Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HİLAL KAPLAN

Erdoğan, çözüm süreci için ne demektir?

Akil İnsanlar sürecinde, heyet üyelerimizle beraber İç Anadolu'da 13 il gezdik, binlerce vatandaşa hitap ettik, yüzlercesinin görüşlerini dinleme imkânı bulduk. Oldukça öğretici, şahsen çok istifade ettiğim bir süreçti.
Bu vesileyle müşahede ettiğim en net gerçek, Türk halkının sürece desteğinde Erdoğan faktörünün ilk sırada yer almasıydı. Ki daha ne Gezi kalkışması ne 17-25 Aralık darbe teşebbüsü olmuştu. Bu ikisi, Erdoğan'ın karizmatik liderliğini daha da pekiştirdi.
Milliyetçi reflekslerin güçlü olduğu İç Anadolu'da, halktaki temel kanı 'Erdoğan barış diyorsa, bunu vatanın milletin iyiliği için diyordur. Bize destek olmak düşer' şeklindeydi. Bir zamanlar MHP'nin kalesi sayılan memleketim Çankırı ve Yozgat gibi illerde Ak Parti'nin sürece rağmen hegemonyasını korumasında da mezkûr Erdoğan faktörünün ağırlığı büyük. Erdoğan, bu 12 yılda toplumu geleceğe taşırken, onların algılayışlarını da dönüştürdü, ülkenin ve rejimin yeniden inşasına bu zihinsel inşa sürecinin de eşlik etmesini sağladı. Barış fikrinin geniş kitlelerce heyecanla karşılanıp benimsenmesi noktasında ona çok şey borçluyuz. Anadilde seçmeli eğitimden, "Kürdistan" diyen Başbakan olmasına dek imza attığı ilkleri saymıyorum bile...
Dolmabahçe açıklaması da süreç açısından önemli bir 'ilk'ti. Barış için atılan her adım gibi bu açıklamayı da heyecanla izlemiştim. Çünkü Öcalan, 40 yıldır başında olduğu, bunun yarısını hapisten yönettiği örgütünü ilk kez 'silah bırakmaya' çağırıyordu. Bu anlamda tarihi bir andı; sürecin hanesine yazılmış bir artı, savaş kışkırtıcıları için geri döndürülmesi zor bir kayıptı. Nitekim Öcalan, Nevruz mektubunda da çağrısını yineledi. Ancak bu kez, örgütten gelen, ayak sürüyen açıklamalar yüzünden Dolmabahçe deklarasyonundan geriye düşmüş, birçok önşart ortaya atarak çağrı yapmıştı. Yine de PKK'dan Türkiye'yle savaşmayı kesin olarak sonlandırmasını istiyordu. Bu yüzden Nevruz, yabancı basında da Türk basınında da barışa katkı olarak sunuldu.
Ne var ki hükümet yetkilileri bu büyük adımları atsa da ne Kandil'in ne HDP'nin Erdoğan'ı düşmanlaştıran ve süreci tıkayan, barışı ağzına almaktan imtina eden çizgisinde bir değişiklik oluyordu. 'Hükümet adım atmalı' tekerlemesi, 2013'ten beri sınır dışına çekilmesi gereken ama bunu bile yapmayan örgütün ağzına pelesenk olmuştu. Hatta aynı hafta içinde KCK Başkanı Bayık, Erdoğan'ı akıl hastanesine kapatmak gerektiğinden, Demirtaş ise son nefeslerine dek Erdoğan'ı Başkan yaptırmamak için mücadele edeceklerinden bahsetmişti. Daha beş ay önce 50 vatandaşımızın hayatına mal olan ve hiçbir özeleştiride bulunmayan örgüt, aynı pişkinlikle devam ediyordu.
Erdoğan'ın, Dolmabahçe Deklarasyonu'nu olumlu bulmadığını aradan yaklaşık bir ay geçtikten sonra söylemesi, sanırım biraz da bu tabloyla alakalı. Her ne kadar hükümet yetkilileri ilerici ve demokrat bir duruş sergileseler de, örgütün benzer karşılık vermeyişi karşısında Erdoğan'ın tavrı onların da önünü açan bir işlev görebilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA