Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Hangi başkanlık sistemi?...

Başkanlık sistemi hakkında çok şey söyledik, söylendi ama hâlâ bazı noktaların yeterince aydınlanmadığı, birçok hususun karanlık olmasa bile muğlak olduğu kanısındayım.
Öyleyse kendime göre bazı tespitler yapayım.

***

İki başkanlık sistemi var belli başlı; Amerikan ve Fransız sistemleri...
Amerikan sistemi, sandığımızın aksine, başkana yetkiler vermiş, onu yetkilerle donatmış bir sistem değildir. Elbette güçlüdür başkan. Fakat sistem daha başlangıçta başkanı kurumların denetimi altına sokar.
Kaldı ki, gene o modelde, her kurum bir başka kurumca denetlenir. Her kurum kendi içinde hükümrandır ama hiçbir kurum kendisiyle başlayıp bitmez. Bir başka kurumun kontrolü altındadır. Bu, Temsilciler Meclisinin Senatonun denetimi altına girmesine kadar gider. Çünkü Amerikan sisteminin kendisine şiar edindiği ve demokrasinin ne olduğunu dünyaya tanımlamak için kullandığı ana kavram 'fren ve denge' mekanizmasıdır.
Sözünü ettiğim kurumlar sıralaması ve her kurumun diğerini denetim altında tutması bu yetki temerküzünü engellemek içindir.
Sistemin en tepesinde duran başkan da bütün bu mekanizma içinde tepeden tırnağa denetlenir. Her tasarrufu için bir kurumun onayını almak zorundadır. Amerika, demokrasinin 'halk yönetimi' olduğuna inanır ve bu surette o gerçeğin somutlaştırılacağını varsayar.
Kısacası güçsüz başkan güçlü sistem modelinin bir uygulamasıdır ABD yöntemi.
Kaldı ki, 'federal sistem' bunu ayrıca hem kolaylaştırmakta hem de zorunlu kılmaktadır.
***

Doğrudur, diğer sistem, Fransız sistemi ise başkanı güçlendirmiştir. Tarihsel koşullar öyle gerektirmiştir. Sistem 1958'de bir ulusal kahramanın De Gaulle'ün ('de' küçük harflerle yazılmalıdır ben Türkçedeki 'de' ekiyle karışıklığı önlemek için böyle tercih ettim) tasarrufunu neredeyse mutlak kılmak için dayattığı, kabul ettirdiği bir yöntemdir.
Arkasında Fransa'nın Amerika'dan çok farklı olan idare sistemi yani merkeziyetçiliği vardır ki, Amerika, tam tersine dağıtılmış iktidar anlayışı içinde olabildiğince yerinden yönetime dayanan bir idare yapısı içindedir. Gelin görün ki, De Gaulle'ün sistemi de kendi içinde 1968 sonrasında çatlamıştır.
Bugün Fransa'da hem demokrasinin hem de ekonominin içinde bulunduğu büyük sıkıntıları bu muhakeme etrafında ele almak mümkün.
***

Türkiye'deki model bunların hangisine benzeyecek?
İtiraf edelim, Türkiye'de hızlı ve çok iş yapmak isteyen siyasetçiler başkanlık sisteminden yana oldular. Erdoğan o zincirin son halkası. Siyasal misyonu diğerlerinden farklı olduğundan şimdiki iddiasına adım adım geldi. Türkiye'deki siyasal yapının dönüştürümünü sağladıktan sonra başkanlık sistemiyle o dönüştürümü sonuçlandırmak çabasında. Bu açıdan bakılırsa başkanlık modelinin Türk siyasetinin ciddi yapısal zafiyetlerine, başta ordunun siyasetteki rolü olmak üzere, bir müdahalede bulunacağı kesin. Bugüne kadar yapılmış açıklamaların parçalarını üst üste koyup baktığımızda bu sistemin güçlü yürütme için düşünüldüğünü gelin itiraf edelim. Dolayısıyla sistemin Fransız sistemine eğilim gösterdiği ortada.
***

Önemli olan modelin tartışılması.
Yapılmayan da o. İktidar da, muhalefet de önerdiği modeli açık biçimde ortaya koymalı.
Hele muhalefet sadece 'yaptırmayız' yaklaşımıyla devam ederse, Erdoğan büyük mesafe kaydeder. Ben, geçişin kolay olmayacağı kanısındayım. Olmuş bitmiş bir durum yok karşımızda. Aksine yürünmesi gereken bir yoldan söz ediyoruz.
O zaman tartışmayı 'spekülasyondan' çıkarıp başka bir zeminde ele alalım, korkunun ecele faydası yok!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA