. İslam ahlakını hayatımıza yansıtmalıyız. Birileri iyi desin diye değil, Allah şahit olsun diye. Bu yazdıklarımı anlamak istemeyenler olabilir. Yapacak bir şey yok.

Şeytan boş durmuyor
Aslında şeytan iş de, aş da vermez. Şeytan ancak günahını verir. Istırap, üzüntü, inkâr, safsata ve vesvese verir. Ve hiç durmaz, duraksamaz. Ölünceye kadar çevrenizde dönüp durur. Namaza yöneldiğinde, tekbirinde vesvese verir. Dua ettiğinde amininde vesvese verir. Ellerini sadaka için cebine attığında parmaklarına vesvese verir. İşi bu. Bunun için yaratıldı. İmtihanın bir parçası.
Ahmed bin Hanbel vefat ederken, odanın köşesine bakıp eliyle köpek kovar gibi bir hareket yaptı. "Neden böyle yaptın baba?" diyen oğluna şu cevabı verdi: "Şeytan! Görmüyor musun? Hâlâ imanımı almaya çabalıyor." Sen vazgeçsen de şeytan vazgeçmez. Kandırdığını bırakır. Onunla oynar. Onu önemsemez. Ama kandıramadığıyla ölünceye kadar uğraşır. Şeytanın karakter ve huyunu iyi bilmek lazım.

Dünyaya aldanma
Yüce Kitap, "Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın" (Fatır/5) der. Bu hayat güzeldir, önemlidir. Bu hayata insan kendini kaptırmadan yararlanmalıdır. Neticede hayattan mümin de lezzet alır. Ama kalıcı ve ebedi lezzet, cennete girildiğindeki lezzettir. Dünyanın bütün güzellikleri bir araya gelse, cennetin bir dakikasına denk gelmez. Onun için bu hayatın geçici heva-heves ve cazibesine kapılmamak lazım.
Bu nedenle de sizi övenlere de, yerenlere de çok itibar etmeyin. Vicdanınıza ve yolunuzun düzgünlüğüne bakın. Yolunuz dürüstse iyisiniz. Yolunuz eğriyse kötüsünüz. Sizi öven, menfaat için övüyor olabilir. Sizin yeren ise hasetten yapıyor olabilir. Aldanma. Önemli olan Rabb'in sana ne diyor. Neticede yol yine Allah'a çıkmalı. Esas olan O'nun rızası.

Kendini büyük görme
Mevlana Halid, dostlarına gönderdiği mektupta şöyle yazmıştı:
"Allah'a yemin ederim ki, annem beni doğurduğu günden bugüne kadar Allah'ın yanında kabul edilecek tek bir iyiliğimin olduğuna inanmıyorum."
Bu mana sultanı, "Ben bir hiçim" diyor özetle. Ya bu dünyada kendini dev gibi gören insancıklar? Ne Allah, ne Peygamber bilmeyen akılsızlar. Veya bildiği halde ona aykırı yaşayanlar? Yani ikiyüzlü olanlar? Acaba onlar hiç empati yapıyor veya muhasebede bulunuyorlar mı?

Her anımız gözetleniyor
Hepimiz test ediliyoruz. Dünyaya gelirken bize sorulmadı, giderken de sorulmayacak. Onayımız alınmayacak. "Hepimiz" derken kimi mi kastediyorum? Hz. Âdem ve Hz. Havva'nın çocuklarını kastediyorum.
Biz Hz. Âdem'in çocuklarıyız. "Beni Âdem'iz" yani. Elbette hayat ve canlılık Hz. Âdem'le başlamadı. Hz. Âdem'den önce de birçok canlı yaratılmıştır. Muhtemelen o dönemde de çok âlem vardı. Bugün bile belki bilmediğimiz âlemler vardır. Evrenin başlangıcında bize benzemeyen varlıkların olup olmadığını bilmiyoruz. Ama neticede biz kendi dönemimizden sorumluyuz. İşimiz de bu olmalı. İlahi kitapların bize anlattığı bu.
Varlık âlemi ister bir yıl olsun, ister milyon yıl, hepsini idare eden bir kudret var. O, her şeyi nizam, intizam ve düzen içinde yaptı. Hâlâ yaratmaya devam ediyor. "Göklerde ve yerde bulunan herkes O'ndan ister. O her an yaratma halindedir." (Rahman/29).
Her hareketimiz, iyiliğimiz, kötülüğümüz, imanımız, isyanımız velhasılı her şeyimiz gözetleniyor, kontrol ediliyor. Hesabımızı ona göre yapalım.
Dilerim hepimiz dünya sınavını iyi veririz. Ahiretimiz güzel olur. Hayatı boş şeylerle doldurmamalıyız. Bazen şöyle durup, dünya haritasını gözlemler gibi dünümüzü ve bugünümüzü gözden geçirmeliyiz. Yarınımız için ise kendimize yol haritası çizmeliyiz.
Nefsinizi hesaba çekin. Allah sizi hesaba çekmeden önce...

***


HAC YAPAN CENNETE GİRER Mİ?
Hiçbir Müslüman kesinlikle cennete gireceğini iddia edemez. Bu ancak Allah'ın bilgisi dahilindedir. Nitekim Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Sizden hiçbir kimse sadece yaptığı ibadetler sayesinde cennete giremez." Sahabe, "Siz de mi ey Allah'ın Resulü!" diye sorduğunda, "Evet ben de öyleyim. Ancak Allah beni rahmetiyle kuşatırsa cennete girerim" dedi. Bu genel prensipler açısından böyledir. Fakat bazı hadislerde, "Yapılmış olan ve Allah'ın kabul etmiş olduğu bir haccın sevabı cennettir" buyurmuşlardır. Bu hadisi yorumlarken şunu unutmamak lazım: Kimin haccının makbul olduğunu sadece yüce Allah bilir. Bu nedenle de iddia etmek doğru değildir. Bazı rivayetlerde "Yapılan makbul hac, daha önce işlenmiş olan günahlara kefaret olur" denmiştir. Yani makbul bir hac, günahları affettirir.
Hz. Âdem günah işledi mi?
Hz. Âdem ilk insan ve ilk peygamberdir. Yüce Allah onu çamur-balçıktan yaratıp ruh üfürdü, sonra beraber yaşasınlar diye, eşini yarattı. Ve ikisini bir imtihan ve ikram için cennete koydu. "Oradaki bütün meyve ve içeceklerden yararlanın ama şu ağaca yanaşmayın" buyuruldu. Onlar da yasağa uydular. Ancak şeytan sinsice onlara yanaştı ve "Bu yasak meyveyi yerseniz buradan bir daha çıkarılmazsınız" diye vesvese verdi. Aslında Allah onlara, "Şeytan sana ve eşine düşmandır" demişti (Taha/117), ama Hz. Âdem bunu unuttu (Taha/115). Onlar da bu sınav meyvesinden yediler (Taha/121). Üzerlerindeki elbiseler kayboldu. Cennetin yeşil yapraklarıyla örtünmeye çalıştılar. Ve cennetten çıkarıldılar. Havva ile Âdem, Allah'a yalvardılar. "Ya Rabbi! Nefsimize zulmettik. Sen bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsan biz hüsrana uğrarız" (Araf/23) dediler.
Allah, Âdem'e tövbe ve dua kelimelerini öğretti. Ve Âdem o kelimelerle Allah'a tövbe etti. Allah da onu affetti (Bakara/37).
Zamanında melekler ona secde etmiş, şeytan ise isyan etmişti (Taha/116).
Yüce Allah, Âdem'i peygamber olarak seçti ve onun tövbesini kabul ederek onun yolunu aydınlattı (Taha/122).
Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde Hz. Âdem ve Hz. Havva'nın yaratılışı, imtihanı, cennetten çıkarılışı ve tövbesi genişçe yer alır.
Evet Hz. Âdem unuttu ve şeytanın tuzağına geldi. Bunu ayet "Âdem hata etti, karşı geldi ve şaşırdı" (Taha/121) diye zaten ifade ediyor. Ama yine Kur'an-ı Kerim; Hz. Âdem'in peygamber olarak seçildiğini, tövbesinin kabul edildiğini, meleklerden üstün olduğunu, yüce Allah'tan nesnelerin adını, eşyanın hakikatini ve bütün ilimleri aldığını ifade ediyor. İlk insan ve ilk peygambere bu özellikleriyle iman etmek her Müslüman'ın elbetteki imanının gereğidir.

MEVLÂNÂ'DAN
Aklım, kalbime "İman nedir?" diye sordu.
Kalbim ise aklımın kulağına eğilerek, "İman edepten ibarettir" dedi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA